Senaryo İçinde Senaryo

Adnan YILDIZ
Senaryo İçinde Senaryo
 
                                                                                                 Adnan YILDIZ
     Sinema, tiyatro ve televizyon dizileri, bu gücü elinde bulunduranlar tarafından aynı zamanda etkili bir propaganda aracı olarak kullanılabilmektedir. Sanatın bir yönü olan bu tür faaliyetlerle günümüze kadar karşıt görülen medeniyetler ve ideolojiler hedef alınarak finansman kaynaklarının arzuladıkları zeminin oluşturulması yönünde birçok çalışma kitlelere ulaştırılmıştır.
     Hedef alınanlar ise genellikle aynı kesimler olmuş bu kesimler içerisinde ise Türkler önemli bir yer tutmuştur. Son örnekleri de Alman 1. televizyon kanalı ARD"de 9 Nisan gecesi yayınlanan “Aghet-Bir Soykırım” adlı belgesel film ve Amerika"da 14 Martta yayınlanmaya başlayan “The Pacific” adlı dizilerdir.
     Bilindiği  üzere bu dizilerin senaryolarında İzmir"i Türklerin yaktığı veya soykırımcı olduğu gibi tezler ileri sürülerek bir tür faaliyet yürütülmektedir.
     Türklere karşı yürütülen bu tür faaliyetler yeni değildir. Amaçlarında bugüne kadar pek değişiklik olmayan kesimler yıllar öncesinde sahneledikleri tiyatro oyunlarında da benzer şeyleri tekrarlamaktaydılar. Özellikle Rönesans dönemi (1520-1660) İngiliz tiyatrolarında benzer kavramların vurgulandığı birçok oyun sahnelenmiştir.
     Bu oyunlarda Türkler, “barbar”, “Tanrının kırbacı”, “kafir”, “gaddar”, “medeniyetsiz”,  “karanlığın prensleri”, “Dünyanın terörü” gibi olumsuz ifadelerle tanımlanırken, kendilerini mağdur ve mazlum olarak göstermekteydiler. Özellikle bugüne kadar ülkemizde de oyunları sahnelenen William Shakspeare"nin (1564-1616) oyunlarında bu tür diyaloglara sıkça rastlanılmaktadır. Shakspeare"nin “Hamlet”(1604) adlı oyununda Hamlet, babasının katili olduğuna inandığı amcasının tepkisini ölçmek için, cinayet sahnesinin bir benzerini sahnelediğinde bundan oldukça rahatsız olan amcasının, oyunun sonunda sinirlenmesi üzerine “İnsanın kaderi Türk olursa” diyerek içinde bulunduğu kötü durumu ifade etmek ister. Burada “Türk olursa” (turn"d turk) ile bir Hristiyan"ın Türklerin eline düşüp Müslüman olması kadar talihsiz bir durum anlatılmak istenmektedir. Yine ""Machbeth"" adlı oyununda ise üç cadı hazırladıkları iksirlerine, Tatar dudağı ve boğularak öldürülmüş bir bebeğin parmağıyla beraber kesilmiş “Türk burnu” ilave etmektedir. Böylece Türklerle şeytani öğeler arasında bir bağ kurulmaya çalışılmaktaydı.
     Bir başka oyun yazarı olan Thomas Dekker"in ""Part I Honest Whore""  (1604) adlı oyununda “Eğer yine Türk olursan lanetlenirsin” denilerek Türk adı hayat kadını ile eş anlamlı kullanılmıştır. O dönemin tiyatro oyunlarında bu tür örneklere sıkça rastlamak mümkündür.
     Sinemanın  önem kazanmasıyla birlikte sanatı kendi egemenlikleri için bir araç haline dönüştüren oligarşinin üslendiği sinema merkezlerinde özellikle Hollywood merkezli sinema filmlerinde de benzer şeyler tekrarlanarak asimetrik bir savaş perdeler arasından yürütülmeye devam etmiş bu konuda birçok film kitlelere ulaştırılmıştır. Örnek olması açısından tespit edilen bu tür konulu filmlerden bazıları şunlardır.
       ""Arabistanlı Lawrence""(1962): Film, Türk askerlerini kervanları ve köyleri basıp yağmalayan, acımasız ve barbar, olarak nitelerken, Bedevileri ise zulüm gören insanlar olarak göstermektedir.
     “Geceyarısı Ekpresi: (1978), Amerikalı William Hayes 1970"de Türkiye"de uyuşturucu ile yakalanmış, cezaevinde yaşadıkları daha sonra film haline dönüştürülmüştü. Filmde Türkler abartılı bir şekilde neredeyse her sahnede kötülenmiş ve gösterime girdiği yıllarda büyük ses getiren film Türkiye tarafından protesto edilmişti. Filmin gerçek kahramanı olan Billy Hayes yakın zamanlarda yapılan bir röportajda başından geçen olayların filmin senaristleri tarafından abartıldığını ve bu sayede Oscar"a giden yolun açıldığını açıklamıştır. Film 1979 yılında 6 dalda Oscar almıştı.
     “La Passion Turca (Türk Tutkusu) (1994): Afişinde Türk Bayrağı'ndan oluşan bir fonun üzerine çıplak bir kadın fotoğrafı bulunan ve ünlü İspanyol yönetmen Vicente Aranda"nın çektiği filmin birçok yerinde de Türkleri aşağılayıcı ifadelere yer verilmiştir.
     ""Tirante el Blanco (2006): Yine Vicente Aranda"nın bu filminde Türkler, “iğrenç”, “vahşi”, “kaba” ve “ırz düşmanı” gibi nitelendirilmiştir.
     Bu tür filmlerin yanında asıl faaliyet sözde Ermeni soykırımı  tezlerini konu edinen filmler üzerinden yürütülmektedir. Bu filmlerden bazıları ise şunlardır.
     Gölden Gelen Sesler: Gizli Bir Soykırım Hakkında Bir Film (Voices from the Lake: A Film About the Secret Genocide): 2000 yılında tamamlanan film, son dönemde en çok ses getiren Ermeni filmleri arasında yer alıyor. Michael Hagopian yapımı ve İngilizce olan filmin tanıtımında bu konuda ilk uzun belgesel film olduğu iddia edilmektedir.
      Görev Berlin (Assignment Berlin,1982): Yapımcısı ve yönetmeni Detroit"li (ABD) bir Ermeni olan Hrayr (Peter) Toukhanian"dır. Film Talat Paşa"nın Berlin"de suikasta uğrayışını tamamen bir Ermeni bakış açısıyla veriyor. Filmde suikasta uğrayan Talat Paşa olmasına ve bu olayın yüzyılın ilk terör olaylarından biri olmasına karşın yönetmen Görev Berlin"de asıl terörist olarak Talat Paşa"yı ve arkadaşlarını suçlamakta, Talat Paşa"yı öldüren katili ise Ermeni ulusunun bir kahramanı olarak yüceltmektedir
     Mayrig (Anne,1991): Henri Verneuil yapımı olan bu filmde başrolleri Ömer Şerif (Hagop) ile Claduia Cardinale (Araxi – Mayrig) paylaşmışlardır. Ermeni sözde soykırım iddialarının perdeye yansıdığı en önemli filmlerden biri olarak görülmektedir.
     Hasret (The Yearning, Karot): 1990 Ermenistan yapımı sinema filmidir. Ermenistan"da yapılmış olmasına karşın Batı"daki Ermeni diaspora derneklerince tanıtımı yapılmış ve dağıtımı gerçekleştirilmiştir.
     Musa Dağı"nda Kırk Gün (Forty Days of Musa Dagh):1982 yılında Independent Production tarafından yapımı gerçekleştirilen 120 dakikalık bu film Ermeni iddialarını dile getiren en önemli filmlerden biridir. Franz Werfel adında Çekoslovak asıllı bir yazar tarafından kaleme alınan "Musa Dağı'nda 40 Gün" isimli roman, 1934 yılında Almanya'da yayınlanmasından hemen sonra, Atatürk döneminde Alman makamları nezdinde yapılan diplomatik girişimle toplatılmıştır. Rambo filmlerinin oyuncusu Stallone yakın zamanlarda bu filmi tekrar çekmek için çalışmalar yaptığını açıklamıştı.
     Haus der Lerchen.: (Tarla Kuşlu ev 2007): İtalya, Fransa, İspanya ve Bulgaristan ortak yapımı film 1915 yılında Osmanlı İmparatorluğu"nda Ermenilere karşı sözde soykırım işlendiğini ileri süren bir diğer filmdir.
     Ararat: (2002) Kanada-Fransa ortak yapımı filmin yönetmenliğini, senaryo yazarlığını ve yapımcılığını Ermeni asıllı Kanadalı Atom Egoyan"ın yaptığı film, sözde Ermeni tezleri üzerine kurulmuştur. Filmin senaryosunun en çarpıcı noktası, filmdeki tarihi olayların kaynağının bir Ermeni ya da Türk değil, sözde tarafsız bir Amerikalı misyoner olduğunun işlendiği sahnedir.
     Türklere karşı yürütülen bu tür faaliyetlerin temelinde ise her devirde dünya düzenini kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmeyi amaç edinmiş olan Liberaller Oligarşisinin, Balkan-Önasya-Kafkas-Ortadoğu bölgelerini kendi egemenlikleri altında tutabilmek hedefleri bulunmaktadır. Onların bu bölgelere yönelik planlarının önünde ise en büyük engel tarih boyunca Türkler olmuştur. “Şark Meselesi” olarak gördükleri bu engelin ortadan kaldırılmasına yönelik günümüze kadar her türlü faaliyeti ortaya koymuşlardır. Egemenliğini ellerinde bulundurdukları sinema ve tiyatro üzerinden yürüttükleri kampanyalar ise bu işin bir parçasıdır.
     İşin daha da vahimi son yıllarda artarak devam eden bu faaliyetlere içeriden de belli gruplarca aynı paralelde destek verilmekte ve bunlar uluslararası merkezlerce ödüllendirilmektedir.
     Görünen o ki bu kuşatma hem içeriden hem dışarıdan artarak devam edecektir.
     Ancak hiç kimse boşuna umutlanmasın. Bizler bu gibi senaryoları her zaman boşa çıkarmayı bilmişizdir.
     Tarih sahnesi şahittir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.