Korkuyorum… Korkuyorum a dostlar, korkuyorum! Kalemi, kâğıdı elime aldığımda, yazıcının başına geçtiğimde bir korku sarıyor bedenimi… Ne zaman söylemeye, yazmaya kalksam korkuyorum! Düşünmeye bile korkuyorum artık… Uzaktan ve derinden gelen o meşum ses bloke ediyor sanki beynimi… Sen de ”tutuklanırsın haaa!” Korkuyorum… Siyasetçilerin yeni hapishaneler yapma sözü vermelerinden korkuyorum! Hapishanelere kimleri dolduracaklar diye düşünürken, korkular kemiriyor bedenimin her yanını… Gönül istiyor ki: hapishanelerin, zindanların yerinde okul olsun, fabrika olsun; hapishanelerde ne bir hükümlü, ne de bir tutuklu olmasın... Yanık ağıtların, iç çekmelerin, gözyaşlarının yerine gülücükler olsun, öpücükler olsun… Gönül istiyor ki: bu ülkede hapishane, tutukevi olmasın… Kelepçe şakırtılarının yerine, sazın, sözün nağmeleri dökülsün… Mevcut zindanlar hükümlü ve tutuklularla lebalep dolduğundan, yetkililer, kimi yerlerde modern(!) hapishane yapma sözü veriyorlar. Aslında, ‘sosyal hukuk devletlerinde’ de hapishane vardır, ancak bizdeki gibi, siyasi yetki kullananlar halkına yeni hapishane yapma vaadinde bulunamazlar. Hapishane vaadi ne kadar ürkütücü, ne kadar korkutucu, ne kadar çağ dışı. Bu vaat, bizim Demokratik anlayışta geldiğimiz noktanın acı veren sonucundan başka bir şey değil… Bu vaatler korkutuyor, bu vaatler sindiriyor insanları… Hapishanelerdeki tutuklu sayısı, hükümlü sayısından daha fazla. Bu durum hukuk sistemimizdeki, yargılama sistemimizdeki çarpıklığın, hantallığın göstergesi. Tutuklamalar cezaya dönüştürülmüş, birkaç yıllara kadar uzamış durumda. İnsanlar ne ile suçlandığını bile bilmiyor… Suçunu bilmeden yargılanmak korkutuyor insanları… Sapla saman birbirine karıştırılmış, zıt düşünceli ve yıllardır birbirleri ile mücadele etmiş ve etmekte olan insanlar aynı nedenlerle suçlanıyor. Hukuk devletinde olmayacak torba suçlamalar ve yargılamalar, adalet yapımızda sisteme dönüşme tehlikesi taşıyor… Haksız ithamlar, torba tutuklamalar korkutuyor toplumu… Sanat adamlarına “müsvedde” diyenleri yazmaktan korkuyorum… Ülkeyi yönetenlerin sanat eserlerinin “içine tükürmelerini”, sanat eserlerine “ucube” diyerek, “yık” emrini veren ucubeleri yazmaktan korkuyorum… Kendinden yana olmayanlara “onlar” diyerek, toplumun büyük bir bölümünü ötekileştiren siyasetçileri yazmaktan korkuyorum… Düşünenlere, fikrini beyan edenlere, yazanlara, çizenlere karşı gösterilen hoyratlıkları yazmaktan korkuyorum… Protesto gösterileri sırasında ölen bir yurttaşın ardından, “isminin ve ölüm nedeninin üzerinde durmak bile istemiyorum” diyen siyaset adamının, yurttaşına karşı gösterdiği değer vermezliği yazmaktan korkuyorum… Yine bir protesto gösterisinde, güvenlik güçlerine karşı direnen bir yurttaşın cinsiyetini tespit etmek istemeyen, yöneticinin ciddiyetsizliğini yazmaktan korkuyorum… Arap baharında(!), kışkırtılmış Arap halklarının kalkışmalarını hoş görüp onaylayan, kendi yurttaşlarının haklı tepkilerine karşı aşırı güç kullanımını mubah gören, bir türlü Devlet adamı kıvamına gelemeyen siyasetçileri yazmaktan korkuyorum… Seçim sonuçları konusunda fikrini beyan eden, ülkenin en yaşlı iş adamlarından birinin azarlanmasını, tehdit edilerek sindirilmeye çalışılmasını yazmaktan korkuyorum… Ülkemizin temelinin hukuktan tamamen kaydırılmış olduğunu, kamu kurumlarının, hatta yargı kurumlarının bile yandaşlığa dönüştürülmeye çalışıldığını yazmaktan korkuyorum… Nüfus sayımızın seçimler arasında, doğal akışından daha fazla azalıp çoğalmasının nedenlerini sormaya ve yazmaya korkuyorum… Seçmen sayımızın iki seçim arasında, ne oluyor da, milyonlarla ifade edilen miktarda azaldığını sorup öğrenmeye, iki seçim arasında sekiz milyon seçmenin nereden çıktığını sorup, yazmaktan korkuyorum… Seçmen sayısından on yedi milyon daha fazla seçmen pusulası basılmasının sebebini sorup, yazmaktan korkuyorum… Hak ediyorsam ceza almaktan değil, suçlarını dahi bilmeden yıllara uzanan tutukluluk halleri devam eden, tutuklulukları cezaya dönüştürülen, yargılanmaları devamlı ertelenen kimi değerli insanlarımız gibi, haksızlığa uğramaktan korkuyorum… Kısacası; bu ülkeyi yönetenlerin hiddetinden, şiddetinden korkuyorum ve o uğursuz ses kulaklarımda çınlıyor, “tutuklanırsın haaa”… Bu ülke insanlarının hakkı korkutulmak değil; tarih boyu üzerine sindirilmeye çalışılan korkularından kurtarılmasıdır. AKP ve Başbakan Erdoğan’ın oluşturmaya çalıştıkları korku imparatorluğunun kendilerine de yararı yoktur ve bu duvarlar yıkılmaya mahkûmdur… Demokrasilerin temel adımı kabul edilen seçim sandığı önümüze geldi. Tercihlerimizle ya korku imparatorluğunun surlarını biraz daha yükselteceğiz, ya da korkusuz bir ülkede, insan gibi yaşamanın yollarına taş döşeyeceğiz… Tehditler ve korkutmalar bizi sindirmemeli, yıldırmamalıdır! Doğrumuz da, eğrimizde gelecek dünyamızı belirleyecektir. Kabahati başkalarında arayarak anlamsız bahaneler üretmeyelim! İrade beyanımızı korkusuzca ve doğru yapalım! |