Adaydin52@outlook.com
Mitolojik bir anlatının aktörü olarak kabul edilen ‘Vampir’ efsanesinin doğuş yeri, eski çağlara dayanan Ortadoğu kültürü olup, son Yüzyıllarda Balkanlar ve Doğu Avrupa’ kültürlerinde de farklı anlatımlarla hayat bulmuştur.
Kimi kültürlerde Lânetlenmiş ve dışlanmış insanlar olarak tanımlanmıştır. Nitekim: İlk insan Âdem’in oğlu Kabil, kardeşini öldürdüğü için lânetlenmiş ve dışlanmıştır. Efsaneye göre, Vampirler ışığı sevmedikleri için gündüzleri kaybolurlar. Besinleri genellikle insan kanıdır, vücutları renk ve görüntü değişikliğine uğrayabilir.
Mitolojik Vampirleri, efsanelere, masallara, kimi hikâyelere, gizemli söylemi içinde bırakalım ve günümüze bakalım.
Günümüzde, Mitolojik vampirlere rahmet okutacak boyutta vahşi davranan yeni Vampirler türedi. Bunlar sadece kişilerin değil, kitlelerin, Ulusların kanlarını emmeyi kendi varlık nedeni olarak dayatırlarken, ‘İnsan Hakları’, ‘Hukuk Devleti’, ‘Özgürlük’ gibi kutsal kavramları utanmazca kullanıp, toplumların ve Ulusların arasına her türlü nifak ve kirli ellerini sokmaktan geri kalmıyorlar…
Ulusları, toplumları birbirlerine düşürüp her türlü zenginliklerine el koyarlarken, ölüme ve açlığa mahkûm ettikleri toplumları suçlu durumunda göstermekten çekinmiyorlar… Ulusların birliğini yok etmeye çalışıyorlar…
Bölgemiz ölüm tarlalarına ve ölüm çukuru gibi. Bölgemiz insanı ağıtlar içinde gözyaşına boğulurken, sınırlar ve kent duvarları gerçek ‘Ağlama Duvarı’na dönüştü. Ölüm, kan emiciler tarafından kutsanır bir sonuç oldu adeta…
Ülkemizde bu zorlukların ve karanlık geleceğin tehlikelerini yaşıyor. Yıllardır uygulanan yanlış politikalar, yanlış yönetim anlayışı ve gelecek algısını doğru değerlendiremeyen, Emperyalizmin kan emiciliğini doğru değerlendiremeyen yönetici ve siyasetçiler eliyle hızla ölüm çukuruna doğru iteleniyor…
Bu badireyi atlatmak için tek güvencemiz toplumumuzun öngörüsü olacaktır.
Tek adam peşinde koşarak toplumu uğraştıranlar, oyalayanlar ülkeyi bilinmez bir geleceğe doğru itenler tarih önünde sorumlu olacaklardır!
Bu ulusun, tarih boyu onurlu yaşamaya Yüzyıl önce ahdettiği unutulmamalıdır! Başkalarının emri altında yaşamak toplumsal karakterimize hiç mi hiç uymaz!
Şiirsel bir karalamayla yazımızı sonlandıralım:
ÖLÜM NE Kİ
Ölüm ne ki Dostlar? Şarkılarda, Türkülerde,
Sevdalı bir yolculuğun Şiirlerde, Romanlarda,
Son istasyonu mu? Masalda, Hikâyede yaşar
Yoksa yaşam kavgasının Sevdalarım, Kavgalarım!
Son raundu mu? Bir nefes Barış,
Hangi olursa olsun Bir gülücük,
Bitmez sevdalarım, Bir selâm uğruna
Bitmez kavgalarım! Kavgam var!
Sevdalıyım Bakıp görmeyenle,
Tatlı sözlü bir dile, Duyup işitmeyenle,
Sevdalıyım Söylemeyen dille
Yüreklere damlayan sevgiye. Kavgam var!
Gönül kavgam Ölüm ne ki dostlar?!
Yürek sevdam yanar Aç kalmak,
Damlayan terde. Açık kalmak değil;
Nasırlı ellerde bulurum Ruhun bedenden çıkması,
Sevdalarımı, kavgalarımı! Musalla taşında uzanmak,
Bir damla, bir katre Kefende cep aramak,
Adalettir, Soluksuz kalmak
Barıştır derdim. Değildir ölüm!
Kitap tutan, Satılmış kimlik,
Kalem tutan ellerde, Suskun dil,
Sayfa arkalarında, Esir olmuş beyin,
Satır aralarında ararım Prangalı duygular,
Sevdalarımı, kavgalarımı! Onursuz yaşamaktır
///// Ölüm!