“ USULCA GİT, GÜZELİM MEHTAP,

Gürsel YILDIRIM

     “ USULCA GİT, GÜZELİM MEHTAP, USULCA GİT” 

             Bir Afganistan şarkısı bu.

             Bunca haber izlemiş, yazı okumuştum. Afganistan"ı anlamaya çalışmıştım. Vardığım kanı doğruydu ama Khaled Hosseını"nın Uçurtma Avcısı"nı okuyunca bildiklerimin çok az olduğunu öğrendim.

             Yüreğim acıyla doldu.

             Mustafa Kemal"e bir kez daha teşekkür ettim.

             Önce Sovyetler işgali vardı. Pek aldırmamış, hatta biraz da sevinmiştim. Ülkenin toprak-ağa-din-aşiret yapısını değiştirebileceklerini ummuştum. Çünkü bizim Kuruluş dönemimize rastlayan günlerde onlar da yeni bir oluşum, değişme içindeydiler. Ama başaramamışlardı. Dinsel bir başkaldırı, giderek Taliban bir yönetim kapladı ülkeyi. Kaos başlamıştı. İran"a,Pakistan"a kaçanlar,ABD"ye sığınanlar,oradan oraya sürüklenenler ve acılar,acılar …

             Hangi sığındığınız toprak, vatan kadar güzel olabilir.

             Sonra ABD müdahalesi. Talibanla mücadele ! ..

             İkiz Kuleler"in yıkılması.Yeniden bombalar,bombalar; ölümler.

             Uçurtma Avcısı"nı okuyunca içim acıdı.Yüreğim yandı.

             Kitaptan küçük bir alıntı yazacağım. Sonra size soracağım. “Neden türbanı istemediğimi” , anlayacaksınız beni herhalde…

            “…

              Omuzlarına Kalaşnikoflar asmış iki Talib,birinci pikaptaki gözü bağlı adamı indirdi, iki kişi de burkalı kadını.Kadının dizlerinin bağı çözüldü,yere yığıldı.Askerler onu tutup kaldırdılar, ama o bir kez daha yığılıp kaldı. İki Talib yardıma koştu, hep birlikte kadını ite kaka,göğüs derinliğindeki çukura soktular.Gözü bağlı adamsa hiç direnmedi,ikinci çukura uysalca giriverdi.Suçlanan çiftin yalnızca başları görünüyordu artık.

              Kale direklerinin yanında duran gri cüppeli,tıknaz, ak sakallı bir din adamı elindeki mikrofonu ağzına götürdü,boğazını temizledi.Arkasında, çukurdaki kadın halâ tiz çığlıklar atıyordu. Adam Kuran"dan bir sure okudu;genizden gelen sesi,stadyuma ansızın çöken sessizlikte dalgalanıyordu.

              Dua bitince, imam yine genzini temizledi. “Kardeşlerim” diye haykırdı Farsça; sesi stadyumda bir top gibi gürledi.”Bu gün burada şeriatı yerine getirmek için toplandık. Adaleti yerine getirmek için! Buradayız, çünkü Allah"ın buyruğu ve Hazreti Muhammet"in kavli, şükürler olsun ki sevgili yurdumuza, Afganistan"ımıza egemen olmuştur. Allah"ın sözüne kulak veriyor ve boyun eğiyoruz, çünkü bizler onun yüceliği karşısında güçsüz,zavallı yaratıklardan başka bir şey değiliz. Allah ne diyor peki? Size soruyorum! Allah ne diyor ? Allah, günah işleyen herkesin, günahına uygun şekilde cezalandırılmasını söylüyor. Bunlar benim sözlerim değil, kardeşlerimin sözleri de değil. Bunlar Allah"ın sözleri!”

              Boş elini gökyüzüne doğru salladı.Başım zonkluyor,güneş tapemi alev alev yakıyordu.

              “Her günahkar,günahı ölçüsünde cezalandırılacaktır!” diye yineledi imam mikrofona;her sözcüğü tek tek dramatik bir şekilde vurgulayarak.”Şimdi soruyorum,kardeşlerim;zina işleyenlere hangi ceza yaraşır ? Evliliğin kutsallığını hiçe sayanları neyle cezalandıracağız ? Allah"ın yüzüne tükürenlere hangi ceza layıktır? TAŞLARI ONLARA GERİ FIRLATARAK!”

                Mikrofonu kapadı.tribünlerde boğuk bir mırıltı dolaştı.

                Ferit başını salladı,fısıldadı:” Bunlar da kendine Müslüman diyor.”

                Sonra,pikaptan uzun boylu,geniş omuzlu bir adam indi… Siyah gözlüklü, uzun boylu Talib, üçüncü pikaptan indirilen taş yığınının yanına gitti.İrice bir taş aldı,kalabalığa gösterdi…

            yildirim.gursel@gmail.com