UZUN KULAKLAR ÜLKESİNDE HUKUK

Abdullah AYDIN

 

Abdaydin42@Hotmail.com

           İstilacı ve sömürgecilerle kana kan, dişe diş vuruşarak bağımsızlığına kavuşup, yepyeni bir Cumhuriyet kuran halkımız, iktidar poposu yalamaktan dilleri aşınan bazı dangalaklar tarafından Emperyal (Yani istilacı ve sömürgeci) olmaya itiliyor.

            İktidar ve cemaat beslemesi işbirlikçi medyada kaptıkları yağlı ballı köşelerde, sözde ‘Arap Baharını’, aslında Arap ülkeleri zenginliklerinin yeni sömürgeciliğe açılmasını fırsat görerek, insanlarımızın ve ülkemizin özgürlüğü, gelişmesi ve yarınları için kalem oynatmak yerine, yeni belâlara, kana, gözyaşına ve ölüme doğru itme gafletine düşüyorlar.

            Aynı çevreler, BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) çerçevesinde Türkiye’ye ve bazı siyasilere verilen görevin ne anlama geldiğini ve geçici olduğunu görmezden, bilmezden geliyorlar. Belli ki; düşündükleri eylemlerin sonucunu ve bedelini hesap etmiyorlar, edemiyorlar. Arap ülkelerine gelen o ‘kanlı demokrasi(!)’ oyununun genişleyerek sıranın ülkemize geleceğini bilmiyorlar mı? Biliyorlar, biliyorlar; ama kişisel ve siyasi çıkarları öyle düşünüp, öyle davranmalarını gerektiriyor. Ya ülkenin geleceği? Onlara göre, ‘ülke yerinden kaçmıyor ya!’

            İçinde bulunduğumuz zaman dilimi içinde, adaletsizlikle boğuşan, hiçbir hukuk normunu oturtamamış, toplumun tüm kesimlerinde ve görevlilerinde korku, şüphe ve umutsuzluğun egemen olduğu bir ortamı yaşıyoruz.

            Doğru dürüst bir Anayasa yapamadığımız, dolayısıyla çıkarılacak yasalara temel kaynak ve dayanağımız olmadığı ülkemizde, Hukuk nasıl işleyecek, Demokrasi nasıl oluşturulacak, Temel İnsan Hakları nasıl korunacak?

            Ülkemizde, temel Hukuk kurallarının yerini başka uygulamalar almaya başladı. Türkiye ‘Uzun Kulaklar’ ülkesine döndü. Bir ülke düşününüz ki; Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Bakanı, Milletvekili, Genel Kurmay Başkanı, Subayları, Polisleri, Bürokratları, Memurları, işverenleri, Sendikaları, Dernekleri, Spor Kulüpleri, Spor adamları hatta Sporcuları, daha da öte, toplumun bütün kesimleri meçhul odaklar tarafından dinlensin, gözetlensin ve bu dinleme gözetlemeler iddianameler çerçevesinde özel yetkili mahkemelere taşınsın!

            Anlı şanlı yönetenlerimiz de, ‘arkadaş bu ülkede neler oluyor, beni ve yurttaşlarımı yasa dışı kim dinliyor, perde arkasında kimler neler kurguluyor?’ demeden, bu halkın kendilerine bahşettiği makamları işgal ediyorlar, halka karşı üç maymunu oynuyorlar!

            Görevinden ayrılan Genel Kurmay Başkanı Işık Koşaner’in dinlenmesi ve itirafları tüyler ürpertici. Hem Genel Kurmay Başkanının dinlenmesi ve bu dinlemeden haberdar olmaması, hem de söyledikleri TSK’nin içine düştüğü, düşürüldüğü durumun vahametini gösteriyor.

            Toplumsal ve kurumsal çürüme, çürütme ve ıskartaya çıkarma sosyal hayatımızın her alanında sürüyor. Ülkede futbolun ve futbolcuların bile dinlenme noktasına gelmesi, ülkedeki kuşkuculuğun, şüpheciliğin ve yöneten kadrolardaki korkunun hangi boyutlara ulaştığını göstermesi bakımından ibret vericidir.

            Dinleme yöntemiyle suçlu üretmek ve suçlu yaratmak Spor sektörüne yönlendirildi. Doğru veya yanlış, ispiyonaj sisteminin, ülke, kurum ve kişi hayatına sokulması korkunç sonuçlar doğurmaya başladı ve insanlarımızı, kurumlarımızı ve toplumun büyük çoğunluğunun ilgi duyduğu Futbol sektörümüzü de hırpalamaya başladı.

            Tek yanlı olmasının mümkün olmadığı, mutlaka karşılıklı elemanların işbirliği ile yapılabilecek şike olayında, şayet varsa, fatura sadece Fenerbahçe Spor Kulübüne çıkarıldı. Ortaya somut hiçbir delil koymadan, kurumsal iç hukuk bile dikkate alınmayıp çiğnenerek, Fenerbahçe’nin bazı hakları elinden alındı. Daha da ileri gidilerek, Cumhuriyetin bu köklü sosyal kurumlarından biri yok edilmeye çalışılıyor. Fenerbahçe üzerine kurulu bu oyunun hiçbir hukuki yanı yoktur, tümüyle siyasidir, ideolojiktir.

            Ülkemiz, ancak masallarda tarif edebileceğimiz ‘Uzun Kulaklar’ ülkesine döndü. Hiç kimsenin özel hayatı olamayacak, korku yakın gelecekte tüm benliğimizi saracak, birlikte yaşamanın, aynı ideallere ulaşmanın bağları koparılacak ve birilerinin istediği suskun, pısırık, güvensiz ve korkak bir toplum yaratılarak, bazılarına kolay yönetme ve kolay sömürme yolları açılacaktır…

            Eğer bu ülke böyle yönetilip, bu halk böyle yaşayacaksa, Anayasamızda hiçbir zaman hayat bulmayan ‘T.C. Sosyal bir Hukuk Devletidir’ ibaresinin kaldırılması, çok daha samimi bir davranış olarak kabul edilebilir. Hiç olmazsa aslı olmayan güvencelere dayanarak boşluğa yuvarlanmamız engellenmiş olur…

            George Orwell’in ‘Bin Dokuz Yüz Seksen dört’ adlı romanını yeniden okumak gerek. Çünkü aramızda romanın başkarakteri ‘Büyük Birader’ler kol geziyor. Ayrıca Çetin Altan’ın Büyük Gözaltı romanındaki ortamı yaşıyoruz; her an bir şeylerle suçlanabilir, istemeseniz de suçu kabul edebilirsiniz!

            Demek ki, Sosyal Hukuk Devleti ve İleri Demokrasi böyle oluyor!

            Tüm Bayramların insanlara özgürlük, sağlık ve mutluluk getirmesini diliyorum.

           

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.