SEBEPSİZ SEVMELER YORGUNU

Gökhan AKÇİÇEK

SEBEPSİZ SEVMELER YORGUNU:                     

 İrfan Yıldız  

“ağaçlarda sakladığım gazel yaprağım

geri dönmeyeceğini bilerek, bekleyen avcılarım

yamalık bağlayın yokluğumun burçlarına” 

Bir şairin bütün şiirlerini bir arada sunacağı “toplu şiirler” kitabı için ne güzel bir isim :”Rüzgârlı Hayat”

Umarım sevgili İrfan Yıldız bu önerimi dikkate alır. Almasa da hoş, onun yakıştıracağı isim de kabulüm.  Hani, Cahit Sıtkı Tarancı"nın, “her mihnet kabulüm/yeter ki gün eksilmesin penceremden”  dediği gibi. Çünkü, İrfan"ın yazdığı her dize adeta yapışıp kalıyor dilimize. Onun şiirlerinde, uzağımıza düşen nesneler davetsiz bir misafir gibi konuk oluyor hanemize, taşramıza… 

“Rüzgâr” Türkçe de benim de en sevdiğim ve oldukça da sık kullandığım bir kelime. Bazı kelimeler yazarının parmak izi gibidir. O vakte kadar sıradan bir mana içerirken, yazarın elinden tutmasıyla yeni ve ışıl ışıl bir hüviyete bürünürler. Yazar ya da şair, benliğinden süzdüğü aurayı zerk etmiştir o kelimeye. Belki de, ansızın bastıran bir yağmurun en yakın saçak altına sığınanlara paylaştırdığı kadere ram olmuşlardır. Kim bilir, bazı şiirler şairini bekler de, bazı kelimeler beklemez mi? “Rüzgârın Fili Yakınımdır” bu nedenle mi İrfan"ın ilk şiir kitabının ismi oldu? Bilmiyorum. Ama, onun şiirini uzak ve tanıdık bir rüzgarın didik didik ettiği kesin. 

Samimiyet ve tevazu… Beni şaire ve şiirine ram eden en önemli eşiklerdir. Şiirimizde bu ayrılmaz birlikteliği taşıyanları daha çok sevdim nedense. Diğerlerinden imtiyazlı tuttum onları. Kütüphanemin ve yüreğim en değerli köşelerini onlara ayırdım. Eskilerden: Ziya Osman Saba, Cahit Külebi, İsmail Uyaroğlu, yenilerden: Sefa Kaplan, İsmail Karakurt, İbrahim Tenekeci ve irfan Yıldız.      

“Kır Kıyısında Erkete Acılar” İrfan Yıldız"ın 5.şiir kitabı, Uzaktan Dizeler"den çıktı. “Eğri Denizler /Mermer Avlular” ve  “Şapkasız İstanbul Destanı”nın künhüne tam varamamıştık ki,  “Kır Kıyısında Erteke Acılar” karşıladı bizi. Olsun, ne diyelim, sefa geldi hoş geldi.              

Alışkanlıklarımızı zaaflarımız sayabilir miyiz? Yoksa bizi diğerlerinden ayıran belirginliklerimiz yansımaları der geçer miyiz? Adına ne dersek diyelim, yaşama tutunma nedenlerimiz farklı farklı da olsa, bir sevginin varlığına muzdaripiz. Sebepsiz sevmeleri ömrümüze ekleyen rastlantılara minnet duymuşumdur hep. Yalnız olmadığımı, sesimin en ulaşılmaz vadilerde ben duymasam da yankılanacağını biliyorum.   

İrfan Yıldız"ı da sebepsiz sevmeler yorgunu olarak gördüm, öyle sevdim. 8-10 yıldır tanışık olmamızla hiç ünsiyeti yok bu bağın. Tanımasam da severdim İrfan"ı. Eskilerin, şimdilerde unutulmaya yüz tutan bir tabiri vardı :”sireti, suretiden bellidir” diye. İrfan da öyle. Safi yürek, som sükût… 
 

İrfan"ın şiiri, rüzgârlı bir hayatın temize çekilmiş önsözü. İmgesi gövdesinden neşet eden şiir. Anlamı derinleştirerek ilerliyor. Şairlik denilen o büyük payeyi vatandaş olmanın hazzına tercih eden soylu bir göçebe. Kıyısından köşesinden tutunduğumuz taşrayı yurt edinen bir ozan. 90"lı yılların şiirinde öznenin sıradanlığını imleyen Yıldız, bu yönüyle değerlendirilmeyi, ayırt edilmeyi fazlasıyla hak ediyor.    

”şimdi gecikerek yazılsam anı defterine

çok eskiden kalmış bir dize gibi

düşersem, ağacını özleyen yaprak gibi

yolda yakalar beni kar-beyaz tipi…” 
 

GÖKHAN AKÇİÇEK                                                                                     Yeryüzü Günlüğü                                                 khanakcicek@hotmail.com