100 MAYMUN
Tunus’ta yaşanan olayların bir domino etkisi gibi Mısır, Ürdün, Sudan ve belki de sırasıyla diğer Arap ülkelerine yayılması gündemde. Bu konuda “domino etkisi” kuramı dışında bir konuya değineceğim. Bir tür benzetme ile ortaya koymaya çalışacağım konu, kuantum teorisiyle de yakından ilgili. Ancak, kuantum teorisi ve siyaset ilişkileri konusunu bir başka yazıma bırakmak istiyorum.
Öncelikle, bu yazıyı yazmama kaynaklık eden Kevser Yalçın’ın “Kuantum Bilgileri Işığında Rezonans” isimli makalesini okumanızı öneriyorum. İnternete erişim olanağı olan okurlarımız, söz konusu makaleyi şu linkten bulabilir ve okuyabilirler : http://indigodergisi.com/53/ky01.htm.
Şimdi gelelim, 100 Maymun deneyi/fenomeni ile Tunus ve Mısır’la başlayan Arap dünyasının ayağa kakışı arasındaki ilişkiyi açıklamaya.
100 Maymun Fenomeni
Kevser Yalçın’ın yukarıdaki makalesinden bir alıntı yaparak 100 Maymun fenomenini hatırlatmak istiyorum.
“1952'de Koshima Adası'nda bilim insanları maymunların beslenmesi için kumların içine tatlı patates bırakıyorlar. Bu adanın maymunları da tatlı patatesin tadından hoşlanıyor ama yiyeceklerinin kumlu olması hiç de hoşlarına gitmiyor. Ama can boğazdan gelir diyerek kumlu da olsa tatlı patatesleri yemeye devam ediyorlar.
Bir gün, on sekiz aylık İmo isimli dişi maymun bu soruna bir çözüm buluyor, İmo, tatlı patatesleri en yakın su birikintisinde yıkayarak yemeyi akıl ediyor. Bu buluşunu annesine de öğretiyor, İmo'nun arkadaşları da patateslerini yıkayarak yemeyi öğreniyor ve kendi annelerine de öğretiyor. Bu yeni davranış biçimi bilim insanlarının gözleri önünde, yavaş yavaş maymunlar arasında yayılıyor.
1952 ve 1958 yılları arasında genç maymunlar, beslenmelerini daha zevkli hale getirmek için, kumlu tatlı patateslerini yıkamayı öğreniyorlar. Bu daha sağlıklı ve zevkli yeni davranış biçimini çocuklarını taklit ederek onlardan yeni bir şey öğrenen yetişkin maymunlar da kazanıyor. Yeniliklere açık olmayan, çocuklar ve gençlerden de öğrenilebileceğini düşünmeyen, kendi bildiklerini tekrar eden yetişkin maymunlar ise kumlu patates yemeye devam ediyor. 1958'in sonbaharında çok şaşırtıcı bir şey oluyor. Koshima maymunlarının bir kısmı (diyelim ki 99 maymun) artık patateslerini suda yıkayarak yemeyi öğrenmiş oluyor.
Bir sabah, gün doğarken yüzüncü maymun da patateslerini yıkayanlar arasına katılıyor. İşte o an her şey değişiyor. Aynı günün akşamı, adadaki hemen hemen tüm maymunlar, patateslerini yemeden önce yıkamaya başlıyor. Yüzüncü maymunun ilave enerjisi her nedense devrim yaratıyor!
Ama hikâye bitmedi. Bilim insanlarını şaşırtan asıl sürpriz, bu adayla doğrudan bir ilişkileri olmadığı halde, diğer adalardaki maymun kolonilerinin de aynı anda patateslerini yıkamaya başlamaları... Yeni bir düşünce ve davranış tarzı, toplumları oluşturan fertlerin belirli bir oranı tarafından benimsendiği an, bu yenilik, mesafenin önemi olmaksızın zihinden zihne aktarılabiliyor.”
Kevser Yalçın’a göre, 100 canlının oluşturduğu değişim enerjisinin diğer başka yerlerde benzer canlıları da etkilemesi çok ilginç. Gerçekten de öyle değil mi?
Mısır’daki Sistemi Tanıyalım
100 Maymun olayı, gerçekten de Arap halklarının ayaklanmasını açıklayacağa benziyor. Aklımıza hemen şu soru takılıyor: Arap halklarında 100. Maymun etkisini mi yaşıyoruz?
Görünüşte demokratik gibi görünen, ancak yarı-demokratik olarak adlandırdığımız bir siyasal sistem biçimi var. Bu siyasal sistem biçimi, göstermelik seçimler ile demokrasiyi yaşatmaya çalışan Dominant Parti sistemidir. Dominant Parti sistemlerinde göstermelik bir seçim yapılmasına karşın, seçim sonucunda hangi partinin seçimi kazanacağı önceden bellidir. Seçimler, sembolik bir zorunluluk gibi görülebilir.
Yakın zaman kadar Dominant Parti sistemlerinin yaşadığı ülkelerin sayısı oldukça fazlaydı. 1990´lardan önce Hindistan ve Meksika´nın bu örnekler arasında olduğunu biliyoruz. Bugünkü örnekler ise Mısır ve Singapur’dur. Mısır´da Ulusal Demokratik Parti (NDP), yıllardan beri seçimleri kazanan tek partidir. BBC web sitesinin son seçimlerden önceki yorumu şöyle oldu:
"Mısır´da yapılacak parlamento seçimlerini, Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek´in lideri olduğu iktidardaki Ulusal Demokratik Parti´nin kazanmasına kesin gözüyle bakılıyor. Milli Demokratik Parti NDP, seçimleri şimdiye kadar hile ve şiddete başvurarak kazanmakla suçlandı. Ancak Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, bu sefer seçimin hür ve adil olacağı vaadinde bulunuyor… Seçimlerde oy satın alma gibi geleneksel yöntemler, Mısır´da hâlâ etkili."
(http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2005/11/051107_egypt_election.shtml)
Gerçekten de Mısır´da bugüne kadar eşit ve adil koşullarda bir seçim yapıldığı söylenemez. Son yapılan seçimlerde de aynı yöntemler hafifletilerek de olsa kullanıldı. Mısır´da son seçimlerde oy kullananlar üzerine ateş açan polis, 12 kişinin ölümüne neden oldu. Seçimleri yine NDP kazandı, ancak oy kullanma oranının %25´lere düştüğü görüldü.
Singapur da Dominant Parti sistemi örneğidir. Sigapur´da Dominant Parti olan PAP (People Action Party - Halk Hareketi Partisi), 1959 yılından bu yana iktidarda bulunuyor. Mayıs 2006 seçimlerinde PAP, 84 sandalyeli Meclis´in 82 sandalyesini kazandı. Meclisin yaklaşık yarısını oluşturan milletvekillikleri için muhalefet aday bile çıkaramadı ve seçimler yapılmadan yaklaşık 40 sandalye, PAP milletvekillerine dağıtıldı.
Mısır ve Singapur´da bütün devlet olanakları, tek bir siyasi partinin iktidar olması ve iktidarda kalması için kullanılmaktadır. Bu koşullarda yapılan bir seçim, eşit ve adil koşullarda yapılmış bir seçim olabilir mi?
Demokrasinin sadece seçimlere indirgenmesinin mantıksızlığı, seçimlerden çıkan çoğunluğun her şeyi yapma hakkı olduğunu iddia etmenin, hukuka karşı halk iradesi ve demokrasi nutukları atmanın ne kadar büyük bir komedi olduğu, Mısır ve Singapur örneklerinden anlaşılmıyor mu?
Mısır’ı Bugüne Taşıyan Gerçek : Clientelism
Gelişmekte olan ülkelerde siyasal katılım biçimleri üzerine yapılan çalışmalarda, Clientelism ya da Patron-Müşteri İlişkisi anlamında bir siyasal katılım biçiminden söz edilmektedirler.
Fiili Patronaj sistemi olarak da adlandırabileceğimiz bu siyasal katılım biçiminde halk fakirleştirilmekte, muhtaç duruma getirilmekte ve her şey devlet tarafından denetlenerek devlet olanakları ile sermaye güçleri satın alınmakta, muhalif sermaye sahipleri tasfiye edilmekte, medya denetim altına alınmakta ve Halk-Hükümet arasında bir al-ver ilişkisi yaratılmaktadır.
Fiili Patronaj sisteminde yoksullaşan halkı satın almak için seçimler öncesinde Patronlar harekete geçirilmekte, Müşteri olan geniş kitleler ise verecekleri oy karşılığında patronlarla pazarlığa oturtulmaktadır. Bu pazarlıklarda iş, tayin, terfi, para, un, ekmek, vs. pazarlığı yapılarak oylar satın alınmaktadır. Böylece, Patron-Müşteri ilişkisi (Clientelism) biçiminde bir siyasal katılım biçimi ortaya çıkmaktadır.
Dominant Parti sistemlerinde Patronlar, siyasal ve ekonomik güç sahipleridir. Müşteriler ise oy sahibi geniş halk kitlelerdir. Halkın fakirleştirilmesi olmaksızın Patron-Müşteri ilişkisi tipi siyasal katılım sistemi işletilemez. Bu nedenle, dominant partinin kontrol ettiği ekonomik güçler ile oluşturulan patronaj, geniş halk kitlelerini yoksullaştırarak elinde tutmaya devam eder ve ülkede siyasal istikrarı sağlayan uzun dönemli bir iktidar başarılmış olur.
Tunus, 100. Maymun muydu?
Başlangıçta, Tunus ile başlayan ve Mısır ile doruğa ulaşan halk ayaklanması konusunda şüpheli yaklaştığımı, bütün bunların bir Renkli Devrim tezgahı olabileceğinden endişe duyduğumu kabul etmeliyim. Bu nedenle, bu konuda acele bir yazı yazmak yerine, bir süre beklemeyi tercih ettim. Ancak, 100 Maymun olayı ile yaşananları kesiştirince, bu konuda bir yazı kaleme almak kaçınılmaz oldu.
İlerideki günlerde, başta Arap ülkeleri olmak üzere birçok coğrafyada ve ülkede 100 Maymun fenomeni yaşanacağa benziyor. Bu ülkelerin ilk bakışta hangileri olacağı da anlaşılmaya başladı:
· Tunus
· Mısır
· Yemen
· Ürdün
· Sudan
· Cezayir
· Suriye
· Libya
Dünyayı tam olarak kontrol ettiğini zanneden küresel güçler, bir anda ortaya çıkan halk hareketleri karşısında ne yapacağını şaşırmış görünüyor. Mısır’da işbirlikçi iktidarı korumak için bir süre direnç gösteren küresel güçler, daha sonra Mübarek’i harcayarak bu sürecin genişleyip yayılmasını engellemeye çalışsa da diğer ülkelerde hareketlenmeler hızla devam ediyor.
Arap Dünyasında 100 Maymun fenomenini yaşıyoruz. 100. maymunun da gözü açıldı ve anlaşılan o ki, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.