Şimdi de onun anısına oğlu Arısan Ergin tarafından Ordu’ya yapılan bir çeşme hizmete açılmıştır.
Arısan Ergin’e bir Ordulu olarak teşekkür ediyoruz.
Ve bu vesileyle Vali Nazif Ergin’i bir kez daha minnetle anıyoruz.
Zaten O’da Orduluları çok sevmişti ve hatıralarında hep övgüyle söz etmişti.
İşte 1949 yılında İktisadi Uyanış Dergisinde Ordu hakkında yayınlanmış anılarından bir anısı.
‘‘Kardeşim Salim Cavid Bey,
‘‘İktisadi Uyanış’’ın Ordu için çıkaracağı özel nüshaya konmak üzere benden Ordu’ya ait malumat ve hatıra istiyorsunuz. Hatırlayabildiklerimi not halinde aşağıda arz ediyorum.
Dahiliye Vekaleti Mahalli İdareler Umum Müdürlüğünden 20. 9 1931 tarihinde Ordu Valiliğine tayin edildim. Ordu’da 931 senesinin Ekim ayı içinde işe başladım. Bu güzel vilayette 31 Ekimden 23 Hazirana kadar 20 ay valilik yaptım. Ordu valiliği ilk valiliğimdir. Genç idim bakir işlenmemiş bir muhite düşmüştüm. Çok çalıştım. Candan çalıştığımı gören halk da memleketin işlerinde beni destekledi. Her tuttuğumuz iş muvaffakiyetle neticelendi. Bu sebeple Ordu’yu çok severim ve yine aynı sebeple Ordulularda beni sever sanırım.
Valilik idareciler için ideal bir makamdır. Bu merhaleye ulaşan her idareci kendini göstermek hevesine düşer. Zaten mektep sıralarında hayallerinde yaşattıkları bir iştir. Ben de bu haleti ruhiye içinde Ordu’ya gelir gelmez, belli başlı bir iş yapmak sevdasına kendimi kaptırmıştım. Karşıma ilk çıkan mevzu şehrin su ihtiyacı idi. Şehirde içecek hatta adiyen kullanılacak su yoktu. Yaz aylarında Keçiköy semtindeki bir çeşmeden alınan suyun tenekesi 25 kuruşa kadar satılıyordu. Bu su da içilemez bir haldeydi. Ekseri aileler Ünye’den (Perşembe olmalı !) ve civar köylerden büyük masraflar ederek su getiriyorlardı. Bundan başka Ordu halkı, yaz mevsimlerinde geniş mikyasta uzak yaylalara gitmeğe ve bu yüzden iş ve güçlerini terk etmeye mecbur oluyorlardı. Şehirde mide ve bağırsak hastalıkları ölümlere sebep oluyordu. Benden evvel birkaç teşebbüste bulunmuşlar, parasızlık, teşkilatsızlık yüzünden muvaffak olamamışlar. Çünkü civarda su yoktu. En yakın su menba (kaynağı) Ordu’ya 17-18 kilometrede idi. Arada 4-5 tane büyük nehir ve dere vardı. İşte bu şartlar içinde Ordu’ya su getirmek teşebbüsü ilk işim oldu. Benden sonra (Nazif Bey suyu) adı verilen bu su şehre 18 kilometre mesafede ve şehrin doğusunda Akobuz mevkiinden getirilmiştir. Avan projesi Kovaç isminde bir mühendise yaptırılmış, kunt boruları Almanya’dan Özel İdare ve Belediyeye yardım suretiyle verilen 40 bin liraya getirilmiş ve Belediyeden de hatırımda kaldığına göre 15-20 bin lira kadar ki, ceman 60 bin lira sarf edilmiştir. Suyun kabotaj işi, boruların nakli ve ferşi (döşenmesi) yolun kazılması v.s kamilen halk eliyle yapılmıştır. Şehir halkı ve köylüler geniş mikyasta yardımda bulunmuşlardır. Teşkil ettikleri bir cemiyet eliyle de 20-30 bin lira kadar iane (yardım) toplamışlar ve tertip ettikleri piyangoya Ordu bayanları ziynet ve kıymetli eşyalarını vermek suretiyle alaka göstermişlerdir.
Köylüler hendekleri parasız kazmışlar ve su borularını hayvan ayağı ve tekerlek gitmeyen sarp yamaçlara sırtlarında taşımışlar, ve soğuk günlerde ırmaklar içine borular yerleştirmişlerdir. O zaman ki rayice göre, bu tesisatın 250 bin liraya mal edildiği hesap olunmuştur. Şimdiki para ile takriben 1.5 milyonluk bir iştir. Suyun miktarı 24 saatte nüfus başına 85 litre olarak hesap edilmiştir ki, Avrupa’nın en ileri memleketlerinde bu nispet kati görülmektedir. Su içmek, kullanmak, hatta bahçe sulamak için şehrin bütün ihtiyacına cevap verecek kadar mebzul (bol) ve ileride de artırılacak kadar menbaında boldur. Mikyasımağ derecesi 1.1/2 dir, böbrek hastalıkları, kum ve taş için nafi havasa (faydalı özelliklere) maliktir. Bu su yüzünden Ordulular hazım ile ilgili bütün hastalıklardan kurtulmuşlardır.
Ordu’da başladığım ve kısmen bitirdiğim büyük işlerden ikincisi yoldur. 1931 senesinde Ordu’nun tek yolu Ordu-Mesudiye yolu idi. Bu yol imparatorluk devrinde Trabzon Valisi Sırrı Paşa tarafından açılmıştır. Bu yoldan başka Ordu’nun bütün ilçe ve bucakları sahilde deniz vasıtalarından faydalanmakta dahilde patika yollarla hayvan sırtında nakliyatını yapmakta idi. Bütün halk ve köylüler-kısmen şimdi de olduğu gibi-yolsuzluğun büyük ızdarabı altında inlemekte idi.
Ordu’yu Fatsa ve Ünye üzerinden ve sahilden Samsun’a ve kışın kapanan Mesudiye yoluna muvazi (paralel) olarak dereden bir yolla da dahile bağlamak istedik. Ve bu mevzuda çalıştık. Ordu-Fatsa yolunu açtık. Tulu (uzunluğu) 45-50 kilometre olan bu yol kamilen (tamamen) köy kanununa tevfikan köylüler tarafından açılmıştır. Hususi idareden barut ve silindir gibi masraflar karşılığı az bir para sarf edilmiştir.
1933 senesinde ilk defa otomobille Ordu’dan Fatsa’ya gitme imkanı elde edilmiştir. Bu yoldan Ordu ve Fatsa arasındaki köyler geniş mikyasta (ölçüde) faydalanmışlar ve halen de faydalanmaktadırlar. Mesudiye dere yolunda da-ki Melet vadisini takip eder -40 kilometre kadar- bir kısım zamanında yine aynı usulle ve köylü eliyle açılmıştır.
Üçüncü büyük iş, köprüler meselesidir. Bilirsiniz ki, yolların temelini bilhassa sahillerde köprüler teşkil eder. Ordu-Fatsa, Fatsa –Ünye arasında Akçaova, Bolaman, Elekçi gibi büyük dereler vardır. Çok geniş olan bu derelere sağlam köprüler kurmak lazımdı. Buna vilayetin mali durumu müsait değildi. Hususi bir kanun ile hazinenin kefaleti temin olunarak hatırımda kaldığına göre vilayeti 2 milyon lira borçlandırdık. Bu para ile Ordu-Samsun yolunda Akçaova, Bolaman, Elekçi, Cüri ve ismini şimdi hatırlayamadığım 5 büyük köprü ihale ettim. O zaman vilayet büyük borç altına sokuldu diye söylentiler oldu. Aradan zaman geçti köprüler yaptırıldı, borçlar ödendi, şimdi bu büyük yolun temel kazıkları atılmış oldu. Antalya’ya nakil işim araya girmemiş olsaydı, daha iki sene kalarak Ordu’nun bütün yollarını yaptırmak isterdim. Ve bunu yapamadığım için Ordu’dan büyük üzüntü duyarak ayrıldım.
Ordu hakkındaki genel intibalarıma (izlenimlerime) gelince:
Ordu’ya Karadeniz’in incisi derler, bu vasıf incinin bir kıymet ifadesi olmak itibariyle yerindedir. Fakat inci küçük bir ziynet eşyasıdır. Ben Ordu’ya bu vasfı az görenlerdenim. Ordu Türk vatanında sadece süslü ve güzel bir yer değil, verimli toprağı, gayri mekşuf (keşfedilmemiş) işlenmemiş madenleri, çeşitli mahsulleri, çalışkan halkı ile büyük iktisadi bir kıymet ve bir varlıktır.
ORDU’DA HER KIYMETİN ÜSTÜNDE GÜZEL VE FAYDALI GÖRDÜĞÜ HER HAREKETİ GÜLER YÜZLE KARŞILAYAN İLERİ GÖRÜŞLÜ BİR HALK KİTLESİ VARDIR Kİ, BENCE EN BÜYÜK DEĞER BUNDADIR.
Ordu dere yolundan dahile, sahilden Samsun’a muntazam bir şose ile bağlandığı zaman kendisinden beklenen iktisadi inkişafı gösterecektir.’’
Nazif Ergin