Adı seçim, özü dayatma

Emel SUNGUR

Seçim yaklaşıyor.

Adına seçim denilse de bizler sadece oy veren konumundayız. Kaldı ki seçim çeşitli farklılıkları görüp, o farklılıkları değerlendirip, geçmişe göz atıp, uygulamaları inceleyip size, dünyanıza en yakın olanı tercihtir. Zaman zaman en yakın dünya görüşü olarak değerlendirdiğiniz kişiler önünüzde durmasına rağmen sizin öncelikleriniz yerine toplumsal beklentiler, toplumun geniş kesimlerinin refahı, talepleri öne çıkıp ortak değerleri düşünerek iç dünyanızda hesaplaşıp tercihinizi ondan yana yapabilirsiniz. Ne yazık ki bu hassasiyetimiz siyasi partilerce bilindiği için o partilerin yöneten, talimat veren kadroları seçimlerini kendilerine göre yapar ve bizleri de vatandaşlık görevi olarak sunulan oy pusulasına yazılı isimlerle baş başa bırakırlar.

           Yaşamımız 82 Anayasa"sı gibi “ancak” ve “ama” larla doludur.

Bu ancak ve amalar dayatır. Senin dostluklarına, ilişkilerine, yaşam biçimine, televizyonda program izlemekten giysi rengine, ev eşyanızdan yaptığınız yemeğe tatil seçeneğinizden, tatile gidiş biçiminize kadar girer. Belki duraklayarak gitmek istediğiniz yola adeta paraşütle inersiniz, monoton aldatmaca ilişkiler oynanan bir tuluattır yaşam. Sıyrılıp kendinizi yaşamanız söz konusu değildir bu hayat denilen filimde biçilen rolden ayrı olarak. Bazen öylesine adapte olursunuz ki bu role Oscar adayı dahi olabilirsiniz. Ödüller sizi bekler; siyasetse çeşitli görevler, işse makam, ev içi ise herkesin belki de imrendiği olanaklar.

             Siz neresindesinizdir bu yaşamın?Alevi özdeyişi olan  “ Tuttum aynayı yüzüme, Ali göründü gözüme” diyebilir misiniz? Aynada dahi kendinizle yüzleşme olanağınız olur mu bilemem ama biçilen ömür yavaş yavaş sonuna yaklaşır işte o zaman aynaya bakıldığında

“ geç” olduğunu görüp kendi iç hesaplaşma başlar tüketen.Bunlar kendinle kaldığında hissettiğin acımasız değerlendirmelerdir çünkü yaşam bizim  değil bazıları için sıralanan, onlar için çok önemli olan ancak sizin zerre kadar önemsemediğiniz “dayatmalar”  zinciridir. Güçlü isen zincir bazen incedir kopu verir bazense öylesine kalınlaşır ki adeta bir esaret zincirine dönüşür. Ayaklarındaki, kollarındaki prangayı çok kırmak istersin ama gerçekleştiremezsin.

            İşte yaşamda adına “seçim” denilen aslında “ özü dayatma” olan binlerce olaylar zinciridir. Dünyaya siz istemeden gelirsiniz .Seni dünyaya getirme kararı verenler belki birbirlerini sevdikleri için, belki yasal olarak görevleri olduğu için, (aile kurumu) belki toplumsal baskı, belki kendini kanıtlama, belki soyadının devamı için seni dünyaya getiriler.. Hangisi olursa olsun başlar dünyaya getirenlerin dahi karar veremediği baskılar; adını koymak, giysi renkleri, kimin yanında kalacağı hatta yüzünün ve huylarını kimden aldığın dünyaya gelir gelmez bir konsültasyonla toplum tarafından saptanarak deklare edilir. Bu kurgulama böyle başlar ve öyle gider. Seçme çabası içinde olduklarımızı ve dayatılanları bir başka yazımda sizlerle paylaşmak isterim. Farkında olmadan kendimize ait dediğimiz yaşamın nedenli emanetçisi olduğumuzu gözler önüne sermek için.

Çok dağıttım konuyu açıkçası seçimden nereye geldim.

           Seçim yaklaşıyor bizlere bir partinin oval ofisinde sıra sıra oturmuş (erkek arkadaşlar alınmasın ama masanın etrafını çoğunlukla onlar oluşturuyor) erkek cinsinden oluşan bir grup tarafından ( siyasi partileri yönetim kadrolarını incelemem nedeniyle bu konuda fikir yürütüyorum) bir isim sunulacak ve hiç kuşkusuz tartışma şansımız dahi olmadan  “ama ve ancaklar” nedeniyle onu gönülden olmasa da elimizdeki kalem veya mühürle onaylayacağız. Oval ofiste sıra sıra oturan seçicilerin büyük bir bölümü dahi aynen benim gibi gönül değil ama kalem ve mühürle onaylamış olacak muhtemel ismi. Çünkü masanın başında oturan zaten vermiştir kararı ona itiraz mümkün olamaz. Ofiste oturan diğerlerinin kişisel talep ve beklentileri olması nedeniyle büyük bir sessizlik yaşanacak ve alkışlarla sunulacak “o” isim topluma allandırılıp, pullandırılarak.

        Oval ofisteki masanın etrafının büyük bir bölümü masa başı yetkilisi   hapşırdığı zaman “padişahım çok yaşa” diyenlerden oluşmuştur. Masanın başında ki de alışmıştır bu duruma pekte hoşuna gitmeye başlamıştır bu koşullar. Bu sözcüklerin ağızdan dökülme hızı da önemlidir, aman geri kalmayın, aman unutmayın bu sihirli lafı söylemeyi  “ padişahım çok yaşa”

         Evet oyumuzu vereceğiz, bütün bu karmaşayı bilmemize rağmen.

Bildiğimiz bu dayatmaya rağmen ilk defa bu denli eşitlikten uzak adına seçim denen bir komedi yaşanıyor.İktidar partisi bu güne değin denenmiş seçim vaatleri, seçim hediyeleri, seçim taktikler ve binlerce varyeteler yaparak giriyor bu seçime ve elinden oyuncağı alınmış çocuklar gibi ayaklarını yere vurarak  “ şurayı istiyorum, burayı da istiyorum” diye zıplıyor.

Bu gidişe yasal olarak bir itiraz ediş olması gerekir diye düşünüyorum ve Hukukçulara sesleniyorum adına seçim denen bu oyuna yasal hiçbir itiraz söz konusu değil mi?

Bütün bu yaşanan komedinin bitmesine sadece1,5 ay kaldı. Mart ayının 30"unda “Ülkenin her yerinde asayiş ve demokratik bir biçimde geçen seçimde ……kazandı” denilecek.Aleni satın alındığı gözler önünde sergilenen bu oylar için biçimsel  seçim yapılıp trilyonlarca para harcamak nedenli doğru, yıllardır alışıla gelmiş ekmek yardımı, kömür yardımı bütün bunların dışında beyaz eşya yardımı, işe yerleştirmeler, seçim öncesi açılan kadrolar ve binlercesi sıralanan kirlilik .

          Dünyada yaşanan bu ekonomik krize rağmen yaşanılan bu seçim özel masrafları daha sonraki süreçte açlığımızı katmerleştirmeyecek mi? Açlık ve sefalet nedeniyle kadın bedenlerinin pazarlanması acımasız yeni tablolara neden olmayacak mı? Ekonomik koşullar nedeniyle yüzlerce insan yaşamına son vermeyecek mi? Büyük şehirlere taşı toprağı altın diyerek göç yollarını biraz daha genişletip kent yaşamında sefaleti biraz daha artırmayacak mı? 14-15 yaşında ki kız çocuklarının satılmasına neden olmayacak mı?

Eşit yarış koşullarından uzak, temsilin sınırlandırıldığı, başlangıç noktasının ayni olmadığı ve seçim yasasının yeni ve farklılığı reddettiği, setlerin barajların oluştuğu bu komediye rağmen bir seçim yapılacak. Yerel yöneticiler adeta bürokrat gibi atanacaklar.

Ayrıca 2 gündüz Tunceli/ Nazimiye"de yaşananlar bir toplumun, bir kültürün, bir dilin, bir kesimin onurunu kırmak üzere uygulanan seçim politikası adı dramı olur, komedimi tam koyamadığım. O bölge insanının yoksulluğunu, yoksunluğunu hatırlayan siyasi iktidar yandaş esnaflarından aldığı beyaz eşya ve ev eşyalarını dağıtıyor . Elbette bir kısım insan etkilene bilir veya baskılar nedeniyle o bölgeden 1-2 oy çıkabilir bu sadakacı, gerici siyaset anlayışına ancak unutulmaması gereken bu dağıtım bizlerin vermiş olduğu vergilerle oluyorsa ben vatandaş olarak “eşyaları helal ediyorum, güle güle kullansınlar” ancak unutmasınlar o bölge insanının çoğu “ Pir Sultanın zatlarımız, gerçektir şöhretlerimiz, haram yemez itlerimiz, bu sözümde yalan var mı” diyen bir kültürün evlatları olduklarını biliyorum ve oylarını da bu bilinçle kullanacaklarından umudumu kesmek istemiyorum.

Tam yazımı sizlerle paylaşmak üzere bitirmişken Tunceli Valisinden bir açıklama “ bu yardımlar sosyal devlet olmanın gereği” der, bu sosyal devlet neden son dakika yöneticilerin aklına gelir anlaşılmaz bir denklem. 06.02.2009

Emel Sungur