Temmuz ayı, fındık üreticisinin hafızasında diğer aylardan farklı bir yere sahiptir. Bu ay onlar için hayal kırıklıkları ve karmaşanın yaşandığı aydır.
Nitekim bu yıl da farklı olmamış, 15 Temmuz 2009 tarihli 27289 sayılı Resmi Gazete"de yayınlanan kararlarla bu Temmuz ayı da daha katmerli bir karmaşayı beraberinde getirmiştir.
Bu kararlar gereği, TMO bundan böyle artık fındık almayacak. TMO"nun 2006 yılında fındık alımıyla görevlendirilmesi Fiskobirlik"in devre dışı bırakılmasıyla başlamıştı.
Yine tespit edilen dikim alanları haricinde kalan-%6 dan az eğimli araziler ile 750 rakımın üstünde kalan arazilerde- fındıklar sökülecek. Buralardaki fındıkları sökenlere yıllara göre prim verilecektir. Fındık alanlarının sınırlandırılmasına yönelik süreç ise 1983 yılında 12 Eylül hükümetinin tarım uygulamalarının gereği olarak çıkartılan 2844 sayılı kanunla başlamıştı. Bugün bu süreç uygulamaya konulmuştur.
Gelinen noktada yine hüsran ve karmaşa etkililerce üretici payı olarak tahsis edilmiştir. Herkes bulunduğu konum açısından durumdan çıkarttığı vazife gereği bir şeyler söylemekte ve yapmaya çalışmaktadır.
Değerlendirmeler ve ileriye yönelik kestirmeler konusunda ovalarda fındık sökümleri bir bakımdan olumlu karşılanmaktadır. Ancak temel dayanağı ve mantığı anlaşılmayan asıl hususlar, TMO"nun bir baskın tavrıyla alımlardan vazgeçmesi ve 750 rakımın üzerindeki yerlerde fındığın sökülmesinin teşvik edilmesidir.
TMO"nun piyasadan aniden çekilmesi, üreticide silahsız olarak aslan kafesine atılmış hissini uyandırmıştır. Çünkü üreticinin tüm savunma organları başta Fiskobirlik olmak üzere etkisizleştirilmiştir. Ayrıca Fındık İhtisas Borsası ve Lisanslı Depoculuk politikaları henüz tamamlanmamıştır. Üretici bu haliyle etkisiz ve yetkisiz bir haldedir.
Diğer bir husus, 750 rakımın üzerindeki alanlardaki fındıkların sökülmesi meselesidir. Anlaşılması en zor olan ise bu husustur. Karadeniz bölgesinde 750 rakım yayla ile denizin ortasında bulunan yerlerdir. Diğer yerlerin aksine gerek arazi yapısı ve ürün çeşitliliği bakımdan fındığa en fazla mecbur olan yerlerdir. Yani fındıktan başka hiçbir seçeneği olmayan alanlardır. Zaten fındık doğal sınırını kendi çizebilmektedir. Belirli bir rakımdan yüksekte fındık yetiştirilmesi imkansızdır. Aksine fındık dikimini teşvik etseniz dahi kimse buralara fındık dikmez. Sınır kendiliğinden oluşmuştur. Fındığın bittiği yerde yayla başlamaktadır. İşte bundan dolayı ister istemez akıllara çok farklı şeyler gelmektedir. Anlaşılamayanın tanımı çok olur misali. Mesela benim aklıma gelen ve ileride olabileceklere dair düşüncem şu şekildedir.
Gün olacak, zaten yaşlanmış olan bir nüfusun bulunduğu bu yerler, fındık olmayınca dışarıda olan çocuklarınca turistik amaçla ziyaret edilen yerlerden farklı olmayacaktır. Böyle bir durumda buralardaki arazilerin birçoğu satışa çıkarılacaktır.
Olayın püf noktası da bizce burasıdır. Bu toprakların talipleri ise dün olduğu gibi hiç kuşkusuz yabancılar olacaktır. Çünkü köylerden toprak satın almaları konusunda önlerinde hiçbir engel kalmamıştır. Yabancılara toprak satışlarının ortaya çıkaracağı sonuçlar ise Osmanlı döneminde yaşananlarla tecrübe edilmiştir.
1867 yılında yapancılara toprak satışına izin verilmesinden hemen sonra yabancılar birçok yerde toprak satın almışlardır. Daha sonra bu topraklarda bulunan madenlerin haritaları çıkartılarak buraların imtiyazları alınmıştır. Mesela Ordu ilinde bu dönem de Ebulhayır da bulunan gümüş karışımlı kurşun madeni, Bolaman Zaviköy"de ve Ulubey Sayaca köyünde bulunan Mangenez madenleri, Gölköy"ün birçok yerinde bulunan yine gümüş, kurşun ve bakır madenleri gibi daha bir çok yerde bulunan madenlerin tamamı yabancılar tarafından işletilmekteydi. Bu madenlerin birçoğu 750 rakım ve üzerinde bulunan civarlardadır. Bu gün ise bu yerlerde altın dahil olmak üzere bir çok zengin maden yataklarının olduğu bilinmektedir.
İşte bu süreçlerin sonucunda hepimizin bildiği bu topraklarda var olma mücadelesi başlamıştır. Kaybedilenleri kurtarabilmenin bedeli çok ağır olmuştur.
Kısaca fındık Karadeniz"de bizlerin var olmasının diğer adıdır.