“HEP BERABER DİYEBİLMEK”

Emel SUNGUR

   Her insanın içinde gizli bir yerde saklı bir bebek vardır.. İnsanlar her yaşta bu bebeğin bir anda ortaya çıkışını görüp o çocuksu duyguyla belki en olmadık şeyleri ister. Bu duygu zaman zaman bir çocuk bahçesinde salıncakta sallanmak, bazen dut ağacına çıkıp ağaçtaki  dutları bembeyaz çarşaf üzerine sallayarak dökmek, bazense karşısındakileri kızdırmak için topu cama atıp kırmak gibi geçmişte yaşadığımız anıları yaptırır bu yaşta da bize.

              Bu gün sabah televizyon izlerken bu bebeksi, çocuksu duygularım tezahür etti. Buna neden karşımda duran Kılıçdaroğlu"nun sempatik duruşu, halkla selamlaşması, dertleşmesi daha da doğrusu sıkılan elin samimiyetine inanan insanların suratlarında ki sahiplenme duygusuydu beni çocuklaştıran. Eğer Ankara"da bir yerde olsaydı samimi buluşma hiç üşenmeden kapıyı çarpıp  çıkar yanlarına giderdim.

               Heyecanlandığımı ifade etmek isterim sıcak evimde otururken beni sokağa atan duygu yıllardır yakalanamayan sokak ve siyasetçi buluşmasının samimiyetinin yansımasıydı belki belki de alınan kültürün ete kemiğe bürünüp İstanbul sokaklarında dolanmasıydı.. Bu buluşma üç gün önce Uğur Mumcu Anma etkinliklerinde hissettiğim protokol buluşması değil kendi gibi olanların birleşmesiydi.

               Heyecanım ondan.

               Yıllar önce birkaç kez buna yakın buluşmaları yakalamışken bu ülkenin değişime direnenleri “BERLİN DUVARI” oluşturup engellemişlerdi gelen bu rüzgarı. Buluşturmamışlardı duyguları anında düğmeye basılarak yok bu adamın doğum yeri, yok bu adamın inancı, yok bu adamın özel yaşamı her şeyi sıraladılar ama siyasi duruşuna bir şey bulamadılar, dürüstlüğüne tek söz söyleyemediler. önceden sergilenen her şey bir kez daha yaşanacak anlaşılır olmayan çeşitli iftiralar, haksızlıklar. Bütün bunların karşısında  umarım halkın da desteğiyle sapasağlam durur Kılıçdaroğlu.Televizyonda izlediğim çeşitli görüntüler, fotoğraflar , il başkanı ve adayın görüntüsü bir ekip çalışmasını da yansıtıyordu.

             Mutlu oldum.

              Kendi yaşadığım kentten beklediğim de ayni tablo. Ben bir partili değilim ancak uyum içinde çalışan bir aday ve örgüt yönetiminin görüntüsü, dahi önem arz ediyor.

            Artık Ankara"lı Ankara"yı sarıp sarmalayan, nefessiz bırakan o suratı bir kez daha, bir saat daha görmek istemiyor benim değişim istemim de bu duygunun  somuta dönüşmesidir. İstanbul büyük bir kent, İstanbul nüfus olarak Avrupa ülkesi ancak eğitim ve karmaşa olarak da en zor olan kent. Ve İstanbul"u bekleyen çok büyük bir tehlike karşıda duruyor çaresiz ve adeta “ kadere terk edilmiş” duruyor bu büyük faciayı adeta bekliyor.

Türkiye ekonomisini tüketen mutlu azınlıkta İstanbul"da, kültürel, inançsal,cinsel, ırksal haksızlığa uğrayan en büyük kesimde İstanbul"da böyle bir sorumluluk, böyle bir buluşma bekliyor Kılıçdaroğlu"yla İstanbul"u.

            Adeta görevli hissettim Kılıçdaroğlu"na sahiplenmeyi.

Eziyet çekmiş kentin çocuğu Kemal Kılıçdaroğlu"na sahip çıkma hem bir biçimiyle tüm bu haksızlıkları barındıran yerleşik düzene olan itirazımı hem de gerçekten güvendiğim için içimdeki bebeği su yüzüne çıkarttığını söylemeden edemeyeceğim.

         Gelelim 16 yıl önce esen soğuk hava ve yağmurun 24 Ocak 2009 yılına yansımasına.

Pir Sultan Abdal Vakıf Kadın Komisyonu olarak hep birlikte 13:00"te başlayacak törene katılmak üzere saat 12:00 de Uğur Mumcu sokakta beklemeye başladık. Anma töreninin 13:00 başlayacağını biliyor ancak o saatte gerçekleşeceğine de inanmıyorduk. Cumartesi  gününe yansıması katılımı yükseltir diye düşündük umduğumuz gibi değildi katılım. Bizler her sene bazı önemli eksiklikleri görüyor “ seneye gelmeyeceğiz” diyor ancak yine hiç düşünmeden geliyoruz, bizler gibi gelenlerin sayısını yüzlerindeki hüzünden anlıyoruz. Ama bir fırtına gibi esen siyasetçi gruplar var ki onları hepinizin görmesini isterim. İnanılmaz bir manzara, uzaylı desem “ onlara” haksızlık mı yaparım bilemiyorum. Öyle bir havaları var ki adeta hiç tanımadığımız bir soyluluk edasıyla, lort mu desem? Şövalye mi desem karar veremiyorum. Hepte bu kesim gecikmeli olarak katılır böylesine günlere ve bütün kafalar döner o yöne dönen kafalarla göz göze gelemediğinden mi yoksa taşımış olduğu titrileri nedeniylemi bedava olan selamı bile insanlara çok görüp en öne geçerler ve oralarda da çok duramazlar vazife bitmiştir giderken “ yoğun çalışmalarım nedeniyle ayrılmak zorundayım” denilir. Neyse bu fasıl onların sorunları.

            Beni yabancılaştırdılar mı Uğur Mumcu sokağına yoksa yapılan programın özensizliği, gelen protokolün verdiği itici havamıydı bunun nedeni. Uğur Mumcu"yu özensiz biçimde anma; çocuk korosu elbette güzel geleceğimiz olan çocukların böylesine özel bir günde gelen kitleye seslenişi ama ne ile sesleneceğini kim seçti ise onun çok başarısız olduğunu söylemek zorundayım. Kaşık havasımı, kaşık oyunumu bilemediğim bir türkü ile açılış. Bu türkü belki Sevgili Mumcu tarafından sevilen bir türkü, sevilen bir oyun havası olabilir ancak o belirtilmeyince ne olduğumuzu anlamadık ve devam etti anlaşılmazlıklar.

               Bizleri bir araya getiren elbette bir örgütlenme değildi Uğur Mumcu"nun faili meçhul olan bir cinayetin kurbanı olması, laiklik ve özgürlük sevdasıydı oraya geliş nedenimiz, örgütler bir araya gelerek bir program çıkarmışlardı ortaya onun uygulayıcılarından bir kişi çıkıp ta katılımcıları selamlamadı bile ve devam tamda katılımcılar dağılmaya başlayınca saygı duruşu açıklaması. En az 30 yıldır bu tür organizasyonlara öncülük eden kişi olarak bir bilinmez ve anlaşılamazla Sevgili Uğur Mumcu"yu ne yazık ki yalnızlığa terk ederek ayrıldık o sokaktan. Anma toplantısına birlikte katılan arkadaşlarımın bir kısmı evlerinde hasta yakınlarını, bir kısmı baktıkları torunlarını, bir kısmı kaynatmaya başladıkları aşurelerini bırakıp koşarak gelmişlerdi Uğur Mumcu sokağına elbette yine geleceğiz ve gelmeye devam edeceğiz. Ancak bu organizasyonu yapanlardan ve Sevgili Mumcu"nun yakınlarından beklediğimiz hassasiyetlerimiz olduğunu sizlerle paylaşmak istedim. İnanarak gelmek

            Hasretimizde birbiriyle kaynaşmış bir toplum; acıyı ortak yaşayan, mutluluğu ortak yaşayan bir toplum özlemi değil mi?

            Anımsamadan geçebilirmiyim  Nazım ve Şeyh Bedrettin"i

“ Hep bir ağızdan türkü söyleyip,

  hep beraber sulardan çekmek ağı,

  demiri oya gibi işleyip hep beraber,

  hep beraber sürebilmek toprağı,

ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,

yarin yanağından gayri her yerde, her şeyde

hep beraber diyebilmek.”

İşte haftanın yaşanmışlarından iki farklı kesit gibi görünse de tamda iç içe iki konu toplumla kaynaşamayan siyasetçiler, aydınlar, toplumun ısrarla özen gösterdiği ancak sıcak bir tebessümü bile çok gören ünlüler. Tunceli.Nazimiye doğumlu Kemal Kılıçdaroğlu bana üşüdüğüm bu günlerde sıcak ve ferahlatan bir rüzgar gibi yansıdı. Ayni rüzgarı bilinmezlikler ortadan kalkınca ve Ankara fotoğrafı umutlarımız kırılmadan tamamlanırsa Ankara"da da yakalamayı umut ediyorum, düşünüyorum ve sonuç alabilmek çok uzak gözükmüyor. Ancak bir fırtına, bir gülüş, sıcak bir tebessüm ve birde ayağa kalkışa karar vermek.

.      Herkese bir silkiniş bir diriliş dilerim.

28.01.2009 Emel Sungur 

 ANKARA