YASON KİLİSESİ İNCELEMELERİ

Hakan GAZİOĞLU

Ülkemizde kültür varlıklarını korumak başlı başına bir sorunken, bir kültür varlığını ticari ranttan bağımsız ayağa kaldırıp topluma kazandırmak neredeyse imkansızdır hele de imamların müze müdürlüğü yaptıkları bir ülkede. Bu anlamda kentimizin batısında bulunan Yasan Burnu üzerindeki kilise, karşılıksız yoğun emek mesailerinin sonucunda kentimize kazandırılmış bir kültür varlığımızdır. Belki bazı isimleri burada anmak gerekiyor örneğin Ordu’nun kültür savaşçısı Enis Ayar gibi…

 

Fakat eğri oturup doğru konuşmalıyız, Yason’a bakarken, doğrusuna doğru yanlışına yanlış diyebilmeliyiz. Bu kentin entelektüellerinin üzerinde “çok konuşup hiçbir şey yapmıyorlar” baskısı var, dediklerimiz “ben yaptım olducular” tarafından sıkça bu bir şey yapmazlık noktasında kuşatılıyor. Haklı olan eleştirilerin birçoğu buharlaştırılıyor.

 

Bu kentin bırakın kenti bu ülkenin yönetenleri neden hep hesap vermekten kaçarlar, hesap soranlara az sonra dağa çıkacak kişilermişçesine medya ve ideoloji linçine maruz bırakırlar. Yanlış anlaşılmasın bu yazdıklarımın Yason kilisesiyle bir ilgisi yok. Yason kilisesi bu cami hocası yöneticilere rağmen kazanılmıştır. Sözlerim genel bir tutuma ilişkin. Halkı da kendilerine benzettiler, artık insanlar bile eleştirilere sorgulamak üzerinden değil, “sen ne bok yaptın acaba” dar kafalılığıyla yaklaşıyor. Ülkemizde çok enteresan bir şekilde yapılan iş kutsayıcılığı var. Her yapılanı kutsuyor toplum. Akp’nin önemli dayanaklarından biriside bir bakıma bu muhafazakar kutsayıcılık. Dikkat ederseniz hep çalışıyor bulunuyorlar ülkenin altını oydukları halde. Sorgu yok, soranlar terörist, yahu faşizm başka nasıl olur!

 

Halbuki eleştiri bir toplumun en belirgin demokratik özelliklerinden biridir ve devlet yöneticilerinin demokrasiyi ne kadar sindirdiklerinin ölçütü bir bakıma eleştirel süreçlere katılım özellikleridir. Eleştiri aynı şekilde toplum içinde bir ölçüttür, toplum eleştiri yapabiliyorsa canlıdır. Kutsayarak elbette değil!

 

Neyse bunların Yasonla pek bir ilgisi yok, Yason’a gelirsek:

 

Domuzdan kıl koparılan bir yer olduğunu bilsem de Yason’u oldukça zayıf bulduğumu söylemeliyim. Kültürü sadece Akdeniz bölgesinin antik kentleri olarak model almış sentetik bir alandı Yason. Yapılan işe elbette saygımız var lakin girişte bulunan ve herhangi bir sistematiğe oturmamış taklit sütunlarla ve altın post mitosunu canlandıran gösterişsiz zayıf mitolojik alçı kabartmalarla bölgeye hiçte uymayan bir Helen kültürü sentetik olarak canlandırılmaya çalışılmış.

 

Bahsettiğimiz yer bir Roma ya da Yunan kenti değildir, Iason oraya çıkmış olsa bile orada bir yerleşim olduğu hiç belli değildir. Kime göre Yason Burnu antik bir kente girer gibi saçma sapan bir portikoya sahiptir!

 

Kilisenin yapıldığı dönemde Yason olasılıkla bir Rum balıkçı köyüdür. Kilisede muhtemelen bu balıkçı köyünün kendi olanaklarıyla yaptırdığı küçük bir kilisedir. Bu yüzden oldukça mütevazi bir yapıdır.

 

Kilisenin restorasyonunu çok başarılı bulmasam da beğendiğimi belirtmeliyim, özellikle çok alışkın olduğumuz betonarme restorasyonlardan farklı olarak burada yapının özgün harcına bağlı kalınarak kireç harcı kullanılmış ve duvar taşlarının seçiminde yapının aslına bağlı kalmak titizliği gösterilmiştir. Kilisenin kuzey cephesi büyük oranda aslını korurken güney duvarı ve diğer cepheleri özgün kalıntılara uyumludur. Asimetrik ve dokusal hatalar bence Türkiye şartlarında başarılı hatalardır. Taşıyıcı sütunların seçiminin ise yanlış olduğunu düşünüyorum. Ayrıca kilisenin şuan ki haliyle plan özellikleri açısından bir problematik taşıdığını düşünüyorum.

 

Kilise için üç nefli ve üç apsisli deniyor. Aslında kilise tek nefli, dışarıdan üç apsisli bir plana daha uygun düşüyor. Bu bakımdan iç mekanda ki 30cm’den fazla olmayan boşlukların nef olarak değerlendirilmesi ne kadar doğrudur tartışmalı. Yapının asıl planı böyle ise yan neflerin kullanıma yönelik olmaktan çok, bir bazilika şemasına uymaya çalışan sahte nefler olduğu düşünülebilir çünkü sadece çocukların saf tutabileceği bir genişliğe sahip bulunuyor. Ama yinede şekilsel olarak üç nefli ve üç apsisli bir bazilika şemasına oturuyor mu oturuyor.

 

Açıkçası kilisenin teknik özelliklerinin bir sanat tarihçisi tarafından değerlendirilmesi gerekiyor. Kullanılan taşların özelliklerinden üst örtüsüne kadar yapının özellikleri belirtilmeli ve bölgeye dair objektif bir tarih çalışmasıbaşlatılmalıdır. Bu açıdan kilise sanat tarihçilerine tez konusu olarak özendirilmelidir.

 

Kilisenin daha özgün duran kuzey duvarında yazılı taşlar bulunmaktadır. Bu taşlar genellikle beyaz renkli olup diğer taşlardan farklıdır. Bu yazılı taşlardan benim okuyabildiğim iki tanesinde Yunanca KATRANES ANASTASİOS” ve “ANTONİOS ZİKPAS” isimleri yazmaktadır. Bu isimler araştırılmalıdır özellikle bölgeye dair Osmanlı kayıtları incelendiğinde bu isimlere dair bazı bilgilerin bulunması Yason Kilisesinin bilinmeyen tarihine ilişkin bazı ip uçlarını yakalamamıza yardım edebilecektir.

 

Kiliseye dair olarak benim incelemelerime göre, yapının güney doğusunda bulunan harabe büyük olasılıkla vaftizhanedir. Hem su kuyusunun yanı başına yapılmış olması hem de harabenin güney duvarında bulunan giriş açıklığının sol üst kısmında bulunan bir kemere ait olan yastık taşının varlığı harabeyi geleneksel ev mimarisinin dışına çıkarmaktadır. Halbuki yapılan tüm çalışmalar kiliseye indirgenmiş olduğundan bu yapı es geçilmiş olup oldukça virane bir durumda bırakılmıştır. Bence özellikle bu harabede bir müddet kazı çalışması yapılmalıdır.

 

Yapı çevresinde yaptığım incelemelerde ise çok miktarda dağınık kiremit parçasına rastlansa da aralarından bazıları perdahlı ve boyalı kaplara ait seramik parçalarıdır. İstenirse bu alanda bir yüzey araştırmasının ardından bazı noktalarda kazılar yapılabilir ama buradan bir antik kent fışkırmayacağı kesindir. Bu anlamda Yason’u girişteki antik kent saplantısı özelliklerinden kurtarmak gerekmektedir. Benim görüşüme göre mitolojik olayın geçtiği bu yerde o tarihlerde yerleşim yoktur. Burası belki daha geç tarihlere doğru bir balıkçı köyü olarak kullanılagelmiştir. Genellikle erken dönem kiliselerinin yerlerinde çok tanrılı döneme ait tapınaklar bulunmaktadır, buranın İslamiyet öncesi dönemde altın post mitosuyla ne kadar ilgili olduğunu en azından ben bilmiyorum eğer bu olay bir kült halinde günümüze taşındıysa mitosun ilgili olduğu tanrıyla ilgili bir tapınak olması ihtimal dahilindedir. Kısacası kilisenin bulunduğu alan önceki döneme ait ip uçlarını muhtemelen toprak altında saklamaktadır.

 

Unutulmamalı ki kilise bir Osmanlı dönemi yapısıdır. Bu haliyle kilise zaten antik bir değer taşımaktan çok kültürel bir değere sahiptir. Antik kent saplantısı nedeniyle kilise ve mitosun birlikteliği ortaya oldukça gülünç bir melezlik çıkarmıştır. Bu melezlik daha bilimsel bir düzlemde kurulmalı ve Yason bir bütün olarak uygarlık tarihi içinde konunun uzmanlarınca anlamlandırılmalıdır. Böyle zorlama Helenistik modellemelerle değil…