LİBOŞ TÜRK AYDINLARINDA MANDACILIK ÇELİŞKİSİ

Doç. Dr. Birol ERTAN

LİBOŞ TÜRK AYDINLARINDA

MANDACILIK ÇELİŞKİSİ


Birol Ertan



Türkiye"de son günlerde bazı liboş nitelikli aydınlar, bir imza kampanyası düzenleyerek Ermenilerden özür Dilemek noktasına gelmişler ve sözde Ermeni Soykırımını tanıma noktasına gelmişlerdir.

Liboş Türk aydınlarının birçoğu, ulusal çıkarları savunma ve emperyalist saldırı ve tehlikelere karşı ulus-devleti savunmak konusunda kaçamak davranmakta ve duraksama göstermektedirler. Bu önemli belirleme göz ardı edilirse, liboş Türk aydınlarına egemen olan “ulusal çıkarlara karşıtlığını” algılayabilmemiz zor olacaktır.

Bu makale ile liboş Türk aydınının “ulus-devlet ve millet düşmanlığı”nı eleştirmek ya da savunmak değil, bu istenmeyen gelişmenin nedenlerini araştırarak tehlikelerini ortaya koymaya çalışacağım.

Aydın kavramı üzerinde birçok tanım ve eser bulmak olanağı vardır. Ancak bu tanımların birçoğu, kavrama ideolojik anlamlar yüklemekte ve aydınları, bu ideolojik amaçlara ulaşmak için bir araca dönüştürmektedir. Aydın kavramı ile tanımlanan kesimler, toplumun genel siyasal kültüründen farklı, sayı olarak sınırlı, entelektüel etkinlikler ile yoğunlaşmış, toplumun ve dünyanın geçmişi ve geleceği konusunda tutarlı bilgi ve savlara sahip insan topluluğudur.

Aydın, içinde yaşadığı toplumun ve dünyanın genel gidişi hakkında tutarlı, önyargısız, bilimsel bilgi ve düşüncelere sahip olan ve bu bilgi ve düşüncelerini insanlığın hizmetine sokmak cesaretini gösteren insandır. Gerçek aydınların, emperyalist güçlere karşı liboş aydınların duyarsızlığını ve ulusal devlet politikalarını desteklememesini eleştirmesi çok haklı bir temele dayanmaktadır.

Liboş Türk Aydınının Tehlikeli Oyunu : Mandacılık

Birçok liboş Türk aydını, devlete ve ulusal politikalara karşı güvensizliği ve kalp kırıklığı konusunda bazı haklı nedenlere sahip olsa da, bugün geldiğimiz noktada tehlikeli bir oyun içindeki bir oyuncuya dönüşmüş durumdadır. Liboş Türk aydını, yaşadığı topluma olan borcunun, ulusal çıkarları ve ulus-devleti desteklemekten geçtiğini anlamak zorundadır. Küreselleşme sürecinde ulus-devletlere yönelen tehditlerin, ulusun fertlerini köleleştireceğini anlamamak, aydınca bir tavır olamaz. Küreselleşme ideolojisinin ya da pratiğinin itici gücü olan ABD ve AB, dünyadaki egemenliği 2 açılım üzerinden yürütmeye çalışmaktadır. Bunlar; “ulus-devletlerin güçsüzleştirilmesi” ve “emperyalist güçlerin efendiliğinin kurumsallaştırılmasıdır.”

Emperyalist güçler, dünya egemenliğine ve küreselleşmeye temel engel olarak “ulus-devlet yapılanmasını” görmektedir. Bu yapı, ekonomik, politik, kültürel ve psikolojik açıdan küresel güçlere karşı büyük tehditler barındırmaktadır. Bu yapının zayıflatılmasının 2 bileşeni bulunmaktadır. Bu bileşenlerden ilki, ulus-devletin üstten yıpratılmasıdır. Bu ise BM, IMF, Dünya Ticaret Örgütü gibi ulus ötesi oluşumların desteklenmesi, yenilerinin yaratılması ve güçlendirilmesidir. Böylece, ulus-devletin egemenliğini sınırlayan ulus-üstü oluşumlar yaratılmış ve güçlendirilmiş olacaktır. Ulus-devleti zayıflatan ikinci bileşen, “devlet-altı” örgütlenmeler ve meydan okumalar yoluyla ulus ya da devlet egemenliğinin sınırlandırılmasıdır. Bu ise özellikle emperyalizme hizmet eden çeşitli grup ve araştırma-inceleme vakıfları, araştırma merkezleri gibi Sivil Toplum Örgütleri yoluyla ulus-devletin gücünün zayıflatılması ve küreselleşmenin gereklerinin savunulması yoluyla yapılacaktır. Ayrıca, ulus-devletin güçsüzleştirilmesi için bölgesel çatışmaların körüklenmesi, iç savaşların desteklenmesi, devletin küçültülmesi, özelleştirmenin teşvik edilmesi gibi politikalar desteklenmektedir. Bu iki bileşenin amacı, ulus-devletin güçsüzleşerek “Küresel Devlet” yaratma politikasının önündeki engellerin kaldırılmasıdır.

Gerçek Türk aydını, bu küresel savaş ortamında tarafını belirlemek zorundadır. Bu taraflar arasında, emperyalist güçlerin çıkarları temelinde ülkenin köleleştirilmesini savunan güçler bulunmaktadır. Liboş aydınlar, ulusal çıkarlara karşı mücadele veren mandacı bir zihniyete bilerek ya da bilmeyerek destek vermektedirler. İkinci tarafta ise devlet ve ulusal kurumlar ile kırgınlıkları ve güvensizlikleri bir yana bırakan, emperyalizme ve küresel güçlere karşı ulus-devleti ve ulusal çıkarları savunanlar bulunmaktadır.


Gerçek Türk aydınının önünde, Türkiye Cumhuriyeti"ne karşı yürütülen emperyalist güçlerin savaşında, II. Kurtuluş Savaşı"nda taraf olmak sorumluluğu bulunmaktadır : Ya Mandacılık, ya Ulusun, Halkın Çıkarlarının ve Ulusal Devletin savunulması.