Büyüyen Evler

Hacer Buyruk

Büyüyen Evler

 

Evimde: Aynam pullu balık; yüzüm içinden güler gözlerime. Bütün olasılıkları hiçe indirgedin çocuk; bak nasıl gümüşten balığın içinde gözlerin gözlerime karışıyor, eflatun menekşeye, menekşe pencereye; pencereler nereye bakar evlat, menekşeler nereye?


Tarlalar geçiyor pencerelerden, kıyıları denizlerin, kendileri denizlerin; ellerimi uzatamıyorum, dirseklerimi belki, dizlerimi evet kesin; asla ayak basmıyorum; Leyla’sı ben değilim bu çölün; şimdi uzaklarda kalan bir günün, dışarı sevmez olduğu halde, terasta unutulan kederiyim gülün.


Adamın gözleri yağmur düşündüğüm; sesi eski çarşı yeri; oynanmış oyuncaklar hüznü, yürümüş ayakkabılar var tınılarında, dokunmak istesem sisten ibaret siluettir; çünkü o adamın sesi güzeldir ve benim omuzlarım o adamın sesinde…


Evinde: Tutulmadan biz bu meltem sağanağına önce kasabalarda yaşıyorduk: içine kapalı, kirli, hazin; neyi söylesek biraz eksik kalıyordu; yemekte ve denizde tuz (sahi bu evlerin denizi yok; ama evlerimiz okyanus…), çayın ve odaların sıcaklığı, birimizin erkekliği, birimizin kadınlığı…


Evimde: Zaman ıslak saçlarını omuzlarına akıtsın, çarşılarda yalnızca saat satılsın, senden sonra yalan meşin kemerlerin güvenli sarılışı, nedir birimizde tükense ötemizde çoğalan…?


Evinde: Hadi alnındaki çizgiyi ver öyleyse; sınırsızlık için sınır çizeceğim ondan. Sınırsızlık için sınır çizilmez, diyeceksin; öyleyse peki gömleğinden bir düğme ver; kapılar kapılar açılacak göreceksin.


Sana geldiğimdeki suskunluğum çantamın en küçük gözünde gezdirdiğim limandı, gözlerimde çoğalan uykusuzluğumsa senin limanına yanaşan…


Bir suçu işlediği zamanki kadar insan nerede kendisi olabilir? Öyleysi bir suçluyum kapına gelmiş, bir suç güzelliği mutfağında dolaşan.


Hacer Buyruk