PARASIZLIK ZORDUR, ÖZEL GÜNLERDE DAHA DA ZOR

Emel SUNGUR

Emel Sungur 

        Bayram geldi.

        Bayramın evlere yansıması olan özel bayram temizliği, (dip, köşe denir.)temizlik, şeker alımı, tatlı yapımı, bazıları içinse kurban kesimi nedeniyle (alabiliyorsanız) geldiği anlaşılıyor. Bu yansıma dıştan çok fazla fark edilen şeyler olmasa dahi en azından temizlikteki titizlik biraz daha özenli olduğu anlaşılıyor.

         Kapının dışında ise hareket var mı bayram geldi mi bir ona bakalım; çocukluk yıllarımın en güzel anısı olan bayramda yeni giysiler giyme bu gün yaşama ne denli yansıyacak onu göreceğiz. Zaman zaman uğradığım, fiyatının uygun olması nedeniyle tercih ettiğim Kızılay"daki kuaförüm “ bu yıl çocuklara yeni hiçbir şey alamadım” dedi. Tabi bu  “hiçbir şey” kelimesi beni fena hırpaladı. Bu iş yerinde çalışan diğer evli olan çocuklarda vardı bu kuaförde ve bunu söyleyen küçük çaplıda olsa işletmenin sahibiydi. İşim bitip dışarı çıktıktan sonra epeyce kendimle dünü, bugünü düşündüm. Ve kendimi sadece çocuk çorabı ve mendil satan bir mağazanın içinde buldum, çalışanlarda hesaplayarak tahmini bir sayıya ulaşıp çocukluğumuzun geleneksel hediyesi olan çorap ve mendilleri paket ettirdim ve doğruca geri tornistan yaparak ayni kuaförde soluğu aldım. Biraz şaşırdılar uzun yıllardır unutulan bu manzara onları da mutlu etti.( Laf aramız da aldıklarım o kadar da sıradan değildi elbette kızlara kurdeleli, ufak boncuklu, erkeklerinki de otomobil yarışlı falan çoraplar ve bizlere verilen kareli mendiller yerine, renk renk çizgi film kahramanlarından oluşan mendillerdi.)

       Her zaman aklımdadır veya gözümün önündedir ailelerin böylesi özel günlerde  ekonomik koşullarının çocuklara yansıması.

       Bu fotoğrafta hep asılı durur gözümün önünde.       

        En zoru da budur her halde.

       Yine bu günler beni çocukluk ortamına taşır; bundan tam 46 sene önceki bir anı ancak bende çocukluğumun özel anılarından biri olsa gerek her bayram da bir kez daha anımsadığım bir anı;

       Annem Defterdarlıkta çalışıyordu, bayramdan önce maaşlar alınmıştı ve gün arife günüydü. O zamanların en özel ve sayılı çarşılarından biri olan  Anafartalar Çarşısı""na yakın olan Defterdarlıktan çıkarak bizlerle ufak-tefek alış veriş yapıp evin yolunu tutacaktık. O gün işe giderken bizimde elimizden tutup işe götürmüştü. Bizlere yeni giysiler alınacaktı ya giysilerin seçiminde bizim de katkımız olmasını istemişti. Önce Ulus Haline uğrayıp yemeklik birkaç parça şey aldık daha sonra çarşının yolunu tuttuk. Her zaman gücünün yettiğince bizleri iyi giydirmeye çalışan anam bizleri adını yanlış anımsamıyorsam “ Santral Mağazası"na” soktu. Alınacak kıyafetler, çorap ve ayakkabı dahil seçildi. Annem ödeme yapmak için çantaya el attığın da cüzdanın yerinde yeller esiyordu. O anı hiç hatırlamak istemem. Bütün bir aylık maaşına mı yanarsın, alınan cicilerin bırakılacağını mı düşünürsün. Hüznü ve paniği siz düşünün.

         Annemin ağladığı günler ölümler ve çok acı çektiği dışında sayılıdır. Aslında öylesine duygu yüklü, yumuşak olmasına rağmen öyle gözükmesi gerektiğine inanmış ( bu da çok doğru karar ) öyle de olmaya çalışmıştı. Benim özel olarak yalnız kaldığımızda yaşadığım annemin göz yaşlarını , daha sonra ki yıllarda da herkesin ortak olduğu , gördüğü göz yaşlarını orada  gördüm. Annem ağlıyordu. Ellerinin arasına  başını alıp ağladığını bu gün gibi hatırlıyorum. Bütün maaş gitmişti ve isyan ederken de “yetimlerin ekmeğine göz koyanlar bu paranın bereketini göremez” diyordu..

        Bu sözlerin yansımasını ne yazık ki yaşamım boyunca görmeyi beklediğim, doğruluğuna inanmak istediğim sözlerdi, hakikaten onlara bu paranın yaramaması gerekirdi. Annem çalışıyordu, konuşuyordu, okuyordu, herkese yardımcı oluyordu ve bizleri kimsenin yanında küçük düşürmeden, eksik bırakmadan Ankara gibi bir kentte okutuyor, büyütüyordu. Eğer helallik diye bir şeyden söz edilecekse bundan helal ne olabilirdi. Yaşamda sevgisinin bedelini de her biçimiyle ödemişti ayni zamanda. Ama bu helal işini ben o zamanda anlamamıştım halada anlamadım. Hele bu dünyanın yaşattıklarına seyirci kaldıkça hiç anlamayacağım.Bu güne değin  pek rastlayamadığım kaldı ki yetiminde, yoksulunda, öksüzün de haklarının afiyetle yenilip bitirildiğine çooooook rastladım.Annem o zaman ki koşullarda bırakmış olduğu sağlam, güvenilirlik ve o çevrede tanılıyor olması nedeniyle bizim için seçilen giysileri bir kısmını alıp, deftere yazdırdı ve daha sonraki günlerde acil olarak bu para bir yerden borç alınarak ödendi.O günden sonra annem ( o zaman çantaların tabanına karton kullanılırdı sert dursun diye ) kağıt paralarını hep kartonun altına sıkıştırdı, ne kadarda çok kağıt parası olmuştu bu koşullarda anlayın!

       Ertesi sabah yani bayram sabahı yatağımızın yanı başında bulunan sandalyede üzerinde kirazı olan siyah rugan ayakkabım ve fırfırlı, dantelli beyaz kısa çorabım adeta bana gülen yüzle bakıyordu.

        Bu anı kimileri için hüzünlü, kimileri içinse kendilerinin yaşamış olduğu böylesine anıları anımsatmak için önemli ama bu gün biliyorum ki binlerce çocuk bayramı hiç yaşayamadı, yaşamadı, bayramı görmedi, adeta bayramın ne olduğunu dahi bilmiyor. Bir kısım çocukta ne yazık ki hep bayram halini yaşadığı için bayramın ne olduğunun farkında değil. Asıl olan yaşam da her ikisinin de farkında olup her ikisinin de acısını, tatlısını yaşamak.ama böylesine acımasızca ve böylesine derin değil.

       Hep yoksulluk içinde yaşamak  insanın dünyayla bağını ne yazık ki kısaltıyor, kini körüklüyor. Aslında zaman zaman isyanı anımsatsa ve itirazı geliştirse bizleri itaatkarlıktan ve şükürcülükten kurtarsa çokta iyi olur.

Hesap sormayı ve hesap vermeyi öğretir bize.

      Her şeyin fazlasına olabildiğince sahip olmak. Nedenli sevimsiz bir duygu, nedenli emeksiz bir dünya, nedenli monoton bir yaşam , sonu asla mutlu olamama, yaşamın zevksizleşmesi ve sonu bekleme.

Elbette toprakları üzerinde yaşadığımız  nüfusu bu denli fazla olan, yerel kaynakları tüketilen, çevresi her gün yok edilen, yakılan bu dünya da farklılıklar hep yaşanacak. Ancak bu farklılıklar arası uçurum nedenli azaltılır ve insanların yaşam koşullarını birbirine yaklaştırılırsa o zaman gülen suratların artacağını unutmamak lazım.

        DÜNYADA MİLYARLAR AĞLARKEN ONBİNLERİN GÜLMESİ MÜMKÜN OLMADIĞI GİBİ,

        DÜNYADA HER GÜN AÇLIKTAN ONBİNLERCE KİŞİ ÖLÜRKEN İÇTEN GÜLMEK MÜMKÜNMÜ?

         ACININ BU KADAR YOĞUN YAŞANDIĞI ÜLKEMİZDE BAYRAM YAŞAMAK BU KADAR KOLAYMI?

          Bu yazımı evlerindeki bebelerine yeni giysiler daha açıkçası BAYRAMLIK ALAMAMIŞLARA yolluyorum. Genel olarak doymadan masadan kalkma, gözünün ve gönlünün vitrinlerde, televizyon ekranlarında kalması yaşam olmuş.

AMA BİR GÜNDEMİ BAYRAM YAŞATILMAZ? YAŞANMAZ? ÜZÜLMEYİN DEMİYECEĞİM ;

HEP BİRLİKTE ÜZÜLELİM DİYORUM VE “ÇOCUKLARIN BAYRAMLIKLARININ OLDUĞU GÜN BAYRAMDIR BENİM İÇİN” diyerek sözlerimi bitiriyorum. O5.Aralık.2008 Ankara

Emel Sungur

sunguruzman@hotmail.com