Ankara geceleri soğuk, Ayaz mı ayaz,
Ankara’nın soğuğu 13 Aralıkta yakıyor ,
Kuruyan çatlak dudakları soğuk yakıyor, ısırılan dudaklardan akan kanın sıcaklığı ile ısınıyor.
Ankara Merkez Kapalı Cezaevi hainler pusu kurmuş,
Bekliyor.
Geliyor bir aslan Giresun’un kalesinden Karadeniz’in kavgacı ruhunu taşıyarak,
Masum bir yüz, dalan bir çift göz.
Hainler pusu kurmuş bekliyor.
17 yaşın geleceğini tüketmek için ferman yazmışlar.
Bilmiyorlar ferman apoletlinin olsa da dağlar bizim bilmiyorlar.
Bekliyor hainler.
Yetmiyor hainlerin kurduğu pusu ve kalın halat
Akşamdan yerine getirmişler görevlerini
Kendilerine yakışan biçimde; iğrenç ve korkakça.
Korkaklar ve hainler omuzlarında ki apolete güveniyor
“ asmayalım da besleyelim mi?” diyerek
17 yaşındaki masum, sımsıcak yüzlü ve kararlı bir yiğidin geleceğini yok etmeye karar veriyorlar.
Yol görünüyor
Yol her daim korkakların sığındıkları liman olan
Yağlı urgana gidiyor.
Bir yiğit geliyor 17 yaşında.
Yürek temiz, surat temiz ve korku yerine kuşkuyla bakıyor
Apoletine güvenenlere.
Gidiyor dinleyerek bir annenin ninnisini
“ büyü de baban sana” evet yanıldı hain ve korkaklar
Erdal büyüdü, büyüdü, gönüllerde ve de çocuklarımızın adı olarak.
Ya korkak ve hainler.
Girdiler, saklandılar demir karyolaların altlarına.
Bir gün kapı çalacak diye bekliyorlar.
Belki onların kapısını çalacak olan apoletli olmayacak ama
Kaçamayacaklar yakalanıp giderken.
Uzun gibi görünen ama urgana giderken çok çabuk ulaşılan koridorda yakalanacaklar.
17 yaşın delikanlılığı ile onları bekleyen Erdal’ın bedeni ile karşılaşacak.
Evet Erdal büyüdü korkak ve hainler küçüldükçe Erdal daha çok büyüdü. 13.12.2011
Emel SUNGUR