Tarihi, geçmiş olayların ardı ardına sıralanması değil, bir bilim dalı olarak görenlerdenseniz, tarihe bakarak geleceğe ilişkin doğru kestirimlerde bulunmanız da mümkündür.
Tarih, insanları ve örgütlü insan topluluklarını, bunların yaşam biçimlerini, insanlar ve devletler gibi örgütlenmelerin kendi aralarındaki ilişkilerini, bu topluluklarının kültürlerini ve uygarlıklarını inceleyen bir bilim dalıdır. Böyle düşünülürse, tarih yazanlar ile gerçek tarih arasında farkları görebilir, belki de bize tarih diye sunulanların büyük çarpıtmalar olduğunu anlayabiliriz.
İnsanlık tarihi, çok eskilere götürülebilir. Ne var ki, evrenin ortalama yaşının milyarlarca yıl olduğu dikkate alınırsa, bir devletin ya da bir insanın yaşamının bir nokta kadar bile önemi olamayacağını söyleyebiliriz.
Modern tarih, yaklaşık 3 bin yıllık bir geleceği bizlere sunabilir. Ne var ki, doğru bilgiler elde etmek isterseniz, bu sürenin birkaç yüzyıl olduğunu da kabul etmek gerekir. Bugünkü devletler ve insanlığın geleceği konusunda kestireler yapacak olursak, yüz yıllık süreleri karşılaştırmak bile yeterli olacaktır. Çünkü, bin yıllık süreleri karşılaştıracak kadar elimizde yeterli bilgimiz bulunmuyor.
Tarihte Dönüm Noktaları
Tarihte dönüm noktaları derken, savaşların tarihinden ya da bir devletin tarihinden söz etmiyorum. İnsanlık tarihinde dönüm noktalarını düşünürsek, insanın beynini kullanmaya başlamasıyla tarihte ilk dönüm noktalarının başladığını söyleyebiliriz. Peki, tarihteki ilk dönüm noktaları neler olabilir?
Tarihteki önemli dönüm noktalarından birisi, elbette ki, insanın alet kullanmaya başlamasıyla ilgilidir. İnsan, kendi tarihinde çok da uzak olmayan bir zaman önce, alet kullanarak doğaya ve diğer canlılara üstünlük kurmaya, yaşam biçimini geliştirmeye ve güvenli kılmaya başlamıştır. Peki, alet kullanmak ile neyi kast ediyoruz? Başlangıçta, doğal malzemelerin silah olarak kullanılmaya başlamasını anlamak yeterli olacaktır.
Bu anlamda tarihteki ilk dönüm noktası, taşların ve mızrağın kullanılması ile başlatılabilir. Daha sonra, demirin kullanılmaya başlaması ve bu anlamda Türklerin tarihte bin yıllık süren bir egemenliğini anlamak doğru olacaktır.
Tarihteki diğer dönüm noktalarından birisi, ateşin kullanılmaya başlaması olabilir. Böylece insanlık, av hayvanlarının çiğ eti yerine pişmiş etini yemeyi ve protein ile beslenerek daha güçlü bir beyne sahip olmayı başarmıştır.
Tekerleğin bulunması, daha sonraki aşamada insanlık için bir dönüm noktası olmuştur. Bunun anlamı, uzak bölgelere ulaşımın kolaylaşması anlamına gelir. Bu ulaşımda hayvanların kullanılması da daha önceden başlayan hayvan evcilleştirmesinin diğer bir dönüm noktası olarak görülmesinin nedeni olarak değerlendirilmelidir.
İletişim araçlarının geliştirilmesi anlamında telgraf ve telefonun keşfi, elektriğin kullanılmaya başlaması, petrolün yakıt olarak kullanımı, Sanayi Devrimi gibi tarih sırası ile yazmadığım dönüşümler de tarihin dönüm noktaları arasındadır. Televizyonun hayatımıza girmesi, internet ve uzay teknolojisi ile evreni anlamaya başlamak, tarihteki diğer dönüm noktalarıdır.
Tarihte Önemli Olaylar
Tarihi sadece olaylar (ve isimler) ile açıklayan ve devrimleri ve buluşları (bilimsel gelişmeleri) göz ardı eden yaklaşımın, bizleri, Vakanüvizm olarak isimlendirilen yanlış sonuçlara götüreceğini bilmeliyiz. Elbette, yakın tarihteki önemli olayların insanlık tarihinde önemli dönüm noktaları olduğunu göz ardı etmiyoruz. Bu açıdan, yakın tarihteki önemli olaylar olarak Sanayi Devrimi, telgrafın bulunması, telefonun keşfi, televizyon, internet gibi gelişmeler, tarihte önemli ilerlemelerin başlangıcını oluşturmuştur. Bunlara, uzay yolculuğu, atom bombası gibi örnekleri de eklemek mümkündür.
Yakın tarihte önemli olaylar olarak ise aklıma ilk gelen Fransız Devrimi’dir. Bundan önce, kömürün yakıt olarak kullanılmaya başlamasını, buharla çalışan aletlerin keşfini, petrolün kullanılmaya başlamasını önemsemediğim sonucu çıkmasın.
Peki, insanlık için önemli olaylar ve buluşlar tarihte dönüm noktası olabiliyorlar da devletler ve toplumlar için önemli olayların etkisi yadsınabilir mi? Elbette, hayır.
Türkiye Tarihinde Önemli Olaylar
Türkiye Cumhuriyeti, genç bir devlettir. Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden doğan genç Türkiye Cumhuriyeti, çok partili sisteme geçinceye kadar bir varlık-yokluk mücadelesi vermiştir. Bu süreci tarihin koşulları dışında değerlendirmeye çalışmak, tek kelimeyle anakronizm bataklığına düşmek anlamına gelir.
Çok partili siyasal sisteme (demokrasi) geçiş ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti, bir dizi askeri darbe ile yüz yüze kalmıştır. Bu askeri darbelerin Türkiye tarihinde dönüm noktaları olduğu yadsınamaz. 1960, 1972 ve 1982 darbeleri ve sonrasında siyasal sistemdeki asker etkisi, Türk siyasi tarihindeki önemli gelişmelerdir. Bugün geldiğimiz noktada ise Tayyip Erdoğan liderliğinde tek parti hükümetini yaşıyoruz.
Bu makalede yapmaya çalışacağım, yüz yıllık iki dönemi karşılaştırarak bir devletin geleceğine ilişkin kestirimlerde bulunmaya çalışmak olacak. Bu kestirimlerin ne kadar doğru olacağını ise gelecek belirleyecek.
Geçmiş 100 Yıl
Bir devletin tarihinde 100 yıllık aralıklarla bazı olayların dönüp dolaşıp yeniden ya da benzer biçimde yaşandığını görebiliyoruz. Tarihçiler, “tarih, tekerrürden ibarettir” anlayışına karşı olduğu için baştan değerlendirmelerime itiraz edecektir. Ancak, yazının sonunu getirmeden önce, eleştirilerine ara vermelerini rica ediyorum.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 1900’lü yılların ilk çeyreği sonrasında ortaya çıktığını kabul edersek, 1800’lerdeki gelişmelerle bugünü ve geleceği karşılaştırmaya çalışalım.
Türkiye Cumhuriyeti tarihi, Osmanlı İmparatorluğu geçmişinden soyutlanarak değerlendirilemez. Ülkemizdeki yerel yönetimler tarihi bile, Osmanlı İmparatorluğu’nda Prens Sabahattin’in (adem-i merkeziyetçi) düşünceleri ile başlatılmaktadır. Bugün yerel yaşamımızın en önemli kurumu haline gelen belediyelerin geçmişi, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki 6. Daire-i Belediye ile başlatılır. Bugünkü il yapılanmasının da Osmanlı’daki Vilayat Nizamnamesi ile gelişmeye başladığını biliyoruz.
600 yıllık bir geçmişi olan Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak kaybetmeye başlaması ile hem ülkede hem de dünyadaki gelişmelerin bağlantısını görmezden gelemeyiz. II. Abdülhamit’in 30 yıldan uzun bir süre Osmanlı İmparatorluğu’nu çok az bir toprak kaybı ile muhafaza etmesi, Osmanlı tarihindeki dönüm noktalarından birisidir. Peki, Abdülhamit sonrasında Osmanlı’nın gerilemesinin nedenleri nelerdir?
II. Abdülhamit’in son dönemleri ile Meşrutiyet ilanları ve iktidarın gücünün sınırlandırılması girişimlerini birbirinden bağımsız görmek mümkün değildir. Güçlü bir imparatorluk güç yitirirken, içerde de iktidarın gücünü sınırlandırma girişimleri artmaktaydı. II. Meşrutiyetin ilanından bir yıl bile geçmeden II. Abdülhamit döneminin sona ermesi, bu konuda bizleri haklı çıkarmaktadır.
20 yüzyılın başlarındaki ortaya çıkan güçlü milliyetçilik hareketleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun bilimsel ve teknolojik gelişmeler konusunda kapalı kalması, kanlı iç mücadeleler ve iktidar savaşlarının başlaması ile iktidarın güç yitirmesi arasındaki bağlantı, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş sürecini anlamak açısından çok önemlidir.
Türkiye Cumhuriyeti Tarihi
Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetenlerin Osmanlı İmparatorluğu’nun 600 yıllık tarihinden ders alması gerekir. Peki, hangi konularda dersler çıkarılmalıdır?
- Dış Güçlerin Gelişmesi
- Bilimsel-Teknolojik Gelişmelere Bakış
- İç Mücadeleler
- Birlik ve Bütünlüğün Bozulması
- Toprak Kaybı
Türkiye’yi yönetenler, geçmişlerinden ders çıkarmak için yukarıdaki 5 başlıkta geçmişimizi doğru bir şekilde değerlendirmek durumundadırlar. İlk olarak, dış güçlerin ve 21. yüzyıldaki küreselleşme çağındaki güçlü devletlerin niyetleri ve planları çok iyi bilinmelidir. Güçlü olabilmek ve kalabilmek için bütün politikaların buna göre belirlenmesi gerekir. Osmanlı İmparatorluğunu yıkan en önemli gelişmelerden birisinin milliyetçilik hareketleri olacağı doğru okunabilseydi, gerekli önlemlerin alınması durumunda tarihte farklı gelişmelerin yaşanabileceğini düşünenlerdenim.
Bugün ABD-İngiliz emperyalizminin ve karşısındaki Rusya-Çin bloğunun bölgemize ve dünyaya ilişkin stratejileri ve planları iyi okunabilirse, genç Türk devletinin geleceğinin de bundan olumlu yönde etkilenmesi mümkün olacaktır.
Ülkemizde demokrasi geleneğinin uzun bir geçmişinin olmaması, güçlü bir devlet yaratılmasının önündeki engellerden birisi olmuştur. Ayrıca, ülkenin küresel ekonomik baskılar ve emperyalist müdahalelerden en az düzeyde etkilenip güçlü bir devlet ve ekonomiye sahip olması için her şeyden önce ayakta kalması ve kendi kararlarını bağımsız verebilmesi gerekir. Bunun için de her an çatışma ortamında bulunan bölgesinde güçlü bir Silahlı Kuvvetler bulundurmasının önemi anlaşılacaktır.
İkinci önemli nokta, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması ile Avrupa’da başlayan bilimsel-teknolojik gelişmelere kapının kapatılması ve aşırı-gereksiz muhafazakârlaşma arasındaki bağlantının iyi kurulması gerekir. Bugün genç Türk devletinin önündeki en önemli hedef, kurucusunun da vurguladığı gibi “çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak” için bilime ve teknolojiye çok daha fazla yatırım yapılması gerektiği bilinmelidir. Bilginin güç olduğu 21. yüzyılda, gücün de bilimsel ve teknolojik üstünlük ile sağlanacağı çok açıktır.
İç mücadeleler ya da iktidar mücadelesinin ülkedeki istikrarı, birlik ve bütünlüğü yok etmesi ise bir devleti güçsüzleştiren diğer önemli olumsuzluklar olarak karşımıza çıkmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış sürecinde iktidar savaşları ile ülkenin güçten düşmesi ve böylece birlik-bütünlüğün bozularak imparatorluğun parçalanmasının yolunun açıldığı gerçeği unutulmamalıdır. Bu çerçevede, iç mücadelenin ya da iktidar savaşının demokratik sınırlar içinde kalması, hukukun üstünlüğünün asla terk edilmemesi ve devlet kurumlarını tahrip edilmemesine özenle dikkat edilmelidir. Birbirini yok etmeye dönük iktidar mücadelesi, bir devletin çözülüşünün de ilk adımıdır.
Son olarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması ile toprak kayıplarının hızlanması arasında çok güçlü bir ilişki vardır. Toprak kaybı, ülkenin dış tehditlerle yıpranmaya başlaması ve parçalanması anlamına geldiği için güçlü bir silahlı kuvvetlerin yaratılması ve korunup geliştirilmesi, genç Türkiye devletinin geleceği açısından çok önemlidir.
Yukarıda kısaca açıkladığım gibi, bir devlet, ancak Demokratik, Dış Güçlere Karşı Bağımsız, Hukuka ve Adalete Bağlı, Güçlü Ekonomiye Sahip ve Güçlü Silahlı Kuvvetler ile uzun süre yaşayabilir ve güçlü kılınabilir. Eğer bir devlet, bu önemli noktalarda zaafa uğrarsa, o devletin geleceği hakkında endişelenmeye başlamak gerekir.
Sonuç Olarak GÜÇLÜ DEVLET; Güçlü Siyasal Sistem (demokrasi), İyi Yönetim, Güçlü Ekonomi ve Güçlü Silahlı Kuvvetler ile yaratılabilir ve güçlü kalması sağlanabilir. Gerisi kendiliğinden gelecektir.