Türkiye - İsrail İlişkilerinin Geleceği

Doç. Dr. Birol ERTAN

 

 

Son birkaç yıl içinde Türkiye ve İsrail ilişkilerinin ani biçimde gerginleşmesini hükümetin yeni dış politikası ya da dış politikada eksen kayması ile açıklamak, işin kolayına kaçmak ve dünyada yaşanan gelişmeleri görmezlikten gelmek olacaktır. ABD öncülüğündeki küresel güç odağının Orta Doğu ve Kuzey Afrika'ya yönelik planları özelinde başlayan gelişmeler, Soğuk Savaş sonrasında yeni bir Dünya Düzeni'nin şeklini ortaya çıkarmaya başlamıştır. İsteyelim ya da istemeyelim, görelim ya da görmek istemeyelim, dünya yeniden şekilleniyor ve yeni bir dünya kurulurken yeni ittifaklar da ortaya çıkıyor. Bu gelişmeler ile Türk-İsrail ilişkilerinin ne gibi bir ilgisi olabilir? Bu yazının sonunda, bu sorunuza doyurucu bir yanıt bulacağınızdan eminim.

 

Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun İsrail ile diplomatik ilişkilerin ikinci katiplik düzeyine indirilmesi, Türkiye tarafından İsrail'in Gazze ablukasının kabul edilmediğini açıklaması ve Akdeniz'de seyrüsefer güvenliğini sağlamak açısından Türkiye'nin her türlü önlemi alacağını ilan etmesi, iki ülke ilişkilerinde diplomatik deprem etkisi yarattı.  Hatırlayacağımız gibi, İsrail'in Gazze'ye insani yardım amacıyla hareket eden Mavi Marmara gemisine uluslararası sularda silahlı müdahalede bulunarak gemiyi ele geçirmesi, baskında silahsız insanların öldürülmesi nedeniyle Türkiye ile İsrail'in arasında ciddi bir diplomatik kriz yaşanmıştı. Türk Dışişleri Bakanı'nın İsrail'e yönelik açıklamaları, BM'nin Mavi Marmara Raporu'nun açıklanmadan basına sızdırıldığı günde yaşandı. Bu nedenle, İsrail ile Türkiye arasındaki diplomatik kriz, Mavi Marmara baskını sonrasında nihai aşamasına taşınmış oldu. Mavi Marmara olayının diplomatik krizin nedeni mi, sonucu mu, yoksa bahanesi mi olduğu konusunda tartışmaya girmeden, iki ülke ilişkilerini bugün gelinen gergin noktaya taşıyan gelişmeleri anlamaya çalışalım.

 

Mavi Marmara krizi, Türkiye'nin ısrarlı girişimleri sonucu Birleşmiş Milletler bünyesine taşındı. Birleşmiş Milletler, diplomatik krize neden olan İsrail'in Mavi Marmara baskını konusunda bir rapor hazırlama kararı aldı. Sonucu belli olan raporun, Birleşmiş Milletler için bir kepazelik ve hayal kırıklığı yaratması da kaçınılmazdı. BM raporu açıklanmadan önce, ABD'de New York Times gazetesine sızdırıldı. ABD'nin saygın gazetelerinden birisi olan New York Times ile Yahudi lobisi arasındaki ilişkilerin derinliğini bilmeyen yoktur. Kısacası, BM Raporu, yayımlanmadan önce İsrail ya da Yahudi lobisi aracılığıyla basına sızdırılıp Türkiye'nin olası tepkileri ölçülmeye çalışıldı. BM düzeyinde bu tür sızdırma olayları yeni değil, ancak BM'nin böylesine önemli bir konuda taraflardan birisinin yararına yada zararına olacak biçimde sızdırma yapılmasına olanak vermesi, BM'nin hangi güçlerin denetiminde olduğunu göstermesi açısından çok anlamlıdır.

 

New York Times'a sızdırılan BM Raporu, İsrail'in Gazze ablukasını uluslararası hukuka uygun bulurken, İsrail'in müdahalede aşırıya kaçtığını, İsrail'in özür dilemek yerine üzüntülerini iletmesinin yeterli olacağı ve mağdurlara tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna varmaktadır. İsrail aleyhinde herhangi bir kararın ABD ve müttefikleri nedeniyle yıllardır alınamadığı BM, inandırıcılığı ve güvenilirliğini bir kez daha yitirmiş oldu.

 

Gelelim İsrail ile Türkiye'yi karşı karşıya getiren 3 önemli konuya. Bu konuda parmağımızın arkasına saklanmadan, gerçekleri olanca yalınlığıyla ortaya koymaya çalışacağım. Diplomatların ve devlet kurumlarının açıklayamadığı gerçekleri biz bağımsız yazarların ifade edebilmesi, belki de bu tür makalelerin yazılmasının kaynağını oluşturuyor.

 

İsrail-Türkiye ilişkilerini gerginleştiren 3 temel sorun alanı bulunmaktadır. Bunlar :

1.   ABD-İngiltere öncülüğündeki küresel güçlerin yeni Orta Doğu ve Kuzey Afrika Planlarında Türkiye'ye biçilen etkin rolden ve küresel planlarda İsrail'in geri plana çekilmesinden rahatsızlık

2.   Kuzey Irak'ta İsrail-ABD güdümlü bir Kürt devleti inşa etme sürecinde Türkiye'nin etkisiz ve güçsüz bırakılma çabası

3.   Bölgede güçlü, etkili ve bağımsız politikalar üretecek bir Türkiye'nin İsrail çıkarlarına uygun düşmemesi.

 

Güçsüz, iç sorunlarıyla uğraşan, dış politikada etkisiz, Arap ve Filistin sorunlarında İsrail'in güdümünde hareket edecek bir Türkiye isteyen İsrail, 1990'lara kadar bu konuda ciddi bir sorun alanı görmemiştir. Türkiye'yi zaman zaman askeri darbelerle gerileten, her aşamada Yunanistan ile çatışma noktasında tutan, 1980 sonrasında terör batağına saplayarak içe dönmesini sağlamış olan küresel politikalar, son dönemde değişmeye başlamıştır. ABD içindeki çekişmelerin de etkisiyle Orta Doğu'da despotik rejimlerle devletlerin elde tutulamayacağını anlayan küresel güçler, yeni bir Orta Doğu ve Kuzey Afrika projesi ile görece halk meşruiyetlerine sahip, küresel güçlere bağımlı yarı-demokratik rejimler yaratma sürecini başlatmışlardır. Bu tip yeni rejimlere, küresel güçlere bağımlı nitelikleri nedeniyle "Ilımlı Demokrasi" ismini vermeyi uygun buluyorum.

 

Yoğunlukla İslam coğrafyası olan bu bölgelerde bir model-ülke arayan küresel güçler; rejim değişikliklerinin organize edilmesinde kullanabileceği, ülkelerin mevcut yönetimleri ve içerdeki muhalif gruplarla kolay iletişim kurabilecek bir model-ülke olarak Türkiye'yi seçmiştir. Türkiye olmaksızın Afganistan'da ve Irak'ta başarı şansının olmadığını gören küresel güçler, yeni planlarında Türkiye içindeki muhalifleri de etkisiz hale getirerek Türkiye'ye yeni roller veren yeni bir süreci başlatmışlardır. Bu süreçte yeni Orta Doğu şekillenmesi ve ileride Afrika planları, Türkiye'nin etkin rol sahibi olduğu bir küresel proje ile ABD-İngiltere öncülüğünde yürütülmeye başlamıştır.   Bu süreç, İsrail'in dışlandığı, etkisiz bir pozisyona itildiği yeni bir dönem anlamına gelmektedir. İşte bu gelişmelerden ve yeni politikalardan rahatsız olan İsrail, ağababalarına karşı etkili politikalar üretemeyince, Türkiye üzerinden politikalar geliştirerek küresel güçlerin yeni Orta Doğu ve Afrika projesini baltalamaya çalışmaktadır. İşte, İsrail-Türkiye ilişkilerini gergin bir noktaya taşıyan küresel gelişmeler, yukarıda kısaca açıkladığım gelişmelerle yakından ilgilidir.

 

Temel olarak Türk-İsrail ilişkilerini gerginleştiren sorun alanı, Orta Doğu ve Afrika projelerinde küresel güçlerin İsrail dışı çözümlere yönelmesi ve yeni politikaların uygulanmasında Türkiye'nin etkili ortak olarak kullanılma planıdır. İsrail, bu süreci baltalamak için Türkiye'ye yönelik iki önemli konuda aktif saldırı içine girmiştir. Bunlardan ilki, Kuzey Irak'ta İsrail'in arka bahçesi olacak bir Kürt devleti kurdurup Türkiye ile sıcak çatışma ve gerginlikler yaratılmasını sağlamaktır. Bununla bağlantılı olarak İsrail, Türkiye'nin en ciddi sorunlarından birisi olan terör konusunda açık ya da gizli olarak terör örgütünü desteklemek noktasına gelmiştir. Devlet yetkilileri ya da diplomatların ifade edemediği bu gerçeğin Türkiye'yi yöneten bütün birimler tarafından çok iyi bilindiğinden kuşkum yoktur.

 

İsrail-Türkiye ilişkilerini gerginleştiren küresel planlar, İsrail'in güçlü bir Türkiye istememesini doğal olarak getirmekte ve güçlü Türkiye'ye karşı yeni İsrail politikaları yürürlüğe sokulmaktadır. Buna karşı Türkiye'nin de İsrail'e karşı oynayacağı kozlar bulunmaktadır. Bunlar, Filistin sorunu, Arap halklarının harekete geçirilmesi, Gazze ve Hamas kozlarıdır. İşte bu noktada, Mavi Marmara olayının bir çatışma kaynağı değil, çatışmanın sonucu olduğu kolayca görülebilir.

 

İsrail'in Türkiye üzerinde oynayacağı oyunlar, yalnızca Kuzey Irak'ta Kürt devleti kurulması planı ve terör örgütünün desteklenmesi ile sınırlı kalmayacaktır. Son aylarda Kıbrıs konusunda da hemen devreye giren İsrail, hem Yunanistan, hem de Kıbrıs Rum Yönetimi ile Türkiye aleyhine ilişkiler geliştirmeye ve anlaşmalar imzalamaya başlamıştır. Bu süreçte İsrail'in anlayamadığı, Orta Doğu ve Afrika'ya yönelik yürürlüğe sokulan küresel planların Türkiye projesi olmayıp Türkiye olmadan gerçekleşmeyecek olmasıdır. Bu nedenle İsrail, ABD-İngiltere bloğunu dize getirmeden Türkiye ile giriştiği çatışmadan başarılı sonuçlar elde edemez. Ancak İsrail yönetiminin bunu anlayabilecek vizyonu ve kapasitesi bulunmamaktadır.

 

Dünya yeniden şekillenirken küresel güçlerin Orta Doğu coğrafyasında militarist bir güç olarak İsrail'e olan ihtiyacının azalması, daha da önemlisi İsrail'in yeni planlarda engel olarak görülmeye başlaması, İsrail'in eski stratejik önemini kaybetmesi ile yakından ilişkilidir. Bu durumu algılayamayan İsrail, küresel yeni projelerde aktif olarak yer alamadığını gördükçe, hırçın ve küstahça bir saldırganlık, şımarıklık ve oyun bozanlık içine girmiştir. Bunun sonucunda ne olabilir?

 

İsrail-Türkiye ilişkilerindeki gerginliğin gideceği nokta,  güçlü Yahudi lobisinin etkisiyle küresel güçlerin İsrail'i bir kalemde silip atamayacağı düşünüldüğünde, İsrail devletinin politikalarının değiştirilmesi olacaktır. Bunun yolu da İsrail'de yönetimin değiştirilmesi ve Türk-İsrail ilişkilerinin tamir edilmesidir. Bu doğrultuda, Arap coğrafyasında yaşanan rejim değişikliklerine benzer gelişmelerin İsrail'de de gerçekleşmesi sürpriz sayılmamalıdır.

 

Sonuç olarak İsrail, ilk kez Arap ülkesi olmayan demokratik bir ülke ile ciddi bir çatışma içine girmiştir. Bu çatışmada destek alacağı temel güç olan ABD, İsrail'in Türkiye'ye cephe almasına neden olan küresel planların sahibidir. Hal böyle olunca, İsrail için fazla bir seçenek kalmıyor. Ya İsrail yönetimi değiştirilecek ve Türkiye ile uyumlu ilişkiler yürütebilecek yeni bir İsrail Hükümeti oluşturulacak ya da İsrail, mevcut yönetimi ile politikalarını köklü biçimde değiştirmek durumunda kalacaktır. Bekleyecek, izleyecek ve göreceğiz.