ABD, silahlandırdığı güçler eliyle kazanamadığı Suriye savaşını, bir ülkeye ihale etmek niyetindedir. Bu ülke, Suriye’ye komşu olan Türkiye’dir.
***
“Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler” diyen Özdemir Asaf, belli ki, Türkiye’nin bugünlerini görmüştü. Günlük yaşamda sıkça örneklerini verdiğimiz Temel fıkraları, aslında ülkemizin traji-komik gerçeklerini yansıttığı için hepimizde gülümsemeye neden olmaya devam ediyor. Ülkemiz ve bölgemiz üzerine oynanan Büyük Oyun’u anlatmaya çalıştığım bu makaleme, bir Temel fıkrası ile başlamak istiyorum.
Temel ve Türk Dış Politikası
Ders yılının başladığı ilk günlerde öğretmen, öğrencilerine nasıl iyi bir öğrenci olabileceklerini anlatmak ister. Bunun için Temel’i seçer ve tahtaya kaldırır. Öğrencilerine de şöyle der : “Böyle (Temel gibi) olmayın yeter”.
Gerçekten de Türkiye’nin son yıllardaki yönetimi ve özellikle dış politikası, yukarıdaki Temel fıkrasına benzemektedir. Bir ülkenin varlığının güvencesi olan silahlı kuvvetleri ve eğitim kurumları başta olmak üzere, ülkenin bütün kurumları tarumar edilmiş, en yeteneksiz kişiler en kritik yönetim kademelerine getirilmiş, ülke tek parti ve tek adam yönetimine dönüştürülme süreci başlamış, muhalefete akıl almaz yöntemlerle baskı yapılmış e yapılmaya devam etmekte, medyada iktidar yanlısı tekelleşme yaratılmış, başta valiler ve kaymakamlar olmak üzere üst düzey devlet memurları iktidar partisinin temsilcileri konumuna dönüştürülmüştür. Bunların yanı sıra, Türk dış politikası, milli çıkarlarını savunan kimliğinden ve “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesinden saptırılmıştır. Böylece, Türkiye, bölgede bütün komşu ülkeler ile düşman bir ülke olma noktasına getirilmiştir.
Soğuk savaş sonrasında alelacele hazırlanan planlar ile başta Orta Doğu olmak üzere dünyanın her yerini küresel operasyon alanına çeviren ABD, bölgemizde yürüttüğü saldırgan ve işgale dayalı politikasına yeni ortaklar aramıştır. Bu ortaklardan birisinin de ülkemiz olması, Türk dış politikasının son dönemde neden rayından çıkarılmış olduğunu çok isabetli biçimde açıklamaktadır.
Son dönemin Türk dış politikası, küresel güçlerin çıkarları temelinde bölgede komşularıyla çekişme ve çatışma içine girerek emperyalizme hizmet etmek noktasına gelmiş olup bu nedenle de milli çıkarlar temelinden kopmuştur. Böylece, Temel’in okul arkadaşlarına “en kötü örnek” olması gibi, Türk dış politikası da “en kötü” dönemini yaşamaktadır.
Satılık Savaş
ABD’nin bölgemizde yürüttüğü gerilim ve işgal politikası, Sovyet bloğunun dağılması üzerine acele biçimde kurgulanmış bir yeniden düzenleme girişimidir. Orta Doğu’daki bütün devletlerin elden kaçması ya da kaçma noktasına gelmesi nedeniyle başta en kolay hedefler seçilerek başlatılan küresel operasyon, 11 Eylül kurgusuyla başlatılmıştır.
11 Eylül’ün acemice ve pervasızca planlanmış bir kurgu olduğu her geçen gün yeni deliller ile ortaya çıkmaktadır. El Kaide lideri ilan edilen Bin Laden’in Pakistan’da bir operasyon ile öldürülme kurgusu, medyaya servis edilenphotoshop yöntemi kurgu bir resim ile komediye dönüştürülmüştür. Daha sonra ise Bin Laden’in ölüsünün okyanusa gömüldüğü gibi bir saçmalık ile oyun devam ettirilmiştir. Bütün bunların ötesinde, ABD ile savaş halindeki El Kaide militanlarının Libya’da ve Suriye’de ABD ile birlikte ve ABD çıkarları için bu ülkelerle savaşmaları ise traji-komik kurgunun tamamen anlaşılması için küçük bir örnektir.
ABD, neredeyse girdiği tüm savaşları kaybetmiş bir ülkedir. Atom bombası kullanılmasaydı, Japonya’ya karşı başlatmış olduğu savaşı da kaybedeceği muhakkaktı. Böyle devasa bir askeri gücün girdiği savaşları kaybetmesi, neden savaştığını bilmemesiyle doğrudan ilgilidir. Savaşı askeri anlamda kazanıp sonrasında yenilmesi, ABD’yi bundan sonra bekleyen kaçınılmaz son olacaktır. Bunun nedeni, haksız savaşlar yapmasıyla doğrudan ilgilidir.
ABD, giriştiği savaşları kazanamamasının nedenlerini sorgulamak yerine, savaşları ihale yöntemiyle satmak gibi daha pragmatik bir yöntem seçmiştir. Afganistan’da ve Irak’ta askeri olarak kazandığı savaşları siyasal olarak kaybeden, bugün o ülkelerde eski yönetimlerden daha kötü bir durumla karşılaşan ABD, bölgede yeni politikasını yürürlüğe sokmuştur : Satılık Savaşlar.
Satılık savaş, ABD’nin bir ülke ile doğrudan savaşmak yerine, o ülkeyi içerden ve dışardan silahlandırılmış muhalif güçlerle savaştırmaktır. Bu yöntem, Libya’da denenmiş ve Suriye’de denenmektedir. Suriye’de iç savaş ortamında 100 binin üstünde silahlandırılmış ve her açıdan desteklenen muhalif güçler arasında çok renkli gruplar vardır. Bunlar arasında; 11 Eylül saldırısını gerçekleştirdiği iddia edilen El Kaide militanları, Suudi Arabistan’da idam cezasından kurtulmak karşılığında savaştırılan mahkûmlar, Libya’da savaşan paralı askerler, İsrail ve ABD tarafında özel eğitilen Suriyeli muhalifler ve başka unsurlar bulunmaktadır. ABD, Suriye ile savaşı bu değişik grupların oluşturduğu muhaliflere satmıştır. Bu durumda ABD, 21. yüzyılda savaş satan bir ülke olarak literatüre yeni bir model kazandırmıştır.
Savaşın satılması, ABD açısından çok karlı bir yöntemdir. Böylece, savaş açılan ülke ile doğrudan savaşa girilmemiş olmakta, iç kamuoyunda asker şehit edilmesi nedeniyle oluşacak tepki engellenmektedir. Ayrıca, savaşan grupların silahlandırılması yoluyla ABD silah sanayisinin krizden çıkması için savaş sektörüne kaynak aktarımı yapılmaktadır. Savaşın maliyeti, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelere de fatura edilerek ABD ekonomisi ve silah sanayi doğrudan desteklenmiş de olmaktadır. Bunların yanında, bölgenin istikrarsızlaştırılması nedeniyle ABD silah sektörünün yeni satışlar yapmasının da yolu açılmış olmaktadır.
Savaşın satılması, her ne kadar avantajlı bir yöntem olarak görünse de beklenen başarıyı göstermediği için başta ABD içindeki önemli bazı stratejistler olmak üzere birçok kesimden eleştiri bombardımanına tutulmaktadır. 100 bini aşan silahlandırılmış gücün kendi arasında bir bütün oluşturamaması, birçok yerde kendi aralarında savaşmaya başlaması, savaşta kafa kesmek ve kadınları/çocukları kurşuna dizmek gibi en ilkel ve vahşi yöntemleri kullanmaları, gittikçe maliyetlerinin artması; ABD için savaşı satmanın avantajlarını düşürmeye başlamıştır. Böyle olunca, savaşın bir ülkeye satılması seçeneğinin düşünülmeye başlamasını kaçınılmaz olarak gündeme getirmektedir.
Suriye Savaşı, Türkiye’ye mi Satılacak ?
ABD’nin Libya’da başlayıp komşumuz Suriye’de denemeye başladığı silahlandırılmış gruplara Savaş Satma yöntemi, Libya’da başarıya ulaşsa da Suriye’de Beşar Esad’ın daha da güçlenmesine ve bölgedeki ABD planlarının karşısına Rusya gibi güçlü ülkelerin çıkmasına neden olmuştur. Bu durum, ABD’nin taktik değiştirmesini kaçınılmaz kılmıştır. Bu taktik değişikliği, savaşın silahlı gruplardan alınıp bir başka ülkeye ihale edilmesi biçiminde gerçekleşecektir. Rusya ile anlaşarak doğrudan askeri müdahale seçeneğinin ertelenmesi de bu yöntemin tercih edilebileceğini gösteren ipucu olarak değerlendirilebilir.
Suriye krizi üzerine görüş açıklayan uluslararası ilişkiler uzmanları ve stratejist unvanlı birçok ismin iddialarını ve konuşmalarını izledikçe, ülkemizin bir “fikir krizi” içine girdiğine inanmaya başladık. İki lafı bir araya getiremeyen Profesör ve uzman unvanlı strateji merkezi başkanları ve yöneticileri, Suriye krizine yaklaşımları ile Türkiye’nin milli olmaktan uzaklaştırılmış çok tehlikeli dış politikasını desteklemek konusunda birbiriyle yarışmaktadırlar. Milli çıkarlar temelinden uzaklaşmış ve küresel güçlerin taşeronluğu noktasına gelmiş son dönem Türk dış politikasını savunmak için bütün becerilerini sergileyen yeni yetme stratejistler ve uzmanlar, bilgi kirliliği yaratmak şöyle dursun, bilgisizlikleri ve öngörüsüzlükleri ile ülkemizin içine düşürüldüğü acı verici duruma birer örnek oluşturmaktadırlar.
ABD, silahlandırdığı güçler eliyle kazanamadığı Suriye savaşını bir ülkeye ihale etmek aşamasına gelmiştir. Bu ülke de Suriye’ye komşu olan Türkiye’den başkası değildir. İktidarın savaşa bu denli istekli olmasının ardında yatan neden, bu savaş ihalesini almak hevesi olabilir. ABD, Suriye Savaşı’nı silahlandırılmış kiralık katillerden alarak Türkiye’ye satmak üzeredir. Bütün uyanık Türk vatandaşlarının ve sorumlu aydınların, bu gerçeği bilmesi ve bu haksız savaşa karşı durması gerekir.
Savaşa Hayır !
Haksız Savaşlara Bin Kere Hayır!