Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM) için kaleme aldığım bu yazı dizisinde, Türk Dış Politikasının yanlış strateji ve taktiklerini, Kaos teorisi, bağımlılık teorisi ve yeni ortaya koyacağım Kaotik Bağımlılık Teorisi ile açıklamaya çalışıyorum. Üç makaleden oluşan bu dizi yazıda, Türk Dış Politikasını çizgisinden saptıran Ahmet Davutoğlu’nun “stratejik derin(siz)lik” politikasını da mahkum etmiş olacağız.
Bugüne kadar bilim ve bilimsel yöntem konusunda inandığımız pek çok gerçekliğin değişmeye başladığı, yeni gerçeklikler ve teorilerin birbiri ardına gündemimize taşındığı bir yüzyılda yaşıyoruz. 21. yüzyıl, yalnızca inandığımız gerçekliklerin çoğunu değiştirmekle kalmıyor, aynı zamanda temel teorilerdeki sakatlıkların, yanlışlıkların ve eksikliklerin de ortaya çıkmasına yardımcı oluyor.
Bilim, gerçeğe ya da doğruya ulaşma süreci ya da yöntemi olarak tanımlanabilir. Bu açıdan, gerçeğe ulaşmak için bilimi ve bilimsel yöntemi kullanıyoruz sonucu ortaya çıkar. Peki, bilimsel gelişmeler nedeniyle ulaştığımız gerçeklikler her geçen gün değişiyorsa, bizler aslında gerçeğe ulaşmıyoruz, gerçeğe ulaştığımızı mı sanıyoruz? Bu sorunun yanıtını bilim felsefesi yapanlara bırakalım ve değişimin olmadığı bir dünya ve mekân-zaman bulunamayacağını vurgulayarak konumuza geçelim.
20. yüzyılın sonundan başlayarak bilimde inanılan doğa bilimleri-sosyal bilimler ayrımı sorgulanmaya başlamıştır. Bu noktada, yalnızca bu ayrım konusunda değil, disiplinler arasında bile iç içe geçmeler yaşanmaya başladı. Sosyoloji ve psikolojiyi iç içe geçiren sosyal psikoloji, siyaset bilimi ve ekonomiyi bütünleştiren ekonomi-politik, fizik ve matematiği birleştiren matematiksel fizik ya da kimya ve kuantum fiziğini iç içe geçiren kuantum kimyası gibi alanlar, bu konuda verilebilecek güzel örnekler olarak karşımıza çıkıyor.
Bu makalede yapmaya çalışacağım, sosyal bilimler disiplinlerinde doğa bilimlerinin gerçeklikleri ya da yöntemlerinin kullanılarak çok daha kullanışlı ve doğru gerçeğe ulaşma yöntemleri bulabileceğimizi açıklamaktır. Doğa bilimlerinin birçok dalında klasikleşmiş teorilerinin birer birer sosyal bilim dalarında da kullanılma başlaması, iddiamı destekleyen gelişmelerden birisidir.
Son yıllarda fizik, kimya, biyoloji ve matematikte kullanılan klasik yöntemlerin sosyal bilimlerin birçok dalında kullanılmaya başladığına tanık oluyoruz. Benim açıklamaya çalıştığım ise fizik biliminde kullanılan Kaos Teorisi ile ekonomide kullanılan Karşılıklı Bağımlılık teorisinin bir arada düşünülerek uluslararası ilişkilere uyarlanabileceğiyle ilişkilidir. Daha da ileri giderek, iki teoriyi birleştirip kaotik Bağımlılık isimli yeni bir teori ortaya koyarak bu yeni teorinin uluslar arası ilişkiler disiplininde uygulanabilir olduğunu ileri süreceğim.
Kaos Teorisi
Kaos teorisi, ortaya çıkışı anlamında fizik kökenli bir teoridir. Matematikçilerin de üzerinde durduğu ve katkı yaptığı teori, esas olarak fizikte kullanılıp yaygınlaşmıştır.
Kaos teorisini anlamak kolay gibi görünse de işin içine girdiğinizde kaosun ya da karmaşanın kendisiyle fazlasıyla karşı karşıya kalırız. Kaos teorisinde rastlantı ve kaosun iç içe olduğu, birbirinden ayrılamayacağı gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Fiziksel gerçeklikler ne kadar yalın ve anlaşılması kolay olursa olsunlar, özellikle mikro kozmos alanında sonucun ve ilişkilerin anlaşılması çok güç olup rastlantılar ve karmaşıklıklarla dolu bir alanla karşılaşıyoruz. Bu biçimiyle kaos teorisi, rastlantı ve kaosun iç içe olduğu bir gerçekliği açıklamaktadır.
Kaos teorisinden söz ederken, Edward Lorenz ve “Kelebek Etkisi”nden söz etmemek olmaz. Edward Lorenz, Çin’de kanat çırpan bir kelebeğin New York’ta fırtınaya sebep olabileceği örneğini vererek “Kelebek Etkisi” olarak bilinen modelin ortaya çıkışına katkıda bulunmuştur. Kelebek Etkisi ve Lorenz’in örneği o kadar meşhur olmuştur ki, “Kelebek Etkisi” isimli bir film yapılmış ve kaos teorisinin meteorolojik bir teori olarak bilinmesine bile neden olmuştur. Oysa teori, fizik biliminden doğarak tıp, kimya, iletişim, ekonomi, sosyoloji, siyaset bilimi gibi birçok disiplinde sıkça kullanılır noktaya gelmiştir.
Bağımlılık Teorisi
Bağımlılık ya da Karşılıklı Bağımlılık Teorisi, esas olarak ekonomik bir teoridir. Son dönemde teorinin başka alanlar ve disiplinlerde kullanılması yaygınlaşmıştır.
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi’ne göre Bağımlılık Teorisi, 1960'lı yıllardan itibaren Batılı ülkelerin Üçüncü Dünya ülkeleri ile olan ilişkilerini köktenci bir tarzda eleştiren yaygın anlayışın teorisidir. Teori, kendine temel olarak ekonomik emperyalizmi alır ve azgelişmiş ülkelere yapılan yardımların asıl amacının, yoksul ülkeleri yardım veren ülkenin ekonomik kıskacına almak olduğunu ileri sürer (http://www.enfal.de/sosyalbilimler/b/002.htm).
Kaos teorisi ve Bağımlılık teorilerinin uluslararası ilişkilerde kullanılmaya başladığını, birçok olayın açıklanmasında gerçekçi sonuçlara ulaşılmasını sağladıklarını görüyoruz. Hatta bazı derinlikli (!) stratejistlerin bu teorileri temelsiz biçimde reddederek bunlardan yeni teoriler türetmeye çalıştıklarına da tanık oluyoruz. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Karşılıklı Bağımlılık” teorisi (!), buna güzel bir örnek teşkil eder.
Yazının ikinci bölümünde, Kaos ve Bağımlılık teorilerinin uluslararası ilişkiler alanında kullanılmasını örneklerle açıklamaya çalışacağım. Yazımın (üçüncü bir makale olması muhtemel) son bölümünde ise iki teorinin bütünleştirilmesinden doğan yeni bir teori olarak uluslararası ilişkilerde “Kaotik Bağımlılık” teorisini açıklamaya çalışacağım.