32 YIL SONRA MARAŞ
“ BU YAZIM TAM 32 YIL ÖNCE MARAŞ KATLİAMI PROTESTOSUNA KATILIP TUTUKLANAN ARKADAŞIM LEVENT VE KATLİAMDA YİTİRİLEN CANLARLA DOĞMAMIŞ BEBEĞE YAZILMIŞ BİR YAZIDIR.”
İnsanın daima bir başkasını yok etmek üzere kendini kurgulanması nasıl bir duygudur?
Bir insan dünyaya gelirken böylesi bir yaşam ve gelecek yaşamak üzere mi doğar? Yoksa bu doğuştan sonramı “ŞEYTAN” olur. Acaba şeytan da böyle bir şey midir?
Yola çıkarken aslında nereye gideceğimi bir biçimiyle biliyordum. Çünkü Maraş Katliamı diğer katliamlardan çok daha ürkütücüydü. Ürkütücü böylesi felaket tabloları için çok hafif olan bir kelime elbette ancak tam karşılığını bulamamıştım. Bu katliamdan sonra insan olan herkesin bir kez daha duygularını, var oluşunu o dönemlerde yaşayanların tepkisini ve tepkisizliğini her şeyi sorgulaması gerekirdi. Ben de birkaç kez bu biçimiyle her şeyi yıllarca sorgulamıştım. Elbette en başta kendimi.
Bir şehirde yaşayan insanların belki de en yakınları sırdaşları, yoldaşları, canları ve cananları olan her şeylerini paylaştığı komşularının her gün birbirine günaydın diyen insanların, kahvesini, çayını içen insanları, bayramını kutlayan, cenazesin de ağlayan doğumunda şerbet kaynatıp getiren insanın nasıl olur da bir gece önce hatta yarım saat önce bu duyguları yaşarken yarım saat sonra komşularının KATİLİ olabiliyordu.
Katil olmak, cana kıymak, nefesi yok etmek, daha hiç görmediği dünyaya gelmeye hazırlanan yaşamın çiçeğini kurutmak, soldurtmak nasıl oluşurdu insanda bu duygular. Nasıl olurda insan bütün yaşamı bölüştüğü , tasayı ve mutluluğu paylaştığı insanları öldürür, gözünü oyar, karnında ki doğmamış bebesini öldürebilir veya öldürenleri seyredebilirdi bu nasıl olabilirdi? Bunun adı tekti, tek karşılığı vardı onlarınAdı o andan itibaren “KATİL “’ di artık. Ne güzel isimler vardı belleklerimizde değil mi; Gül, Fidan, Deniz, Sinan bu isimler varken bir insanın adının “KATİL” olması. Seyirci kalmak, tepki göstermemek yananın yakılanın yanında olmamak bu görüntüler karşısında kılını dahi kıpırdatmamak işte adı ondan katil olmalıydı bir sürü insanın. Katil sadece eline silahı alıp tetiğe basmakla olunmaz bazen katil yıllarca dost olduğuna gül atarak ta olunur.
Yol soğuktu ama yola çıkan bizler çok geç kalmış görevi yerine getirmek üzere yola çıkmıştık soğuktan çok bunu hissediyorduk. Biz Sivas’ı çok yakın yaşayanlar bu dönemin yalnızlığını, acısını, yakan sızısını bilenler eksik yaptığımızı biliyorduk ve özümüzü dara çekmiştik yol boyunca. Maraş’a vardığımızda bizi “ SÜTCÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ” karşıladı onlardan önce elbette polisler. Kimlik kontrolü falan kısa süren bu karşılamadan sonra girdiğimiz şehirde adeta kenar bir yere itildik diye düşünmüşken oraları bilen arkadaşlar her zaman miting güzergahının burası olduğunu söylediler. Bizler 9.30’da oradaydık ancak örgüt başkanları ne yazık ki biraz gecikmeli (1 saatlik) olarak katıldı aramıza. Basın açıklamasının yapılacağı meydana doğru yol alıyorduk ve apartmanlardan olumlu tepkiler dahi alıyorduk. AÇIKLIKLASÖYLEYECEĞİM Kİ BUNLAR HEP KADINLARDI. ALKIŞLIYORLARDI, SELAMLIYORLARDI BİZLERİ. BELKİ DE BU KADINLAR GELECEK SENE BİZLERİ BALKONLARINDAN DEĞİL ARAMIZA KATILARAK GÜÇLENDİRECEKKADINLARDI. Kadın vurgusunu çok inanarak yaptığımı bilmenizi isterim. Gerçekten inanıyorum ki dünyayı savaştan kurtaracak olan kadınlar geçmişte yitirilen evlatlarının acılarını yüreklerinde taşıyarak Maraş caddelerin de yürüyorlardı. Evlerinden eşlik ediyordu yine bugün için dışarıya çıkmamış kadınlar. Yarın sokaklarda bizimle birlikte olacağına inandığım kadınlar. Türkiye’nin her türlü demokratik eyleminde olduğu gibi, savaşa karşı barışı savunan kadınlar Maraş’ta yitirdiklerini anmak, kayıplarının önünde saygı ile eğilmek üzere hazırdı. Alana geldiğimizde bir ürperti duydum yabancı geldi birden oralar bana. Belki de dalıp gittim. 1978 yılında Maraş’ı anlatan fotoğraflar dizildi gözümün önüne sıra sıra.
Otobüsün üzerinde konuşanlara bakıyordum, sözleri dikkatle dinliyordum ama gözümün önünde sadece “ X” işaretli evler ve 78’in fotoğrafları vardı. Bunlar buraya yazılarak ifade edilemeyecek fotoğraflardı yıllardır bu fotoğraflara rağmen susmuş olmakta benim suratımı biraz kızarttı ve yağmur yağıyor gibi yüzümde bir ıslaklık hissettim. Bundan sonra ki süreç her daim alışkın olduğumuz süreçti. Konuşma sunucunun açıklamaları falan ve birden konuşmacıların bulunduğu otobüsün üzerinde bulunan yönetici arkadaşın kıpkırmızı olan yüzü. Sonradan anladık ki yakmaktan, öldürmekten, katletmekten bıkmayanlar veya bu davranışları alışkanlık haline getirenler burada hazırlanmıştı alışkanlıklarını yenilemek üzere ve herhalde onun haberi ulaşmıştı otobüsün üzerindekilerin kulaklarına.
Bizler acıyı, geç kalmışlığın utancını yaşayıp konuşmacıyı dinlerken farkına varmadığımız bizim dışımızda bir gruptu bu. O grupsa hani bir gece önce evinde birlikte çay içip konuşup dertleştikleri komşularını yakmaya, öldürmeye yani tek kelimeyle görev yerine getirmeye hazır bir gruptu. Bu gün gazetelerdeki fotoğraflara bakınca ortaya çıkan o ki bundan tam 32 sene önce en önlerde yürüyen komutan edalı Ökkeş yine ayni edası ile talimat veriyor ve izliyordu ve diyordu ki “TARİHİMİZİ DEĞİŞTİRMELERİNE İZİN VERMEYECEĞİZ”. Evet bunu söyleyen 32 yıl sonra hala bu duyguları taşıyorsa konuşmamın başında yaptığım isimlendirmenin doğruluğuna inanmamam için hiçbir gerekçe yoktu. Bunu söyletenin de ne olduğunu anlamak mümkündü tarih sayfalarında çok rastlanılan bir olaylar zinciriydi bu. FARKLILIKLARI YOK ETME, FARKLILIKLARI KATLETME. BUNU YAPANA NE İSİM TAKILIR SİZCE? Onlar hazırdı ama bizim iki adım ötede oturup bu görüntüleri televizyon dan izleyen dost dediklerime ne demeli, onlar neredeydiler? Bir seçim çalışması olsa burada hazır bulunacaklarına yüzde yüz inandığım o kendileri için koşturanlar neredeydi? Ne olurdu bu koşullarda 550 kişi içinde parlamentoda olsa onlar, neye yarardı aldıkları etiket, ömür boyu maaş neye yarardı, neye yarardı kırmızı plakalı araba ile Meclisten içeri girmek, neye yarardı kapıda birisinin selam durması onlar geçerken. Benim dostlarım, kültürüm, inancım, geçmişim olmadıktan sonra benim BAŞBAKAN olmam neye yarardı? Bu sözler Pir Sultan’dan onlara
“Güvenmeyin dostlar dünya malına
Benim bakın şimdi müşkül halıma
Harcadım ömrümü dostlar yoluna
Canım ciğer diyen dostlarım hani” diyordu.
Belki çok ilgili bulmayacaksınız ama sanat müziğinden çok dinlediğim bir şarkı da bu sözleri destekledi “ Neyleyim köşkü, neyleyim sarayı içinde salınan yar olmayınca”.
Birden aklıma yıllardır hiç değişmeden süre gelen bir fotoğraf yine takıldı kaldı.
Baki Tuğ bir açık oturumdaydı ve sordular “ Deniz Gezmişler için verdiğiniz kararı yeniden verir miydiniz? ” Yanıt hiç acı çekmeyen, hiç utanmayan, bir gün bir dakika dahi pişman olmayan kişinin kararlılığı ile hemen geldi “EVET”.
BİTTİ YAZILACAK BAŞKA ŞEY YOK. Saygı ile anıyorum kaybettiklerimizi ve dün benimle birlikte Maraş’a gelen arkadaşımın çektiği acıyı benimde ayni oranda bir kez daha yaşadığımı bilmesini istiyorum.
GÖRDÜM Kİ; MARAŞ’INDA, SİVAS’IN DA, DENİZ’LERİN DE KARARLARINI VERENLER AYNİ KKARARLARI VERMEYE HAZIR VE AYNİ KATLİAMLARI YAPMAYA HAZIR. 21.ARALIK.2010
Emel Sungur