Başlıkta bir yanlışlık olduğunu sanmayınız. “Düş Politikası” ifadesini özellikle kullandım.
Uluslararası ilişkilerde devletlerin dostları ya da düşmanları değil, ulusal çıkarları söz konusudur. Bu nedenle, bir devletin bir dönem iyi ilişkiler kurabildiği başka bir devletle zaman içinde sıkıntılar yaşaması söz konusu olabilir. Ancak, her ne olursa olsun, uluslararası alanda devletlerin bir rekabet içinde olduğu da açık biçimde görülmektedir. Peki, Türk dış politikası, son 10 yılda nereden nereye gelmiştir? Ulusal çıkarlarımız açısından Türk dış politikasının muhasebesini yaparsak, nasıl bir sonuca ulaşabiliriz? Türk dış politikası, ulusal çıkarlarımızla uyumlu biçimde yürütülüyor mu? Bu makalede, bu önemli sorulara net bir yanıt bulmaya çalışacağız.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu dönemi dışarıda tutulursa, Cumhuriyet kurulduğu günden bu yana Türkiye, dış politikada kısa dönemli çizgisel sapmalar dışında Yurtta ve Dünyada Barış ilkesinden ciddi bir sapma göstermemiştir. Bu konuda bazı dönemlerde bu ilkeden sapmaya dönük girişimler olsa da genel çizgileriyle Yurtta ve Dünyada Barış ilkesinin korunduğunu söylemek mümkündür.
Son dönemde ülkemizin dış politikasında ciddi bir sapma yaşandığı açık biçimde görülmektedir. Son yıllarda “bütünüyle” ABD güdümüne giren Türk dış politikasının “komşularla sıfır sorun” politikası söylemine karşın sınır komşularının tamamıyla düşmanlık noktasına gelen gergin ilişkiler yaşaması, dış politikanın Türkiye’nin ulusal çıkarları ekseninden kopmasıyla açıklanabilir.
Türk Dışişleri Bakanı’nı bir hizmetliyi çağırır gibi el işaretiyle yanına çağıran ABD Başkanı, aslında Türk dış politikasının geldiği noktayı göstermesi açısından ibret verici bir ipucu vermiştir. Bu örneğe, ABD Başkanı’nın Türk Başbakanı ile görüşürken elinde beysbol sopası ile resminin basına servis edilmesi de eklenebilir.
Türkiye’nin Komşularla İlişkileri
Türkiye’nin Kuzey Batı komşuları olan Yunanistan ve Bulgaristan ile ilişkileri her zaman soğuk olmuştur. Bu ülkelerdeki Türk azınlıklar sorunu, her iki ülkeyle ilişkilerimizi her zaman gergin kılmıştır. Özellikle Türk Kurtuluş Savaşı’nda ülkemizi işgale yeltenen Yunanistan ile Türkiye’nin diplomatik ilişkileri, göstermelik yakınlaşmalar dışında kuşku dolu olmuştur. Halen Yunanistan, Türkiye’de faaliyet gösteren terör gruplarına kucak açan ve kamplarında barındıran ülkelerden birisi olmaya devam ediyor.
Ermenistan ile ilişkilerimiz, Sovyetler Birliği dağılıp Ermenistan “görece” bağımsız bir devlet olduktan bu yana (Azerbaycan ile gergin ilişkilerinin de etkisiyle) kötü olmuştur. Özellikle Ermenistan’ın Azeri topraklarını işgal etmesi, Hocalı soykırımı ve Cumhuriyet kurulmadan önceye dayanan sözde Ermeni soykırımı iddialarını sürekli gündemde tutması nedeniyle Türk-Ermeni ilişkilerinde ciddi bir yakınlaşma olması beklentisi yok denecek kadar azdır.
Son döneme gelinceye kadar Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri, özellikle enerji ithalatı ve ticaret hacminin gelişmesi ile ciddi bir gelişme kaydetmiştir. İran ile ilişkilerimiz ise belirli dönemlerdeki geçici gerginlikler hariç genellikle iyi olmuştur. Suriye ile ilişkilerimiz, baba Esat döneminde Hatay gerginliği ve terör kampları nedeniyle gerginlikler yaşasa da oğul Esat’ın gelmesiyle yerini yumuşamaya ve yakınlaşmaya bırakmıştır. Irak-Türkiye ilişkileri ise ülkenin ABD işgaline kadar ciddi bir sıkıntı yaşamamış, işgal sonrasında Türkiye’ye komşu olan Kuzey Irak yönetimi ile bazı dönemlerde sıkıntılı, bazı dönemlerde yakın ilişkiler geliştirilmiştir. Son dönemde ise Türkiye, Kuzey Irak fiili Kürt Yönetimi ile çok yakın ilişkiler geliştirmeye başlamıştır.
Davutoğlu Döneminde Türk Dış Politikası,
Düş Politikasına mı Dönüştü ?
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu döneminde Türk dış politikası, kendisinin “stratejik derinlik” ismini verdiği Yeni Osmanlıcı bir noktaya kaymış, “komşularla sıfır sorun” retoriğiyle başlayıp “komşularla sıfır barış” noktasına ulaşmıştır.
Davutoğlu döneminde Türk Dış Politikası, adeta bir “Düş Politikası” noktasına ulaşmıştır. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ABD’nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika projesinde piyon olmaya dönük bir politika izlenmiş, başta Irak, Suriye ve İran olmak üzere komşularımızla Cumhuriyet döneminden bu yana geliştirilen barış atmosferini ortadan kaldırılmıştır.
Türkiye’nin Rusya Federasyonu ile ticarete dayalı gelişen iyi ilişkileri, füze kalkanı projesi ve akıl almaz Suriye politikası gibi nedenlerle bir anda tersyüz olmuştur. Bugün Rusya, Suriye, İran ve Irak (Kuzey Irak’taki fiili Kürt Yönetimi hariç) ile ilişkilerimiz, Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde görülmediği ölçüde kötü bir noktaya getirilmiştir.
Türkiye’nin bölgede ve dünyada izlediği son dönem dış politika; ABD güdümünde, son tahlilde İsrail çıkarlarına hizmet eden, komşularıyla iyi ilişkilerini tersine çeviren bir noktaya doğru ilerlemiştir. Bu durum, Türkiye’nin ulusal çıkarları ile ters bir durumdur. Bu nedenle, İngiliz devlet adamı Winston Churchill’in “devletlerin kalıcı dostları ya da düşmanları yoktur, kalıcı çıkarları vardır” sözü, son dönem Türk dış politikası ile tersine çevrilmiştir. Konuyu biraz açalım.
Türkiye’nin ulusal çıkarları, barış içinde bir arada yaşama ilkesini ifade eden Yurtta Barış, Dünyada Barış felsefesiyle uyumlu dış politika gerektirmektedir. Oysa ki, Ahmet Davutoğlu dönemi Türk dış politikası, Türkiye’nin komşularıyla iyi ilişkilerini bütünüyle ortadan kaldırdığı bir dönem olmuştur.
Son dönem Suriye politikası nedeniyle Suriye ile düşman iki ülke noktasına gelinmiştir. Füze kalkanının ülkemize yerleştirilmesi ve ABD bölge stratejilerine hizmet eden Suriye politikası nedeniyle Rusya ve İran ile ilişkilerimiz bütünüyle bozulmuştur. Ermenistan ile sözde yakınlaşma çabaları, kardeş Azerbaycan ile ilişkilerimizi soğutmuştur. Kuzey Irak’taki fiili Kürt yönetimi ile ulusal çıkarlarımıza aykırı yakınlığımız nedeniyle Irak hükümeti ile ilişkilerimizi tarihinin en kötü dönemini yaşamaktadır. Bütün bunlara ek olarak, dünyada ABD uydusu bir ülke görünümü çizen Türk Dış Politikası, Mısır’da İhvan’a yönelik aşırı yakınlık ve sınırsız destek yüzünden dünyada neredeyse yalnız kalmış, Mısır ile ilişkilerimiz de kısa zamanda düşmanlık noktasına yakınlaşmıştır. Türkiye’nin Lübnan ile ilişkileri ise pilotlarımızın kaçırılması olayında da görüldüğü gibi gerginleşmektedir. Bütün bunlara karşın İsrail ile ilişkilerimiz de en kötü noktada seyretmektedir. Birbiriyle rekabet halinde olan bütün bu ülkelerin hepsiyle kötü ilişkiler geliştirmenin bir yandan çok zor, bir yandan da ulusal çıkarlarımıza aykırı olduğu ise tartışma götürmezdir.
Bugün Türkiye’nin dış politikasının ülkemizi yalnızlaştırdığı, ulusal çıkarlarımız ekseninde yürütülmeyip ABD’nin bölgesel çıkarlarına hizmet ettiği, ülkemizi hızla Orta Doğu bataklığına sürüklediği ve uzun dönemde ülkemizin parçalanmasına hizmet ettiği açık biçimde anlaşılmıştır. Bu nedenle, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “stratejik derinlik” ismini verdiği dış politika anlayışı, olsa olsa ABD çıkarlarına hizmet eden Yeni Osmanlıcı çizgiler taşıyan bir “DÜŞ POLİTİKASI”na dönüşmüştür.