Tarihte devletlerin çöküş nedenlerinden bir tanesi de devletin yetkilerine sahip olanların bu yetkilerini kendisi veya eş dost çıkarları adına kullanmaya başlamasıdır. Bir anlamda devlete ait olanları kendilerine özel kılmak suretiyle şahsi devletçiklerini oluşturmalarıdır.
Osmanlının çöküş dönemi gibi.
Her ne kadar Osmanlının çöküş nedenleri arasında birçok neden öne çıksa da bizce asıl neden toprak düzeninin bozulması yani Allah adına padişaha zimmetli olan arazilerin daha sonra bazı şahıslar elinde toplanmasıdır. Bu şekilde bir zeminden palazlanarak bir güç oligarşisi haline dönüşenler konumlarını daha da güçlendirmek için aynı zamanda küresel oligarşinin planlarının da uygulayıcıları olmuşlardır.
Bu güçlerin çıkar planları sonucunda ise Osmanlı dağıtılmıştır.
Osmanlının son çeyreğinde içine düştüğü bu sürecin anlaşılabilmesi bakımından memleketin en ücra köşelerinde dahi birçok örneğe rastlamak mümkündür.
Mesela o dönemlerin Ordu Kazası.
Devletin topraklarını ellerinde toplayan ağalar yüzünden yersiz yurtsuz kalan yaklaşık 6.000 nüfusun 1890’lı yıllarda Düzce ormanlarına göçmek zorunda kaldığını geçen haftaki yazımızda belirtmiştik. Ya geride kalanlar!
Geride kalanlar da gidenlerden pek farklı değildi.
Ellerinde ne varsa alınmaya çalışılıyordu.
Hatta rızkını denizden kazanan kayıkçıların kayık çekek yerleri dahi.
Yine Osmanlı belgelerinden öğrendiğimize göre Ordu sahili dahi belediye ile yakın ilişkiler içerisinde bulunan bu ağalar tarafından tapularına geçirilmeye çalışılmaktaydı.
Bu konudaki teşebbüslerden birini 31 Ocak 1888 tarihinde Dahiliye Nezaretinden Trabzon Vilayetine yazılan bir yazıdan (BOA, DH.MKT, 1482/26) öğrenmekteyiz.
Belgeye göre yolcu taşımacılığı yapan kayıkların sahildeki çekek yerleri belediye tarafından satışa çıkarılmıştı ve buralara binalar yapılmaktaydı. Bina yapanlar arasında belediyenin doktoru Cermakyan Efendi de vardı. Kayık çekecek yerleri elinden alınan kayıkçılar durumu Dahiliye Nezaretine kadar ulaştırmışlardı. Dahiliye Nezareti kayıkçıları haklı bulmuş ve ‘‘halkı ve hazineyi zarara uğratacak’’ bu durumun önlenmesi yönünde Trabzon Valiliğini uyarmıştı.
Böylece sahilin bir kısmı kurtarılmıştı ama şimdilik…
1 Temmuz 1900 tarihli ve yine Dahiliye Nezaretinden Trabzon Vilayetine yazılan bir başka belgede de sahili yağmalama teşebbüslerinin devam ettiğini görmekteyiz.
Bu sefer de sahilde Telgraf ve Posta İdaresiyle Ali Paşa binası arasında bulunan kayık çekek yerleri belediye tarafından Fatolidi Yorki adlı birisine satılmak isteniyordu.
Belediye satışı gerçekleştirebilmek için kayıkçıların Gazhane civarına taşınmasını istiyordu. Burası ise kayık çekmek için korunaklı ve müsait değildi. Kayıkçılar durumu yine Dahiliye Nezaretine kadar ulaştırmışlardı. Dahiliye Nezareti de Trabzon Valiliğinden belediyenin sahili satma girişimlerinin engellenmesini ve İvan Ağa’nın mağazasının önündeki Protestan Mektebinin civarındaki arsaların da ilaveten kayıkçılara tahsis edilmesini istiyordu.
Kayıkçılar sayesinde sahilin bir bölümü yine kurtarılmıştı.
Ama sahile gözünü dikenlerin taarruzları da bir türlü engellenemiyordu.
Daha iki yıl geçmeden 1902 yılında ise Tokatlıoğlu İbrahim diye biri Hamidiye caddesi üzerinde bulunan 80 arşın civarında olan kayık çekek yerinin 30 arşınını satın almak için uğraşmaya başlamıştı. Belediye ise buraları satabilmek için değişik kılıflar uyduruyordu. Hesapta buraların yol için ayrılmış yerlerden arta kalan yerler olduğunu falan bahane ederek satmaya çalışıyordu. Ama kayıkçılar boş durmuyordu. Başka çareleri de yoktu. Tek geçim kaynakları kayıkçılıktı. Eğer mücadele etmezlerse o yıllarda Düzce ormanlarına ya da daha başka yerlere doğru onlar da yol alacaklar ya da ellerinden yerlerini alan ağalara ırgat olacaklardı.
İşte yine durumu hemen Dahiliye Nezaretine kadar ulaştırmışlardı. Allahtan Dahiliye Nezareti belediye gibi düşünmüyordu. Bu sefer de sert bir şekilde mahalli idareciler uyarılmıştı.
Eğer bizler bugün sahilimizde biraz olsun denize engelsiz ulaşabiliyorsak bunda o yıllarda büyük mücadele veren kayıkçıların büyük bir emeği vardır.
Ve şimdilerde ise bizzat denizimiz ele geçirilmeye çalışılıyor. Ama ne mutlu ki bu sefer belediye kayıkçıların yanında.
Unutulmasın ki denizimizi ve yaylamızı korumak için artık ‘‘Hepimiz kayıkçıyız!’’