AKP CHP VE BİR SADELEŞTİRME ÖNERİSİ
Uzun bir aradan sonra herkese merhaba diyorum.Tanıyan bilir: Yıllardır bu köşe de dahil olmak üzere emeğin haklı mücadelesini ve buna bağlı olarak gerçek solu anlatmaya ve sol siyaseti bir toplumsal mücadele projesi içerisinde yürütmeye çalışan sayısız neferlerden biriyim.
Bu köşede yazmayalı çok oldu.Fakat Türkiye siyaseti başta olmak üzere ülkemiz büyük değişimler yaşadı.Hukuktan,tarıma, silahlı kuvvetlerden yerel yönetimlere kadar başından beri devam eden dönüşüm programı çerçevesinde bir çok yeni gelişme yaşandı bu ayrılık süresince.Hepsini tek tek toparlayarak anlatmak şuan için pek mümkün değil.
Daha öncede yazmıştık.Türküye Cumhuriyeti bir proje olarak tasfiye edilmiştir diye.Hatta bu tartışmaların yaşandığı günlerde tehlikeye dikkat çekmiş,bizzat mücadele çağrısı yapmıştık.Fakat doğrularımız iktidarın yalanları ve her türden rüşvet yatırımlarının güçlü sesi altında işitilmedi.
Kopkoyu bir Amerikancılık ve akpcilik ülkenin her sathında bulunduğu yeri derinleştirmiş durumda.Bu saptamayı 29 mart yerel seçimlerinden sonra yapmıştık.Chp’nin alacağı belediyelerle tehlikeyi atlatamayacağımızı, buna bel bağlamamak gerektiğini söyledik.Bu son dendi,Akp’yi durduralım da ne olursa olsun dendi,dendi,dendi….
Son seçimler yine bu denklemlerin kurulduğu bir sürece tanık oldu.Ve belki de Türkiye tarihinin en vasat seçimini geçirdik.Sonuç olarak bu kadar yazılan,çizilene ve Akp’nin Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en emek ve halk düşmanı,darbeci partisi olmasına rağmen ülkede yaşanan hiçbir siyasal kriz başlığından yıpranmadan çıktığına şahit olduk.
Akp’yi bir sosyolojik olgu olarak incelemeye gerek var mı bilmiyorum ama biraz siyaset bilgisine sahip ve sınıf perspektifinden bakan biri için Akp bir “cocacola” formülü değildir.İsteyen Akp için sosyolojik bir nedensellikler silsilesi oluşturabilir, yanlış olmayacaktır ama yanlış vargılara ulaşması sınıf perspektifinden bakmıyorsa kaçınılmazdır.Akp’nin bir ABD projesi olarak Türkiye Cumhuriyetinin geleneksel çelişkileri ile ABD’nin yeni dünya vizyonuna uygun her türden ideolojinin liberalize edilerek ve bunların entegrasyonundan oluşan küresel bir model olduğunu defalarca yazdık.Bu partiyle klasik anlamda başta Chp olmak üzere hiçbir burjuva muhalefet partisinin baş edemeyeceğini ve sonuçta hepsinin birer Akp rol modeline evrileceğini de söylemiştik.Sanırım pek gerçekçi bulunmamıştı.Yada Türkiye’de bu tarihsel mücadeleyi verecek yegane gücün komünistler olması sempati duyanlar için reel olmaktan uzak,anti-pati duyanlar içinse katlanabilir ve tercih edilebilir olmaktan uzaktı.
Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyetinin tasfiyesinin tarihsel olarak komünistlerin bir sosyal ve siyasal güç olarak zayıf olduğu bir anda gerçekleşiyor olması verili tablonun asıl sebebidir. Fakat tablonun bu hali sosyalizm mücadelesini kesecek nedensellikleri barındırma olasılığının yüksekliği gibi aksine sosyalist bir kalkışın devinimini yaratacak zemini oluşturması da ilki kadar yüksektir.
Chp ile olmazdı olmadı.Chp tarihsel olarak solun güçlü olduğu dönemde devlet eliyle sosyal demokratlaştırılan bir sermaye partisidir.Bunu asla unutmamak gerekiyor.Chp’nin soldan yana söylemlerinin aslında gerçek bir sol partinin ve siyasetin güçlü ve iktidara alternatif olduğu dönemlerde biçimlendirildiğini de unutulmamalıların yanına koymak gerekiyor.Çokça yazdığım halde tekrar söylüyorum Chp devrimci solun önünü kesen ve bunu misyon edinen bir partidir.
Yukarıda ki bu iki noktayı anlamak aslında meselenin özünü oluşturan temel kriterlerdir.Şimdi bu noktadan konuşmaya daha rahat devam edebiliriz.
Türkiye Cumhuriyeti tarihsel olarak ileri ve devrimci bir adımdı.Fakat onun sahip olduğu burjuva karakteri ve Türkiye’nin geçmişten gelen bir çok açmazı cumhuriyet projesiyle çözülememiştir.Örneğin cumhuriyetin burjuva karakteri emek sorunlarının çetrefilleşmesini,ABD ve AB bağımlılığını engellemediği gibi nedeni olmuştur.Emperyalizme bağımlılığın bir sonucu olarak Cumhuriyetin ileri ve devrimci kazanımları süreç içerisinde kemirilmiştir.Kürt sorunu çözülememiş,toprak reformu yapılamamıştır.Türkiye’nin geçmişinden gelen her türden etnik,dini ve kültürel sorunları iktidar sahibi burjuva sınıfının kar ve anti-komünist histerisi nedeniyle kangren hale getirilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti 1999’a gelindiğinde siyasal ve ekonomik açıdan krize girerken sistem kilitlenmiştir. Bu bir yandan devrimci bir kalkışmanın aslında nesnel zeminidir de.
Sistemin kilidini açmak ve oluşan devrimci zemini ortadan kaldırmak için AKP bir ABD projesi olarak öncesinden düşünülen bir modeldir.Akp’nin devletin geleneksel “kırmızı çizgilerine” ya da daha geniş bir ifadeyle sinir uçlarına yaptığı saldırı ve tasfiyelerini birde buradan görmek gerekiyor.Akp yaptığı tüm saldırı politikalarını oluştururken işte bu tarihsel arka plana dayanarak yapıyor.Ülkenin darbelerle olan geçmişi,katıksız kürt,alevi ve emek düşmanlığı,erken seçimlerle dolu istikrarsız tablosu hem Akp’nin meşruluk dayanağı hem de bu dinamikleri yanına çekmek için kullandığı başat argümanı olmuştur.
Buradan Akp’nin ülkenin bu yapısal sorunlarını çözdüğü ya da çözüme yönelik adım attığı filan düşünülmesin aksine Akp bu sendromları Türkiye Cumhuriyeti’nin tasfiyesine girilen evrenin yapı taşları haline getirirken birer kriz dinamiği haline gelmesine her ne kadar istemese de sebep olmuştur.Kısacası Akp ülkenin genetik kodlarını değiştirmiştir.
Türkiye genel siyasi tablosu bu duruma karşı birbirine eklemlenen iki eğilim üretmiştir:
Biri “ değişeceksek pazarlık yaparak değişelim” olarak daha çok ulusalcı kanatta cisimleşen biraz korumacı ve askerci eğilim öteki “zaten kötüydü daha ne kadar kötü olabilir bir de bunu deneyelim”ci liberal ve pasif eğilim.ilki zaten Akp’nin nerdeyse bitirdiği ve Ergenekon operasyonlarının odak noktalarından birini oluşturuyor.Diğeri ise aslında birazda ülkenin seçim tablosuna yansıyan halet-i ruhiyesinin bir görüntüsünü.Ana eğilim ise bilindiği üzere Akp’nin başını çektiği neo-liberal eğilimdir ki bu iki karşıt eğiliminin bir anlamda ekonomik özünü oluşturup,siyasal olarak ta onları tasallutu altına alarak ideolojik olarak çözülmelerini sağlamıştır.
Akp bu dönüşüm programından herhangi bir ciddi yara almadan seçimlere çıktığı için başarılıdır.Çünkü açıkçası Akp’nin karizmasını Tekel işçilerinden başka hiçbir dinamik ciddi olarak çizmemiştir.Fakat solun verili güçsüzlüğü ve buna bağlı sınıfın birleşik gücünün tecrit noktasında dağılmış olması bu çiziğin büyümesine engel olmuştur.Kaldı ki Türkiye en Akp karşıtı tepkilerin yükseldiği, Akp’nin gerçekten çaresiz ve gayri-meşru kaldığı dönem, gerginliğinin başbakanın yüzüne yansıdığı Tekel eylemleri dönemidir.
Bir önemli parametre ise Türkiye piyasalarında bulunan ABD ve AB kaynaklı dövizlerdir.
Akp işçi sınıfını derinden etkileyen küresel krizi yönetmeyi öyle ya da böyle becerebilmiştir.Hele devrimci bir odağın olmadığı böyle bir muhalefet ortamında hiçbir başlıkta zorlanmıyor olsa gerektir.
Krizin ülkede hiçbir zaman olmadığı kadar işçi sınıfını vurduğu ve binlerce işçinin işten çıkarıldığı çok açık olmasına rağmen;ülke ekonomisi hiçbir zaman olmadığı kadar emperyalizme teslim edilmiş,ülke kaynakları suları dahil yabancı sermayeye peşkeş çekilmiş,özelleştirilmemiş bir tek kurum bırakılmamış,çalışma saatleri uzatılmış,esnek üretim,performansa göre ücretlendirme gibi kimi kavramlar çalışma hayatına sokulmuş, emekçilerin daha ucuza ve daha çok çalışmasına neden olmuş,eğitim ve sağlık dönüştürülerek aşamalandırılıp lüks haline getirilmiş,sosyal güvenlik tasfiye edilmiş,ülkede işsizlik 23 milyonun üzerine çıkmış,ülke Ergenekon operasyonlarıyla korku ve istihbarat ağına sarılarak kamuoyu sindirilmiş,ülke silahlı kuvvetleri emperyalist operasyonlara ortak edilmiş ve ülkenin her tarafı birer cemaat cenneti haline getirilmişken Akp’nin bu kapsamlı dönüşüm sürecinden yara almadan çıkması ülkede ki reel muhalefetin bu duruma ortak olduğunu gösteriyor olsa gerektir.
İkinci bir Ecevit vakıası olarak yaratılan Kılıçdaroğlu ilizyonu sanırım seçim sonrasında dağılmıştır. “sol” bir rüzgarla gündeme gelerek Akp’den sinmiş kesimlerin umutlarını yeşertmiş olan kılıçdaroğlu konusunda yine çokça uyarılarda bulunmuş ve sol siyaseti ne kılıçdarolu’nun ne de Chp’nin yapamayacağını ve ikisine de bu işin büyük geleceğini,her ne olursa olsun Akp’nin böyle gerilemeyeceğini çokça söyledik.Dediklerimiz kabul gördüğü halde dostlarımızın ve Akp karşıtlarının büyük çoğunluğu milletvekili ve anayasa aritmetikleri yaptığı için komünistlerin oyları düşerken ikinci bir Ecevit vakıasına uygun olarak solun siyasal ve toplumsal etkisinin arttırılmasının ve bu ülkede emekçi halkın cesaretini artıracak enerjinin Chp eliyle önüne geçilmiş olması sağlanmış oldu.
Bunu bir kenara bırakarak umutlanılan Chp’nin ne yaptığına bir bakalım.Açıkçası laf dalaşından başka siyasal olarak hiçbir şey ortaya konulmadı.Ne Akp’nin Amerikancılığı ne emek düşmanlığı,ne özelleştirmeciliği konu bile edilmedi.Sadece Erdoğan’ın şahsında somutlanan bir laf düellosu.
Herkes kendisinin soyut bir şekilde ne kadar demokratik olduğunu ispatlama yarışına girdi.Ve Türkiye’nin işleyiş mekanizmalarının bağlamından koparılmış bir projecilik yarışı.
Herkesi sigortalamak,işsizlik maaşı vermek gibi,kamuoyunca da çok güvenilmeyen ve Chp’lilerin bile algılamak ve algılatmakta zorluk çektiği projeler.Hele seçime birkaç gün kala Kılıçdaroğlu’nun “Erdoğan’ın rüyasına girdiği” söylemi tam bir geyik muhabbetiydi.
Buradan ne sol çıkar ne emek çıkar ne laiklik çıkar ne de Akp düşer.Buradan hiçbir şey çıkamazdı ve çıkmadı.
Buradan üçüncü kez Akp çıktı.Açık konuşmak gerekirse seçim sonrasında Tkp’nin alacağı %1’lik oy bile ülkemiz halkı açısından bırakın çıkardığı bütün milletvekillerini Chp iktidarından bile daha değerliydi.
Kılıçdaroğlu’nun ilizyonu bozulurken,Erdoğan seçim sonrası parti binası önünde sahte demokrasi dağıtıyordu.Peki ya Akp mağdurları,bu ülkenin namuslu insanları,çalışan kesimleri…
Toplumun ne olacağı sorusu açıkçası gelecek dönemin mücadelesinin konusudur.Artık bir doğulu gelenek olarak “devletin içine girmek ve oradan müdahale etmek” mantığının sonuna gelinmiştir.Tehlikeleri erteleyerek,rahatını bozmadan,oy vererek bu ülkenin değişeceğini sanmak boş bir hayalden öteye gitmemektedir.Bütün kesimlerin sokağa ve alana inmesi ve siyasetin gerçek öznesi haline gelmesi gerekiyor.Türkiye ancak böyle değişebilir.Akp ancak böyle def edilebilir.Yukarıda andığım Tekel işçileri geçen yıl aslında bu işin böyle olacağını hepimize göstermişti.Şimdi onların bıraktığı yerden devam etmek gerekiyor.
Bunun için örgütlenmek,her alanda her sektörde örgütlü mücadeleyi büyütmek ve bunu bizzat emekçi kesimlerin yapması gerekiyor.Devrimci siyasi tarzımız gereği değil Türkiye’nin başka çıkış yolu olmadığı için söylüyorum.
Türkiye siyasi tablosu gerçekten umut vermeyecek kadar kötü görünüyor ama bu ilk bakışta görülendir..Yakından baktığımızda tablonun değişebilirliği gerçeğini de görüyoruz.
Öncelikle Akp’nin ülkede değiştirdiği genetik kodların Akp’ye karşı bir Frenkeştayn yaratması işten değil.Çünkü Türkiye gibi büyük bir ülkede her şeyin bu kadar sorunsuz gitmesi ve gideceğinin sanılması bir yanılsamadan ibarettir.İleride emek kesimlerinin ve artan Akp saldırılarıyla Akp pembe tablosunun değişeceği açıktır.Şimdilik seçimlerin rahatlığı devam edecektir ama işin öyle olmayacağı daha meclisin açılışında kendini hissettirdi bile.
Şimdilik beni asıl ilgilendiren nokta aslında Türkiye solunun tabanını oluşturan ve bu seçimde tamamen Chp’ye kapaklanmış: laik,demokrat,devrimci ve ilerici kitlelerin artık “bu kez de Chp ile olmadığından” alternatif arayışlara girecek olmalarıdır.Bahsettiğim kesimin nitel etkisi aslında Türkiye ölçeğine vurulduğunda oldukça etkilidir fakat yıllardır Chp bu etkiyi sömürmüştür.Bu etkinin çarpanı kuşkusuz Sosyalizm’dir.Bu kesimlerin sosyalizmle buluşması sağlanmalıdır ve bahsettiğimiz gerici tabloda bu oldukça olanaklı görünmektedir.
Bu yazıyı karışan kafalar için bir sadeleştirme yazısı olarak yazdım.En azından Akp ve Chp’yi sadeleştirmek gerekiyor ki buradan doğru dürüst bir yol haritası çıkartabilelim.
Son olarak Akp’nin Türkiye burjuva siyaseti açısından bir tek düzeleşme modeli olduğunu söylemeliyim.Çünkü Akp burjuva politikası açısından alanı oldukça daraltmış ve kapitalizme özgü türden gericiliği ve siyasal bağlamı kendi çekim alanında toplamıştır.Aynı zamanda burjuva siyasetini, klasik ve geleneksel devlet politik gelenek tarzının dışına çıkarmıştır.Bu bakımdan Akp hem daha farklı hem daha gerici bir parti olarak,diğer siyasal aktörleri kendisine benzeme eğilimi içerisine sokmuştur.
Kılıçdaroğlu Chp’si bir bakıma bu başkalaşıma yönelmiştir.Chp’nin yeni milletvekilleriyle kuracağı parlomento grubunun nasıl ve ne şekilde olacağı merak konusudur ve daha şimdiden yeni bir genel başkan ve yeni Chp modeli tartışılmaya başlanmıştır.Yeni Chp’nin bir Akp kopyası olacağını ve altı okun türbana gireceğini şimdiden söylemek hiç zor değil.
Bu Akpleşmenin Türkiye siyasal yaşamını bir tür başkanlık sistemi modelini doğurmaya gebe bırakacağı açıktır.Zaten Akp’nin kafasında Türkiye için düşünülen bir modeldir bu.Bakalım birlikte göreceğiz ama muhalefetteki partiler için deniz çoktan bitmiştir.
Şimdi aklımızı toplayalım,kafamızı sadeleştirelim.Kirli seçim ittifaklarına girmeyerek sosyalist solun saf ve duru alanını korumaya devam eden ve örgütlü gücünü büyüten bir TKP bu ülkede biricik seçenek olarak duruyor.
Sosyalizmi bu tabloda bir güç haline getirmek mümkün.Bütün iyi insanları ayağa kalkmaya çağırıyorum…