Günlerdir kalem kağıda dokunamıyorum. Nedir bu ahvalimin sebebi onu da anlayabilmiş değilim. Düşünüyorum ara ara; zaman beni de yordu galiba…
Acı patlıcanı kırağı çalmaz derler. Bizde ne patlıcan kaldı kırağı çalacak ne de biber. Tarlamızda hasatı gelmiş ürün bile kalmamış ki kırağı çalsın. Yalnız yaşadığımız şu sonbahar günlerinde bir papatyam vardı ki;
İyi niyetliydi!
Beyaz taç yapraklı papatyanın,
Çobanpüskülüne günaydını…
Nerden bilebilirdi ki?
Canının yanacağını…
Etrafına bakmadan büyüyordu püskül.
Hırsla ve inatla…
Başı; hep yukarıdaydı,
Yapraklarında dikenleri,
Dallarında küçük kırmızı meyveleri vardı.
Art niyetliydi!
Açıkçası papatya püskülün umurunda değildi…
Canı yanıyordu.
Ne bağırabildi,
Ne de susabildi…
Sadece bir parça günışığı istiyordu.
Papatya…
Yaprakları narin,
Çiçekleri saf ve duru.
Gün geçtikçe gölgeye yenik düşüyordu.
Hızla büyümeye devam eden püskül,
Çiçekleri ve meyveleriyle göz dolduruyordu.
Papatyanın canını acıtanda;
En çok bu oluyordu…
Gölgede kalmak,
Çürümek,
Yok olmak…
Artık insanlar birbirlerini görsün. Ben çok yoruldum bu karmakarışıklıklardan. Hayaller kuralım, mutlu olalım olmaz mı? Yolda karşılaşılan eski bir tanıdığa selamlar verilsin. Adına aşk dedikleri afili mutluluk rüzgarları dolaşsın sokaklarımızda…
Çok mu şey istedim yine?
Hayallerimizi de satmadık ya…