Çanakkale, emperyalizmin tosladığı en büyük duvar.
Çanakkale, mazlum halkların direnç kaynağı.
Çanakkale, toprağa biçilmiş en büyük değer.
Çanakkale, güneşin batmadığı en uzun gün,
Çanakkale, yazılmış en büyük destan,
Çanakkale, Bedir’den yüce,
Çanakkale, Peygamber avucu,
Çanakkale. Ana yüreği,
Çanakkale, Türk’ün bileği,
Çanakkale, Mehmet,
Ve Mehmet toprak,
Ve Toprak Vatan,
Vatan Ana,
Ve hangi kanun Vatan toprağına paha biçebilir?
‘‘Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer
Kaynıyor kum gibi. Mahşer mi, hakikat mahşer.’’
‘İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar.
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
“İşte bu sırada rabbime şükürler olsun ki, ummaya bile cesaret edemediğim zafer haberi ulaştı. Düşman tasını tarağını toplamış askerlerinin yarısını denize, yarısını gemilerine dökerek Çanakkale önünden çekilip gitmişti. Bu büyük zaferi, Mustafa Kemal Bey adında bir miralay (Albay) kazanmış. Allah, devletime hizmeti geçenlerden Allah razı osun.’’
(II:Abdülhamit)