Son günlerde iç politikada ve başta Libya'da olmak üzere uluslararası arenada yaşananları göz önüne getirdikçe, siyasetin bir ikiyüzlülük olup olmadığını düşünmeye başlıyoruz. Gerçekten de ideal siyasetin olup olmadığı gibi normatif bir tartışmaya girmeden, reel siyasetin ya da siyasal pratiklerin ikiyüzlülükten başka bir şey olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Siyaset, Latince Politika kavramının Türkçesidir. Politika ise "poli" ve "tika" kavramlarından türetilmiştir. Poli, Latincede "çok" anlamına gelir. Tika ise "yüz" demektir. Bu türetilişte politikanın birçok yüzü olduğu, politik olayların görünen yüzünün ötesinde nedenlerinin bulunduğu ve politik eylemdeki çok sesliliğin vurgulandığı söylenebilir. Ne var ki, kavramın basit anlamı, ikiyüzlülük biçiminde algılanabilir. İŞin gerçeği, son yıllarda yaşananlar, siyasetin gerek uluslararası alanda ve gerekse de ülke içinde ikiyüzlülükten başka bir sonuç üretmediğini ortaya koyuyor.
Siyasi tarihimizdeki ikiyüzlülükleri hatırlarsak, CHP Genel Başkanı iken Genel Sekreterlik görevine getirdiği Bülent Ecevit tarafından koltuğundan edilen İsmet İnönü'yü hatırlarız. Yakın tarihe gelirsek, siyasi yaşamını CHP'ye karşı merkez sağ politika yaparak geçirmiş olan Süleyman Demirel'in son seçimde CHP'yi açık biçimde desteklemesini hatırlayacaksınız. Milli Görüş hareketi içinde yetişen Tayyip Erdoğan'ın efsanevi liderleri Necmettin Erbakan'ı terk ederek ayrı bir siyasi hareket ile iktidara uzanması da iki yüzlü siyasete bir başka örnek değil midir?
Kemal Kılıçdaroğlu'nu siyasete kazandıran Deniz Baykal, ileride beklenmeyen bir siyasi operasyon ile koltuğunu ona devretmek zorunda kalacağını biliyor muydu? Acaba siyasetçiler, yakınlarına başarılı ve parlak isimleri yaklaştırmayarak ileride gerçekleşecek ihanetleri önlemeyi mi hesap ediyorlar?
Küresel güçlerin en sadık müttefikleri olan Mısır eski Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek gibi siyasetçi-devlet adamları, bir gün gelip küresel bir siyasi operasyon ile koltuklarından indirilip yargılanacaklarını hiç düşünmüşler midir?
Son yıllarda güncel siyasette öylesine beklenmeyen olaylar ve vefasızlıklar yaşanıyor ki, en kanlı diktatörlerin başına gelenlere bile üzülmek durumunda kalabiliyoruz. Elbette geçmişte de siyasette ikiyüzlülükler yaşanmıştır. Yaşamını ülkesine adamış anti-emperyalist halkçı liderlerin halkları tarafından nasıl cezalandırıldıklarının sayısız örneği verilebilir. Halklarının çıkarları için küresel güçlere kafa tutmanın bedeli, hiç beklenmeyen bir zamanda halk düşmanı ilan edilmek olabiliyor. Bu tür ikiyüzlülüklerine rağmen, son dönemde siyasette yaşanan yeni tip bir ikiyüzlülük görmekteyiz. Yalın, çıplak, ani, ilkesiz bir ikiyüzlülük. Ortadoğu'da yaşanan planlanmış rejim değişiklikleri sürecinde yaşananlar ve özellikle Libya lideri Muammer Kaddafi'nin başına gelenler de siyasetin ne kadar vefasız olduğunu açık biçimde ortaya koydu.
Siyasetin ahlak ile bağını keserek iyi ya da kötü kavramlarını siyasetten arındıran isim olarak tanıdığımız ve "amaca ulaşmak için her araç meşrudur" sözünü siyaset felsefesine kazandıran İtalyan düşünür Nicollo Machiavelli, bugünleri görseydi görüşlerini değiştirmek ihtiyacı duyar mıydı? Belki de ...
Kıbrıs Barış Harekatı sırasında bütün dünya ve özellikle küresel güçler Türkiye'ye ambargo uygularken, sadece Libya'dan açık destek görmüştük.Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Türkiye’nin Libya Maslahatgüzarı'nın gece yarısı telefonu çalmış ve telefonun diğer yanında yüksek ses tonuyla konuşmaya başlayan Muammer Kaddafi, Türk maslahatgüzarına, Kıbrıs olaylarını yakından takip ettiğini, böyle durumlarda cesaret gösteren devletlere emperyalist ülkelerin elbette ambargo koyacaklarını, yakıt, yedek parça ya da daha başka bir şeye ihtiyaç olursa Libya depolarının Türklere açık olduğunu, Libya'nın elinde olmayan bir şeye ihtiyaç olması durumunda ise adımıza alabileceklerini bildirmiştir. Bu dostluğun bedeli, Kaddafi'yi iktidardan eden operasyonun Ankara'da planlanması, iktidardan gitmeden Ankara Büyükelçiliği'nin direnişçilerce işgal edilmesine göz yumulması mı olmuştur? Türkiye, Kıbrıs Barış Harekatı'nda kendisine el uzatan tek ülkenin liderini cezalandırmış mı oldu?
Libya operasyonu ve dahası Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da yürütülen diğer operasyonlar, küresel bir oyunun parçasıdır. Türkiye bu oyunda olsa da olmasa da bu operasyonlar yürütülecektir. Türkiye, engel olamayacağı bir küresel planda aktif rol alarak kazançlı çıkma yolundadır. Bu tercihin doğru olup olmadığını çocuklarımız daha net görecekler ve tartışacaklar. Ancak, Türkiye'nin gerek Libya, gerekse de son zamanlarda ileri bir yakınlaşma içine girdiği Suriye konusunda küresel güçler ile birlikte kol kola bir planın içinde olması, "devletlerin dostları ve düşmanları olmadığı, çıkarları olduğu" gerçeğini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Kısacası, son dönemde siyaset ve diplomaside "ahlak" aramanın çok da doğru bir tavır olmadığı anlaşılıyor.