Şehirlerin tarihinin ve kültürünün gerçek yüzünün yansıtıcısı gazeteleridir. Keşke bu kadar önemli olan yerel gazetelerimizin tüm nüshaları günümüze kadar eksiksiz ulaşabilseydi.
Ama maalesef Ordu ili için söylemek gerekirse, bu gazetelerin çok az nüshasının günümüze kadar ulaştığı görülmektedir.
Mesela Ordu’nun ilk gazetesi olan Güneş Gazetesi’nin bugün tüm kütüphanelerde bulunan sayısı beş-altı tanedir. Diğer gazetelerin de birçok nüshası günümüze ulaşamamıştır.
Ulaşanlar ise dağınık yerlerdedir.
Umuyoruz ki, bu gazetelerimizin özel koleksiyonlarda olanları da dahil, kopyalarının temin edilmesi yoluyla eksikleri biraz olsun tamamlanmış olur ve yerel tarihin hizmetine sunulur.
İşte ulaşabildiğimiz o gazetelerden seçtiğimiz 1920’li yıllarda Ordu’dan bazı kesitler
(Haberlerin bazı yerleri sadeleştirilmiştir)
Hayasızlık
Doğru sözlü bir tanıdık dedi ki;
Sırtında mısır unu yüklü perişan kıyafetli bir köylü kadıncağız şehre girerken, esnaftan biri kadının arkasındaki una talip oldu. Ve anlaşamayınca kadına ağır küfürler etti. Yüzüne tükürerek ağlattı.
Biz de diyoruz ki;
-Alış-veriş iki tarafın pazarlıkta uyuşmasıyla olur. Mal sahibi malını müşterinin dediğine vermeyince terbiyesizce yüzüne tükürmek icab etmez. Esnaf olacak o terbiyesiz adam hayatını, aşağıladığı o köylü kadına borçludur. Köylü iki hafta şehre gelmeyecek olursa bu gibi esnafların gözleri faltaşı gibi dışarı çıkar.
Böyle nankörlük olmaz.
(Güzel Ordu, 3 Ekim 1927)
Böyle mi Olur?
Geçenlerde tüccardan biri fakir bir köylüden batmanı 90 kuruş hesabıyla bir yük fasulye satın alır. Fasulyeyi tartıp ambara boşalttıktan sonra her batmandan on kuruş keserek fasulyenin bedelini 80 kuruştan ödemek isterse de köylü kabul etmeyerek polise müracaat eder.
Tüccar olacak zat meseleyi anlamak üzere mağazasına gelen polis memurlarına:
-Piyasada fasulye fiyatının düştüğüne dair telgraf aldım. Bu sebepten batmanı 10 kuruş kestim diye cevap verir.
Bize bunu polis memuru anlattı.
Şimdi bu mazeret mi?
Mesela fiyatın yükseldiğine dair bu tüccar bir telgraf alsaydı, hemen daha fazlasından mı köylünün malın alacaktı?
Ayıptır. Günahtır.
Bir takım mantıksız sebepler uydurarak fukaranın beş on kuruşuna el koymaya çalışmayınız.
Bu yüzden kazandığınız paradan hayır göremeyeceksiniz.
Çünkü onda yetim hakkı ve gözyaşı karışıktır.
(Güzel Ordu, 17 Ekim 1927)
Böylesine Can Kurban
Geçenlerde nasılsa bar aklıma vurdu. Aylardan beri gittiğim de yoktu. Hele bir gideyim dedim. Yatsı vakitlerine doğru alt kat localardan birine usulcacık büzülüverdim. İçeceklerden kahve ile sudan gayrisine alışkın olmadığım için müzikli meclislerden tam bir zevk alamıyorsam da davul ve zurnanın gürültüsüne kadın taifesinin ayak uyduruşu doğrusu hoşuma gitmez değil. İlle de Çarliston havası.
Ona bayılıyorum. Gümbürtü başlayınca, az kaldı kafir şeytan beni baştan çıkaracaktı…
Dizlerime can geldi.
Bacaklarım elektrik bataryasına tutulmuş gibi zangır zangır titriyordu.
Erkek-dişi kendime bir arkadaş bulmağa aklım kesseydi hemen ortaya atlayacaktım.
Ben içimden ölçüp biçerken ön tarafımda en az altmışlık sakallı biri düğüne gider gibi eğilip bükülüyordu.
Dikkat ettim eğlencenin tam hararetli cıv cıvlı sıralarında idi. Hanım kızların poyraza tutulmuş sandal gibi yalıya vurduğu demlerde, dayıcığımın beti benzi kükürt dumanıyla tütsülenmiş çiçek gibi soldu. Kim bilir aklından ne geçiyordu?
Bir aralık kulağına eğilerek sordum.
-Dayı nasıl bahçelerde korkarak kız oynatması mı iyi, yoksa burada hanımlar püfür püfür atlayıp sıçrarken karşılarına geçip efendice seyretmek mi?
Dinç gönüllü çapkın dayı kuyudan dolu bakraç çeker gibi sıkıntılı gine iç çektikten sonra:
-Hey efendi, böylesine can kurban, can kurban…can kurban…can kurban…can kurban…
Sakallı gök boncuk dizer gibi kurbanları sıralarken Çarliston başladı.
(Güzel Ordu, 17 Ekim 1927)
Yalı Hamamı
Furtunzade Hamdi Bey tarafından asri bir şekilde inşa edilen Yalı Hamamı’nın inşaatı tamamlanmıştır.
(Güzel Ordu, 17 Kasım 1927)
Ordu Vapuru
İleri gelen tüccarlardan Kırzade Şevki ve ortağı satın aldıkları vapura “Ordu Vapuru” adını vermek suretiyle vilayetimiz hakkında gösterdikleri sevgiyi ortaya koymuşlardır. Hayırlı ticaretler temenni ediyoruz.
(Güzel Ordu, 29 Kasım 1927)
Gölköy Nahiyesi
Habsamana Nahiyesinin ismi Genel Meclis kararıyla nahiye merkezinin bulunduğu köyün isminden dolayı Gölköy olarak değiştirilmiştir.
(Güzel Ordu, 23 Nisan 1928)
Kabahat Kimde?
Şehrimizde henüz on tane bile olmayan otomobil ve kamyonetlerin ara sıra değil de sıkça kazalara sebebiyet vermesi şoförlerden daha ziyade halkın uyuşukluğundan ileri gelmektedir. Bunu herkesten işittiğimiz gibi kendi gözlerimizle de görmekteyiz.
Halk caddenin kenarından gitmeye ayağını alıştırmalı ve korna sesi duyar duymaz en yakın kenara sapmanın vazifesi olduğunu kafaya iyice yerleştirmelidir. Burnunun doğrusuna giden bir veya iki şoför yola getirildikten sonra diğerlerinin kabahatinin olmadığını söylersek şoförleri himaye ettiğimiz zannedilmesin. Kabahat halkta, bilhassa köylülerdedir. Henüz küçük çocukların otomobillerin kaburgalarından armut gibi asılmaları insanın yüreğini hoplatıyor. Acaba bu gibi çocukların ana babalarında nasıl bir cesaret var ki, evlatlarını başıboş sokağa fırlatıyorlar.
(Güzel Ordu, 11 Haziran 1928)
DEVAM EDECEK…