Birinci Dünya Savaşı’nın zor yıllarından olan 1916 yılında yaşanan bir olaya daha doğrusu olaylar zincirine ait belgeler, dönemin Ordu kazası hakkında bizlere ilginç bilgiler vermektedir. Olayın birçok kahramanı bulunmasına rağmen asıl kahramanlar Müddei-i Umumi (Savcı ) Cemal Bey ve Kaymakam İzzet’tir. Şunu da belirtelim bu Kaymakam İzzet, 1904-1906 yılları arasında Ordu kaymakamlığı yapan Eyüpzade Mehmet İzzet Bey değildir. Konumuz olan Kaymakam İzzet, 14 Temmuz 1915-6 Mayıs 1916 tarihlerinde Ordu kazası kaymakamlığı yapmıştır.
Olaylar 13 Ocak 1916 gecesi saat gece üç buçuk sıralarında Belikırıkzade Şükrü Efendi’nin Polis karakoluna yaptığı bir ihbarla başlamıştır. Şükrü Efendi ihbarında Rumdüzü mahallesinde bir evde karı oynatılıp işret (içki alemi) yapıldığını ve silah atıldığını belirtmekteydi. Bunun üzerine karakol hemen harekete geçmiş ve jandarmaya da haber vermişti. Olay yerine varıldığında ihbarın doğru olduğu görülmüş ve evden hala şarkı ve müzik sesleri geldiğini duymuşlardı. Kısa bir inceleme sonucunda söz konusu evin bir Rum’a ait olduğu ve burada savcının kirada oturduğu öğrenilmişti. Polis ve jandarma operasyona başlamadan önce usul olarak kaymakama haber vermek için evine adam göndermişti. Kaymakamın evindekiler ise onun savcının evinde olduğunu söylemişlerdi. İşler zora girmişti ama kanunu uygulamak için mecburen operasyon yapılacaktı. Tam eve girilecekken evdekiler de eğlenceyi bitirip ellerinde ışıklarla dışarıya çıkmışlardı. Sonrasında olaylar büyümüş, kaymakam kendisine muhalefet ettiğini düşündüğü bazı kimseleri gözaltına aldırmış, sürdürmüş, yalan ifade vermeyen gece bekçisini memuriyetten attırmıştır. İşler iyice karışınca da büyük bir ihtimalle durumu kurtarmak ve kahraman olmak arzusuyla Rum Okulu’na baskın düzenlemiş ancak sonrasında alay konusu olup hakkında destan şeklinde hicivler yazılmış, Ordu sokaklarında okunmuştur. Bunlar yetmezmiş gibi Emlak-ı Metruke Komisyonu Başkanı Rüştü Efendi ile kavga edip sopayla yaralamış ve kendi de yaralanmıştır. Tüm bu olaylar sonucunda ise görevden alınıp başka yere gönderilmiş ama soruşturmalar uzun yıllar devam etmiştir.
Velhasıl Birinci Dünya Savaşı’nda Rusların Trabzon’u işgali sonrasında birçok zorlukla mücadele eden Trabzon Valisi Cemal Azmi Bey bir de bunlarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Netice olarak Cemal Azmi Bey, Kaymakam İzzet’i azlettirerek yerine Sürmene Kaymakamı Abdurrahman Bey’i tayin ettirip kendisi de makamını Trabzon’dan Ordu’ya taşımıştır. Kaymakam İzzet ise soruşturmalar tamamlanana kadar Havza’ya tayin olmuştu. Bütün bu olanlara dair Osmanlı Arşivi’nde çok sayıda belge mevcuttur. Olayları daha iyi anlamak bakımından önce bunlara bir bakalım. İşte bazılarının sadeleştirilmiş hali :
Polis Zabıt Varakası-1
“Çarşamba gecesi alaturka saat dört sıralarında kasabanın Bucak mahallesi ahalisinden Belikırıkzade Şükrü Efendi polis karakoluna gelip Rumdüzü mahallesinde bir hanede çalgı çalındığı ve karı oynatılarak silah atıldığını haber vermesi üzerine, Ordu Kazası Adliye Savcısı Cemal Bey’in kirada oturduğu evin içerisinde çalgı çalındığı ve karı sesini andırır bir sesin şarkı söylediği ve oynatılmakta olduğu anlaşılmıştır. Bu sırada sahilde çekili bulunan ve Rize’den gelmiş askeri sevkiyat kayıklarının Reisi Ferhat Reis ile tayfalarına da silah sesi duyup duymadıkları sorulmuş onların ifadelerinden de söz konusu hanede silah da atıldığı anlaşılması üzerine evin etrafına nöbetçiler dikilmiştir. Bu sırada kaymakamın haberdar edilmesi düşünülürken aniden açılan kapıdan sarhoş olarak dışarıya çıkanlardan birinin Kaymakam İzzet, Savcı Cemal ve eşraftan Furtunzade Faik olduğu anlaşılmıştır. Bunlardan Kaymakam Bey’in kendini tanıtmamak için savuşmak teşebbüsü nöbetçi tarafından engellenmesi üzerine sonunda kendisinin kaymakam olduğunu, devriye gezdiğini ve silahı da kendisinin attığını söylemiştir….”
Polis Zabıt Varakası-2
“Çarşamba gecesi alaturka saat üç sıralarında kasabanın Bucak mahallesi ahalisinden Belikırıkzade Şükrü Efendi daireye (karakola) gelerek, ‘Rumdüzü mahallede bir hanede çalgı çalınıp karı oynatıldığı ve silah atıldığını’ haber vermiştir. Bunun üzerine olay yerine gidilerek yapılan incelemede çalgı çalınan, kadın seslerine benzer seslerle türkü söylenen ve silah atılan hanenin Savcı Cemal Bey’in hanesi olduğu anlaşılmış ve durumdan Kaymakam İzzet Bey’i haberdar etmek amacıyla Polis Necip Efendi evine gönderildiyse de kendisine kaymakamın evde olmadığı, Savcı Cemal Bey’in evinde olduğu söylenmiştir. Necip Efendi geri döndüğü sırada söz konusu evden savcı da yanında olduğu halde Kaymakam Bey ve Furtunzade Faik beraberce dışarıya çıkmışlardır. Aradan bir saat geçtikten sonra ise kaymakam, Osmanlı Bankası direktörü Şükrüyadis ve ailesi ile Ömerağazade Hüseyin Efendilerin gözaltına alınmasını bizden istemiştir. Bunun üzerine kendisine ‘vaktin gece olduğu bu yüzden kanunun belirlediği sebepler haricinde kimsenin evine girilip gözaltına alınamayacağı işin sabaha bırakılması’ arz edilmiş ise de çok önemli bir siyasi sebepten dolayı emrin kesin olduğunu ve hemen şimdi gerçekleştirilip, kendisine de haber verilmesini ‘ istemiştir. Bunun üzerine gözaltılar gerçekleştirilmek zorunda kalınmıştır...”
Jandarma Zabıt Varakası
“Çarşamba gecesi alaturka saat üç buçuk-dört sıralarında polis memuru Mehmet Kamil Efendi karakolumuza müracaat ederek kasabada bir hanede kız oynatıldığı ve silah atıldığı şeklinde bilgi vermesi üzerine aşağıda imzaları bulunan jandarmalar söz konusu haneye doğru giderken diğer polis memuru Necip Efendi de yolda ekibe katılmıştır. Hanenin kapısına varıldığında içeriden çalgı, el çırpması (alkış) ve karı seslerine benzer sesler işitilmesi üzerine hemen evin etrafına nöbetçiler dikilmiştir. Bu arada polis memurlarından Necip Efendi bir jandarmayla beraber Kaymakam Bey’i bilgilendirmek üzere hanesine gittiler. Bu arada on beş dakika geçtikten sonra söz konusu hanenin içerisinden gelen sesler kesilmiş ve bir lamba ışığının kapıya doğru yaklaşmış ve kapı birden açılarak bir iki kişinin dışarıya çıktıkları görülmesi üzerine kendilerine dur emri verilmiştir. Ancak durmak istemişler ve oradan birisi diğerini işaret ederek kaymakam beydir gibi cevap vermiştir. Evden çıkanlar tarafımızdan da tanınmış ve gerçekten kaymakam bey, savcı ve Furtunzade Faik olduğu anlaşılması üzerine tarafımızdan bu zabıt tutulmuştur.
Hacı Kirkoroğullarından Todor oğlu Anastas’ın ifadesi
“Söz konusu hanede çalgı çaldığı anlaşılan Taşbaşı mahallesinden Hacı Kirkoroğullarından Todor oğlu Anastas verdiği ifadesinde, Çarşamba gecesi Müddei-i Umumi (Savcı) Cemal Efendi’nin hanesinde bulunan Kaymakam İzzet Bey tarafından davet edildiği için orada olduğunu ve hanede kaymakam ve savcıdan başka eşraftan Furtunzade Faik Efendi’nin olduğunu ve daha sonra horon oynamak üzere [on altı yaşındaki] Zahari’in de çağrıldığını, muhabbet esnasında Osmanlı Bankası Ordu Şubesi Direktörü Şükriyadis ve Hüseyin Efendi (Ömerağazade) hakkında bazı sözler geçtiğini bu sırada alt kata tuvalete gittiğinde yukarıdan iki el silah sesi geldiğini, geri döndüğünde ise silahın kaymakam tarafından atıldığını Zahari’den öğrendiğini ve bir saat sonra dağıldıklarını ifade ve beyan etmiştir.”
Yolcuoğlu Zahari’nin ifadesi
“Horon oynamak üzere Kaymakam İzzet Bey tarafından getirildiği anlaşılan Düzmahalle ahalisinden Yolcuoğlu Zahari’nin ifadesinde, geçtiğimiz Çarşamba gecesi saat iki sıralarında evindeyken Kaymakam Bey tarafından çağrıldığını ve orada bulunan çalgıcı Anastas’a horon çalması emredilip kendisinin oynatıldığını ve bu muhabbet esnasında Kaymakam Bey sarhoş olduğundan üzerindeki tabancasını çıkarıp oturdukları odanın tavanına doğru iki el silah attığını beyan ederek imzalattırıldı.”
Ev sahibi Ohari’nin ve Tüfekçi Ustası İbrahim Efendi’nin ifadesi
“Rumdüzü mahallesi ahalisinden Ziloğlu Oharin’in hanesinin üst katında kiracı olan Ordu Kazası Savcısı Cemal Efendi ve Kaymakam İzzet ve Furtunzade Faik Efendiler söz konusu hanede alem yaptıkları sırada Kaymakam İzzet Bey tarafından sarhoşlukla atılan rovelvere ait olan iki boş kovan hane sahibi Oharin[?] tarafından getirilmiş ve kurşun deliklerinin dahi hane tavanında bulunduğu haber verilmiştir. Ve olay gecesinden bir veya iki gün sonra Kaymakam İzzet Bey, Furtunzade Harun Efendi ile birlikte tüfekçi ustası İbrahim Efendi’nin dükkanına giderek tabancasının namlusunu temizletmek üzere ustaya verdiği tabancanın içerisinde bir kurşun kaldığı görülmüş olduğu İbrahim Usta ve Oharin’in[?] ifadesinden anlaşılmıştır.”
Ordu’da pazvand (gece bekçisi) olup memuriyetten atılan Batum Muhaciri Emin oğlu Ali’nin ifadesi
“-Sen Trabzon vilayetine 25 Kanunusani 1331 [7 Şubat 1916] tarihinde telgraf çekerek yalan ifade vermediğinden dolayı belediyece memuriyetinden çıkarıldığından bahisle şikayet etmişsin. Şikayetin nedir ve bu işin hakikati nedir?
-Efendim ben bir gece vazifemi ifa ettiğim sırada bir eve ki, [sonradan] Müddei-i Umuminin [Savcı] Bey’in hanesi olduğunu öğrendim. Oraya hali şüpheli bir kadın ile bir Rum çalgıcı çocuğun girdiğini gördüm. Şüphelendim. Aradan bir müddet geçti oradan [evden] çalgı ve türkü sesleri gelmeye başladı. Ben buranın yabancısı olduğum için “burada bir şey var ama eğer karı oynatıyorlar desem, karı böyle çarşı ortasında oynatılmaz, gizli bir yerde oynatılır[diye düşündüm]. Bu esnada kendisini tanımadığım bir adam oradan geçerken bana: “Burada düğün mü var” diye sordu. Ben de, “bilmiyorum” dedim. Daha sonra evin içinden ayakları yere vurup oynama gibi sesler gelmeye başladı. Ben bunu gidip Pazvandbaşı’na (Bekçibaşı) yahut polise haber vereyim diye düşündüm. Fakat yolda tekrar düşündüm ‘ya bu iş benim düşündüğüm gibi değil ise…’ Sonra geri dönüp tekrar aşağıya evin yanına geldim. Çalgı sesleri artmıştı. Tekrar gidip haber vermeye niyet ettim. Bu arada susamış idim. Giderken çeşmeden su içmeye başladım. Su içerken bir taşın tenekeye vurması gibi sesler işittim fakat ne olduğu anlayamadım. Bu esnada bir polis gelip beni gördü ve sordu: “ Burada silah atılmış işittin mi? “ Ben de, “hayır işitmedim fakat bir taşın tenekeye vurması gibi bir şey işittim” dedim. Ancak “burada bir evde bir şey var” dedim. Oraya gittik. Polis bana orada karı oynatıldığını söyledi. Sonra diğer bir polisle jandarmalar geldiler. Biz evin etrafını sarıp beklemeye başladık. Ben polise dedim ki, “madem burada karı oynatıyorlar çıkıp bunları tutalım”. Polis: “olmaz, biz kaymakama adam gönderdik o ne emrederse öyle yaparız” dedi. Bir müddet bekledik fakat kaymakamdan bir haber çıkmadı. Sonra mumun [evdeki ışığın]aşağıya doğru geldiğini gördük. Bunların dışarıya çıkacaklarını anladık. Jandarmalar kapının ağzına tüfeklerini çevirdiler. Çıkmak isteyenlere “içeri girin, çıkmayın, sizi vururuz” dedilerse de onlar dinlemeyerek ve sendeleyerek jandarma ve polislerin üzerlerine gittiler, sonra birbirlerine bakıp yolu kırarak [değiştirip] gitmeye başladılar. Benim bir elimde rovelverim diğer elimde de sopam vardı. O çıkan sarhoşlardan birisine vurmak için hücum ettim. Polis bağırdı: “Sakın vurma o kaymakamdır.” Bunun üzerine ben dikkatle baktım. Kaymakamı tanıdım, sonra savcıyı ve Furtunzade Faik Efendi’yi tanıdım. Faik Efendi’nin omzunda kısa bir tüfek vardı, kaymakamın hanesine doğru gitmeye başladılar. Bu arada Faik Efendi [geri] dönüp benim üzerime doğru adeta beni yiyecekmiş gibi sokulup kim olduğumu sordu. Pazvand (bekçi) dediler. Sonra çekilip gitti. Polisler de gitti. Ben de vazifeme gittim. Sabah oldu ve o gün akşamüzeri beni bizim Pazvandbaşı çağırdı. Dedi ki, “beni sana Furtunzade Faik Efendi gönderdi. Akşamki olaydan dolayı sana bir şey sorarlarsa sakın bir şey söylemeyesin. Deki ben orda yoktum, bir şey görmedim”. Ben de dedim ki, “ben otuz kırk sene Rusya’da yaşadım. Hiç bir şey hakkında hatta gardaşım söz konusu olsa bile bir yalan söylemedim. Nasıl olur da bir İslam memleketinde yalan söyleyeyim. Benden bir şey sormazlarsa söylemem fakat sorarlarsa doğrusunu söylerim” dedim. Bana dedi ki, “seni memuriyetten kovarım”. Ben de,“umurumda değil, çünkü rızkı Allah verir, ben doğruluk için vatanımı terk ettim bana Rusya’da bile Ruslar doğru olduğum için zulmettiler, hele bir İslam memleketinde hiçbir şekilde yalan söyleyemem”, dedim. O da bana “seni burada vururlar,” dedi. Ben de “ öyle vurulmaktan falan korkacak adamlardan değilim, ne isterlerse onu yapsınlar,” dedim. Böyle oldu…Daha sonra beni Polis Komiser Muavini çağırdı. Akşamki şeyi sordu. Doğrusunu söyledim, imza ettim. Sonra iki gece daha vazifemi yaptım. Üçüncü gece Pazvandbaşı benim daireme adam gönderdi. Ben kendisine dedim ki “burada pazvand benim buraya iki adam istemez”.O da dedi ki, “ben seni azlettim”. Ben de Belediye Reisi’ne durumu şikayet ettim. O da “ben inceleteceğim eğer sen haklıysan seni görevine iade ederim” dedi. Fakat iade etmedi. Faik Furtunzade ve pederi Hacı Osman da orada idi. Bana: “Sen niye adam tanımıyorsun” dedi. Ben de, “ben adam tanımam, yalan da söylemem,”dedim. Sonra Belediye Reisi’nden birikmiş maaşımı istedim. İki lirasını verdi üstünü vermedi. Ben de vilayete şikayet ettim, cevabını henüz alamadım. Benim şikayetimin nedeni, haksız yere doğru bir iş için [yalan söylemediğimden] beni memuriyetimden azledenlerin hakkında adalet ne ise uygulanmasıdır. Doğrudur tasdik eylerim.
Rum Okulu’na Baskın
Kaymakamın böylesi bir duruma düşmesi itibarını iyice zedelemişti. Üstelik Rusların Karadeniz’i işgale başladığı bu yüzden Trabzon’dan gelen muhacirlerin Ordu’ya sığındığı ve Cemal Azmi gibi bir valinin gece gündüz mücadele verdiği bir dönemde Ordu kazasında bunların yaşanması hem valinin hem de iktidarda olan İttihat Terakki’nin itibarını sarsıyordu. Kaymakam belki de bu yüzden Rum Okulu’na baskın düzenlemişti. Böylece itibarını kurtarıp kahraman bile olmayı düşünmüş olabilirdi. Operasyonu daha önceki olay dolayısıyla araları açılmış polisle değil jandarmayla yapması da dikkate değerdir. Bu durum mevzuata aykırıydı. Çünkü şehirde asayiş polisin işiydi. Zaten operasyon da fos çıkmıştı. Böylece kaymakamın durumu daha kötüye gitmiş, alay konusu olmuş, hakkında hiciv şeklinde destanlar yazılmış ve görevine gidip gelirken bu hicivler arkasından çocuklarca okunmuştur. Söz konusu hiciv destanlardan bir örnek Dahiliye Nezaretine de (İçişleri Bakanlığı) gönderilmişti. Ancak biz bu destana henüz ulaşamadık. Rum Okulu’na yapılan baskınlarla ilgili polisin hazırladığı raporlar şu şekildedir:
Rum Okulu baskınına dair rapor-1 (14 Şubat 1916)
“Ordu Komiserliğine”
“Bu ayın birinci pazartesi günü jandarmalar tarafından Rum milletine mensup bazı kimselerin çarşıdan tam bir telaşla toplanmaları halkın endişesini artırmış ve aynı zamanda Kaza Kaymakamı İzzet Bey’in de Jandarma Bölük Komutanı ve sekiz on neferden ibaret silahlı müfreze ile çok acele bir şekilde Taşbaşı Rum mahallesine gittiği ve bunu gören Müslim ve gayrimüslim kadın ve çocukların “acaba ne oldu, ne oluyor” diye korkup telaşa kapıldıkları haber alınmıştır. Bunun üzerine olayın mahiyeti öğrenilmek üzere Taşbaşı mahallesine gidilmiş ve kaymakam ile mahiyetinde bulunan müfrezenin, Taşbaşı Rum mahallesinde bulunan Rum Mektebi’ni ablukaya aldığı ve aramalara başladığı görülmüştür. Fakat bu aramaların ne maksada yönelik olduğu anlaşılamamıştır. Binaenaleyh bu meselede asıl dikkati çeken yön, kasaba içerisinde olması dolayısıyla polis devre dışı bırakılarak sanki köyde ve kırda yapılırcasına halkı galeyana ve heyecana düşürecek şekilde operasyon yapılmasıdır…”
Rum Okulu baskınına dair rapor-2 (14 Şubat 1916)
“Güya Rum Mektebi’nde bazı Ermenilerin saklanmış oldukları Kaymakam İzzet Bey tarafından haber alınmış ve bunun üzerine hiçbir yazısı olmayan bir haberden dolayı itidalle hareket edilmeden halk galeyana ve heyecana sevk edilerek tam bir telaşla mektebin kapısına varılmıştır. Burada ilk olarak Kaymakam İzzet, okulun hademesi Timyo adlı çocuğu önce silah çekerek tehdit etmiş ve sonra mahzeni göstermesi istenmiştir. Bunu gören jandarmalardan bazıları da kaymakam gibi çocuğa tüfeklerini doğrultmuştur. Bunun üzerine hiçbir şeyden habersiz çocuk korkarak hastalanmış ve halen evinde yatmaktadır. Netice itibariyle de okulda ne Ermeni ne mahzen gibi şeyler bulunamamıştır…”
Otelde Kavga
Bu olaylardan sonra şehir iyice karışmış ve kaymakam ile savcı bazılarını Trabzon’a sürmüştü. Kavgalar ise bir bahane bulunup devam ediyordu. Bu konudaki ifadelerden bir bölüm de şu şekildedir:
Ordu kasabası Aziziye mahallesinden Uzun Ali oğlu İbrahim Reis’in oğlu Mehmet Efendi’nin ifadesi.
“-Geçenlerde kaza kaymakamı İzzet Bey tarafından Trabzon’a sürülen Ordu’nun Kirazlı mahallesinden Papuçzade Murat Ağa’nın oğlu Murat ile arkadaşlarından Molla oğlu İbrahim arasında bu konudaki bilgileriniz nedir?
-Efendim bizim otelin odasında Müddei-i Umumi (Savcı) Cemal, Hacızade Talip, Kolağasızade Ali, Felekzade Tevfik, Mollazade İbrahim ve bendeniz oturmuş içki çerken bazıları da kumar oynuyordu. Bu arada savcı ile İbrahim Efendi kavga çıkardı. Biz araya girdik. Sonra savcı Tevfik Efendi’ye dahi sataştı.
-Neden dolayı kavga oldu?
-Kumardan dolayı kavga oldu. Savcı tabanca çekti. Biz ayağa kalkıp ayıptır dedik. Bu sırada savcının yanında adını bilmediğim bir uşak da vardı. O da geldi sonra biz meseleyi yatıştırdık.
-O mecliste karı da var mıydı?
-Savcı ve Tevfik Efendi ve beyan eylediğim muhacir uşak ve İbrahim Efendi birlikte geldikleri vakit iki tane fahişe getirdiler ve oynattılar. İtiraz ettim. Savcı: “Sen karışma bir şey olmaz dedi. Sonra kavga oldu. Onları [karıları] def ettik.
-Savcı ile İbrahim Efendi arasındaki kavga şiddetli miydi?
-Evet…Hatta Tevfik Efendi savcıya bir tokat vurdu. Ve bunun üzerine savcı arkadaşı ile gitti. Sonra kendilerine, “bunu sizde bırakmam. Bir şeyi yaparım dediysem yaparım,” dedi. Sonra hepimiz dağıldık…”
Kaymakam ile Emlak-ı Metruke Komisyonu Ordu Şubesi Başkanı Rüştü Bey’in kavgası
Belgelerden anlaşılacağı üzere şehirde kavgaların ve hesaplaşmaların ardı gelmiyordu. Son olarak kaymakam ile Ordu Emlak-ı Metruke Komisyonu Başkanı Rüştü kavga etmiş ikisi de yaralanmıştı. Kavganın nedenini tam olarak bilemiyoruz ama arka planında bir rant kavgası olduğu sezinlenmektedir. Çünkü bu dönemde tehcir edilen Ermenilerin geride bıraktıkları malları hususunda devlet görevlilerinin ve etrafındakilerin bazı yolsuzlukları söz konusudur. Kavgayla ile ilgili soruşturmadan bir bölümün sadeleştirilmiş hali şu şekildedir:
Emlak-ı Metruke Komisyonu Memuru Oflu Mustafa’nın ifadesi
“-Geçenlerde yani Mart’ın on birinci [14 Nisan 1916] Pazartesi günü Emlak-ı Metruke Komisyonu Reisi Rüştü Bey’in komisyon dairesine gelirken Kaymakam İzzet Bey tarafından üzerine hücum edilerek darp edildiği ve o sırada senin de Rüştü Bey’in yanında bulunman nedeniyle olayda hazır olduğun haber veriliyor. Buna dair bildiğin ve gördüğün ne ise hepsini sırasıyla söyle:
-Rüştü Bey’in hanesinden öğle yemeğini müteakip komisyon dairesine gitmek üzere altı buçukta azadan Besim ve Katip Fehmi ile birlikte sokağa çıktık. Daireye yaklaştığımız sırada Kaymakam İzzet Bey birden bire arkamızdan gelerek Rüştü Bey’e: “Edepsiz, pezevenk, sen kime sövüyorsun” diyerek üzerine hücum ederek elindeki kalın değnekle arkasına vurması sonucunda Rüştü Bey de kendini korumak için elindeki bastonu kaldırdığında ben hemen aralarına girerek bastonları tuttum ve “yetişin yahu kurtaralım” dedim. Onlar da yetişerek ayırdılar. Sonra ben Rüştü Bey’i alıp götürmek isterken kaymakam elini pantolonun cebine sokarak tabancasını çıkarmak üzere iken Rüştü Bey’in bağırarak uyarması üzerine ben Kaymakam Bey’i kavradım. Silahı kullanmasına ve daha fena bir şeye neden olmasına meydan vermedim. Müteakiben komisyon katiplerinden Kadir Bey de araya girip kaymakamı bir kenara çekti. Ben de Rüştü Bey’i daireye getirdim. Olay bundan ibarettir. Kaymakam Bey’i de mahiyetinde bulanan Rum Nikola alıp gitti….”
Vali Cemal Azmi Bey’in şifre telgrafı ve kaymakamın görevden alınması
Kaymakam İzzet hakkındaki soruşturmaları yürütmek için Tirebolu Kaymakamı Sami Bey görevlendirilmişti. Sami Bey, sonuçlandırdığı soruşturma evraklarını üst makamlara iletmiş ve olay yargıya taşınmıştı. Soruşturmalar sadece İzzet Bey hakkında yürütülmemiş daha önceki kaymakam Ali Faik hakkında da yapılmıştı. Çünkü o da İzzet kaymakam gibi birçok usulsüzlüğe karışmıştı. Bu konuda Trabzon Valisi Cemal Azmi Bey’in Dahiliye Nezareti’ne çektiği 6 Mayıs 1916 tarihli telgrafın sadeleştirilmiş hali şu şekildedir:
“Dahiliye Nezaretine”
“Ordu kasabasına geldim. Her türlü gelişme ve ilerlemeye müsait bu kasabada önceki kaymakam Faik Bey’e işten el çektirilmiş olduğunu evvelce arz eylemiştim. Şimdiki kaymakam İzzet Bey’in de ahlaksızlıkları, halk arasında nifak ve fesat uyandırmaları neticesinde bu memleketi [Ordu’yu] cidden acınacak halde buldum. Faik Bey, kaymakamlığı zamanında gayr-ı meşru işlerinin temini için halkın bir kısmını kullanarak diğer kısmının aleyhinde bulunmuş daha sonra görevinden ayrılarak burada [Ordu’da] ticaret gibi işler yaparken de aynı şekilde devam etmiştir. İzzet Bey ise halkın diğer bir kısmını kullanarak Faik Bey’deki kumarbazlığın yerine o da karı oynatıp, sarhoşlukla silah atmak, savcının vesairenin evinde işret [içki alemi] yapmak gibi işlerle vakit geçirmiştir. İzzet Bey, Faik Bey’i de geçmiş aleyhinde birçok manzum hicviyeler bestelenmiş, çocukların diline düşerek hükümet dairesine geliş-gidişlerinde kendisini takip edercesine okunmuş, söylenmiştir. Binaenaleyh memuriyet haysiyeti ve şahsiyetinden eser kalmamıştır. Bunlarla beraber her ikisi de [Faik ve İzzet Bey] nifak ve fesattan uzak kalmadıkları için memleketin [Ordu kazasının] selameti için harice çıkmaları [çekip gitmeleri] yönünde kendilerini uyardım.
Bugün eşraftan bazılarını yanıma davet ettim. Halk arasındaki soğukluk ve nifakın giderilmesine çalışılacaktır. Ümit ederim ki hemen olmasa bile kısa sürede bu iş başarılacaktır. İzzet Bey’in artık idarenin başında kalacak durumu olmadığını tahkikat belgeleri ortaya koymaktadır. Bu belgeleri tamamıyla inceledikten sonra aynen takdim edeceğim. Rusumat müstahdemlerinden Mehmet Ali Efendi namında bir sefilin evinde fevkalade sarhoş iken bir muhtediyenin [Müslüman olmuş bir kadının] ırz ve namusunu da kirletmiş olmasından dolayı hakkındaki kanuni takibat devam eden İzzet Bey’in, diğer tahkikat evrakına göre de kanuni işlemlerinin yapılması için azledilerek yerine Sürmene Kaymakamı Abdurrahman Bey’in asaleten atanmasını istirham ederim…”
Trabzon Valisi
Cemal Azmi”
İşte böyleydi bir zamanlar Ordu’da yaşananlar. Üstelik Trabzon’un Ruslarca işgal edilmesi sonucu şehri terk edenlerin muhacir olarak Ordu’ya sığındığı, Karadeniz şehirlerinin bombalandığı, her türlü gıda ve yiyecek ihtiyacının had safhaya ulaştığı, işgalcilere destek veren Rum ve Ermeni çetelerinin her türlü kötülüğü yaptığı zamanlarda. Ülkenin ve dolayısıyla Ordu kazasının içine düştüğü bu durumun en büyük nedeni ise Osmanlının toprak düzenin bozulmasıyla devlete ait toprakları ellerine geçiren ağaların yıllardır süren rekabeti ve zulümleri yine onların himayesine girmiş idarecilerin adaletsiz yönetimidir. Böylesi bir durumun sonucunda ise halk birbirine düşürülmüş ve işgalci emperyalistlerin ekmeğine yağ sürülmüştür. Bütün bunların yanında memleketin selametini şahsi çıkarlarının önüne koyan ve her türlü zorluğa göğüs geren ve maalesef Faik ve İzzet gibi yöneticilerin günahlarının kurbanı olup, 17 Nisan 1922’de Berlin’de Ermeni çetelerince şehit edilen ve mezarı halen Berlin Türk Şehitliği’nde olan Cemal Azmi Bey gibi yöneticileri de unutmamak gerekir.
Not: Bu yazı ilk olarak 05.01.2016 tarihinde Orduvizyon gazetesinde yayımlanmıştır. http://www.orduvizyon52.com/