Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM) için kaleme almış olduğum dizi yazının ilk dört makalesinde, Fransa’nın, Almanya’nın, İngiltere’nin ve Rusya Federasyonu’nun Türkiye politikalarını belirleyen başlıca dinamikleri belirlemeye çalışmıştım. Rusya üzerine yazdığım makalede, Türkiye ve Rusya arasındaki iyi ilişkilerin her iki ülke için ekonomik ve siyasal açıdan büyük kazanımlar getireceğini, özellikle bölgedeki ve Akdeniz’deki gerginliklerin/istikrarsızlıkların ise iki ülke ilişkilerini kötü etkileyeceğini belirtmiştim. Suriye’nin Türk keşif uçağını uluslararası sularda uyarı yapmaksızın düşürmesi ile bölgede gerginlik ve istikrarsızlık ortamı başlamış olup bu durumun Türk-Rus ilişkilerine de olumsuz biçimdeyansıyacağı tahmin edilebilir.
Bu makalede, Rusya Federasyonu gibi Batı kampı dışında kalan diğer bir ülke olan ve son dönemde küresel bir güç olma noktasında bulunan Çin Halk Cumhuriyeti ile Türkiye ilişkilerini veÇin’in Türkiye politikalarını belirleyen dinamikleri inceleyeceğiz.
Dünyanın En Hızlı Büyüyen Ekonomisi
Çin Halk Cumhuriyeti, 9,5 milyon kilometrekarelik yüzölçümü ve 1,3 milyarı aşan nüfusuyla dünyanın en çok nüfusa sahip ülkesi olarak ucuz işgücü ve dış yatırımcılara yönelik olarak cazip teşvikleri nedeniyle dünya ekonomisinde önemli bir noktaya erişmiştir. 2010 yılından sonra 1,6 trilyon doları aşan ihracatı ve 1,3 trilyon dolarlık ithalatı ile önemli oranda dış ticaret fazlası veren Çin’in 3 trilyon dolara yaklaşan uluslararası rezervleriyle ve büyüme hızıyla önümüzdeki yıllarda ABD ekonomisinin büyüklüğünü geçmesi beklenmektedir. Çin’in SSCB’nin dağılması sonrasında tek kutuplu dünyada ikinci bir küresel güç olma yolunda hızla ilerlediği de yadsınamaz bir gerçektir.
Çin, elektronik cihazlar ve değişik tür gemiler başta olmak üzere her türlü işlenmiş sanayi ürünü ihracatı yaparken; petrol ve petrol ürünleri, madenler ve diğer hammaddeler, teknoloji ürünleri gibi kalemlerde ithalatını yoğunlaştırmıştır. Çin’in ihracatında ABD, Hong Kong ve Japonya ilk sıraları alırken, ithalatında ise Japonya, Güney Kore, Tayvan ve ABD ilk sıralarda gelmektedir. 2010 yılında Japonya’yı geçerek dünyanın ABD sonrasındaki ikinci büyük ekonomik gücü olan Çin’in, 2012 yılına gelindiğinde neredeyse ihracat yapmadığı ülke kalmamıştır.Çin ihracatında Türkiye 25. sırada iken, ithalatında 48. sırada bulunmaktadır (ayrıntılı veriler için bakınız ; Hasan Köse, Çin Halk Cumhuriyeti Ülke Raporu, İGEME,http://www.een.kso.org.tr/up/dene/Cin_ulke_raporu_2011.pdf).
Çin’in Gücü
Çin, nüfusu ve coğrafyasının olanaklarıyla büyük bir ekonomik güç yaratırken planlı ekonomi sayesinde dış sermayeyi ülkeye çekmek konusunda en avantajlı ülkelerden birisi durumuna gelmiştir. Çin’in 1.3 milyarı aşan nüfusunun % 90’ı aşan bölümünü Han Çinlileri oluşturmaktadır. Nüfusun % 91.5’ini oluşturan Han Çinlileri dışında diğer etnik gruplar arasında Mançu, Hui, Miao, Uygur, Tujia, Yi, Moğol, Tibet, Buyi, Dong, Yao, Kore ve diğer etnik gruplar bulunmaktadır. Çin içinde 100 milyonu aşan Han Çinlileri dışı etnik kimliğe sahip nüfus bulunmaktadır.
23 il, 5 özerk bölge ve 4 belediye bulunan Çin idari bölümlemesinde (http://www.indexmundi.com/china/administrative_divisions.html ) Tayvan da 23. il olarak görülmekte, Hong Kong ve Makao ise özel yönetim birimi olarak görülmektedir.
Çin’in gücü, büyüyen ekonomisi, ucuz işgücü, hızla artan genç nüfus, planlı ekonomi ve teknoloji transferi sayesinde giderek artan oranda silah ihracatçısı bir nükleer güç olmasıdır. Bugün dünyada ABD dışında küresel bir gücün var olduğu kabul edilirse, bunun Çin olduğunu söylemek mümkündür.
Çin ve Türkiye İlişkileri
Çin ve Türkiye ilişkileri, ekonomik alanda giderek büyüyen bir ivmeyle artarken, Uygur Türkleri gibi konularda iki ülke ilişkilerini sıkıntıya sokan gelişmeler de yaşanmaktadır.
Önümüzdeki dönemde Çin’in lideri olması beklenen Başkan Yardımcısı Xi Jinping, 2012 Şubat’ında Türkiye'ye önemli bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Following that visit, Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan, with accompanying bureaucrats and an approximately 300-person delegation of businessmen and 64-person group of journalists, paid another visit to China on April 8-11th. Bu ziyaretin ardından, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 300 kişilik bir heyetle Nisan ayında Çin'e bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu ziyaretler sonrasında Türkiye ve Çin ilişkilerinin ve özellikle iki ülke arasındaki ticaretin artması beklenmektedir. 2012 yılında Türkiye’de Çin Yılı ve 2013 yılında Çin’de Türkiye Yılı kabul edilmesi öngörülen anlaşmalar sonucunda iki ülke arasında 4 milyar doları aşan ticaret anlaşmaları imzalanmıştır.
Başbakan Erdoğan’ın Çin ziyaretinde imzalanan anlaşmalar arasında nükleer enerji santraları konusunda anlaşma olduğu gibi iki ülke arasında ortaklığı güçlendirmeye dönük anlaşmalar da vardır. Salih Tınmaz’a göre; Türkiye'de yatırım yapan 30.000 yabancı sermayeli firma arasında sadece 432 Çinli firma bulunmakta olup dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan ve 1 trilyon dolar döviz rezervi bulunan Çin’in Türkiye'deki yatırımları yetersiz olarak görülebilir (Bakınız ; http://www.bilgesam.org/en/index.php?option=com_content&view=article&id=508:pm-erdoans-visit-to-china-turkey-china-relations&catid=107:analizler-cin&Itemid=134). ÖnümüzdekiMutually exchanged sincere messages during the negotiations between the two countries show that China will more decisively address the trade imbalance in near term. günlerde bu boşluğun doldurulacağı tahmin edilmektedir.
Çin-Türkiye Kırılma Hattı : Uygur Sorunu
Şincan-Uygur özerk bölgesinde geçtiğimiz aylarda yaşanan isyanlar ve Türkiye’nin Doğu Türkistan sorunu bağlamında Uygurlara yönelik politikası, Türk-Çin ilişkilerindeki kırımla noktalarından birisidir. Geçtiğimiz yılın Temmuz ayında meydana gelen ayaklanmalarda yüzlerce insan yaşamını yitirmiş, Çin’in ayaklanmayı sert önlemler ile bastırmasına rağmen, bölgede huzursuzluk devam etmektedir.
Doğu Türkistan olarak isimlendirdiğimiz Uygur Türklerinin yaşadığı bölge, çok eskiden beri istikrarsızlıklar yaşamaktadır. 1759 yılından bu yana Çin Mançu İmparatorluğunun egemenliği altına girmiş olan Uygur Türkleri, 1884 yılından bu yana Çin egemenliği altında bulunmakta olup Çin Yönetimi bölgeyi “Şinciang” (Sincan) olarak isimlendirmektedir. 1950’lerde birkaç yüz bin Han Çinlisinin yaşadığı Sincan bölgesinde bugün 8 milyondan fazla Han Çinlisi yaşamaktadır. Çin Yönetimi, bölgeye Han Çinlileri yerleştirirken, Uygurları da bölgeyi terk etmelerini destekleyen politikalar izlemektedir. Bölge, maden, petrol ve doğal gaz rezervleri bakımından zengin olan bölge, Orta Asya enerji havzasına yakınlığıyla stratejik bir coğrafyadır (Çin-Uygur sorununun tarihi konusunda detaylı bir makale için bakınız ; http://www.marksisttutum.org/dogu_turkistan_da_ulusal_sorun.htm). Bu durum, Çin Yönetiminin bölgeyi karıştırarak Uygur bölgesini asimile etme planlarının parçasıdır. Bütün bulara rağmen 10 milyona yakın Uygur Türkü, bölgede yaşamaya devam etmektedir.
Çin ve Türkiye İlişkilerinin Geleceği
Çin, Asya ve Avrupa’yı birleştiren stratejik bir coğrafyada bulunan ve Avrupa’dan dışlanan Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirerek hem bölgede yeni pazarlar kazanmak, hem de enerji coğrafyası olan Hazar ve Orta Asya’ya yakınlığıyla enerji geçiş noktası haline gelen Türkiye ile daha yakın ilişkiler geliştirme çabasındadır.
Çin ve Türkiye arasında karşılıklı yapılan ziyaretler sırasında iki ülke ilişkilerini kötü etkileyen Şincan-Uygur bölgesinde yaşayan Uygur Türkleri konusunda bazı uzlaşmalara varıldığı bilinmektedir. Özellikle ABD’nin bu bölgedeki istikrarsızlığı arttırmak için Türkiye üzerinden bazı planları uygulamaya çalıştığı bilinmektedir. Türkiye’nin bu konuda Çin Yönetimi ile istişare içinde olduğu anlaşılmaktadır. İki ülke ilişkilerini gerginleştiren bu sorun konusunda yeni gelişmeler yaşanmadığı sürece Çin ve Türkiye ilişkilerinin iki ülkenin çıkarına biçimde gelişeceği öngörülebilir.
Çin ve Türkiye’yi ileride karşı karşıya getirebilecek diğer bir konu ise Türkiye’nin Orta Doğu’da ve kendi bölgesinde ABD yanında saf tutan dış politikasıdır. Suriye ve İran konusunda olduğu gibi, bölgemizde Çin’in iyi ilişkileri içinde olduğu ülkelerle yaşanacak sorunlarda Çin ile karşı saflarda bulunan Türk dış politikası, Çin ile ilişkilerini bu açmazlar içinde sürdürmek zorundadır.
Türkiye-Rusya ilişkilerinde yaptığımız analize benzer biçimde, İlerideki günlerdeki Çin ve Türkiye ilişkileri de küresel ve bölgesel gelişmeler konusunda Türkiye’nin takındığı dış politika tavrıyla doğru orantılı olacağa benziyor.