SENE 1905, ORDU KASABASI

Hikmet PALA

SENE 1905, ORDU KASABASI"NDA BİR ÇARŞAMBA GÜNÜ

                                                                                     Hikmet PALA
Tarih 1905. Yer Ordu Çarşısı, Tahıl Pazarı civarı.

Delikkaya Köyünden Odabaşıoğlu Yusuf Ağa, Çarşamba günü kasabaya inmiş, atının nal sesleri diğer seslere karışıyor.

Yusuf Ağa, 1845 doğumlu, 60 yaşında var.Uzun Ömer Zade Abdullah Ağa"nın Manifatura dükkanından kumaş, Karakaş Biraderlerin Attariye dükkanından eve lazım olan ne varsa almış, koymuş atının heybesine.

Yoluna çıkıyoruz. “Selamün Aleyküm amca, Sen hiç Ermeni tanıyor musun? Ermeni deyince ne hissediyorsun?” Odabaşızade Yusuf Ağa şöyle bir afallıyor önce.

Bu adam kim, bu sorular ne biçim? “Ermeni Kim?” Ermeni demek, Manifaturacı Antersyan Varsak Bey, Cilciyan Ohannes Efendi, Keşişoğlu Artin, Zazaoğlu Hacı Kirkor ve diğerleri demek.

Ermeni demek Akpınar Köyü"nden Artin, Uzun Mahmut"tan Hırant, Taşbaşı Mahallesi"nden Bakırcı Vartan usta, Sayaca"dan Onnik, Çavuşlar"dan Harutyun ve diğerleri demek.

Ermeni demek bakır kapların kalaylanması, Ermeni demek evlerin yapılması. Komşu demek Ermeni. Sorumuz saçma gelmiş olacak, sürüyor atını Şadırvana doğru.
Sene 1905, yer ordu Kasabası, Şadırvan önünde insanlar sohbet etmekte. Yanlarına yaklaşıyoruz usulca. Selam veriyor ve meşhur sorumuzu soruyoruz;
“Hiç Ermeni tanıyor musunuz? Kim bu Ermeniler?”

Belediye Başkanı Hazinedar Zade Osman Bey, ayağa kalkıp yanındakileri tanıştırıyor bizimle; “ Kiryako Efendi, Belediye Meclisi üyemiz. Agop efendi de meclis üyelerimizden. Arkadaşlar Ermeni, bir sorunuz varsa sorabilirsiniz.”
Doktor Atanas efendi ve Ordu Kazası Sandık Meclisi üyesi Şirinyan Mardiros Efendi de oradalar. Sohbet koyu, çaylar demli. Etrafımızda Ordu Kasabasının ileri gelenleri toplanmışlar. Bizim sorulardan sonra onlar başlıyorlar sormaya. “2005 yılından geliyoruz, Amerikan senatosu Ermeni Soykırımı Yasasını görüşüyor, Türkiye-Ermenistan sınırı kapalı, Ermeniler Avrupa"da Türkiye aleyhindeki faaliyetlerine hız verdiler, Ermenistan nüfusunun çoğu Azeri Türkü olan Karabağ"ı işgal etti, binlerce insan kayıp.”

Mıgırdıç Usta soruyu patlatıyor; “Evlat, bu soykırım dedin, nedir bu? Ne olmuş?”

“ Dayı, 1914 yılında Dünya ülkeleri bir biriyle savaşa tutuştu. Osmanlı Devleti Rusya, İngiltere ve Fransa"nın saldırısı altında. Rusya savaşın başlamasıyla oluşturduğu Ermeni taburları ile saldırıya başladı. Doğu illerindeki Ermeniler büyük devletlerin vaatleriyle ayaklanma başlatıyor. Van işgal ediliyor, Bitlis, Erzurum, Bayazit, Zeytun(Adana) ve Sivas bölgesinde Ermeni ayrılıkçıları ayaklanma başlattılar. İnsanlar birbirini öldürüyor. Diğer taraftan savaş devam etmekte. Türk ordusu zor durumda. 14 Mayıs 1915 yılında Tehcir Kanunu kabul ediliyor. Bu kanun ile, Ordu kumandanlarına, casusluk ve ihanetlerini hissettikleri köy ve kasabaların halkını diğer yerlere gönderme ve yerleştirme hakkı veriliyor. Bu yasa doğrultusunda Anadolu"da bulunan Ermeniler"in bir kısmı, kafileler halinde Musul ve civarına gönderiliyor. Yollarda ölenler oluyor. Mıgırdıç Dayı, işte bu olaya biz Türkler Ermeni Tehciri, Ermeniler ise Ermeni Soykırımı diyor. İşin özeti bu.”

Ordu Şadırvanının önünde Türk, Rum ve Ermenilerden oluşan kalabalık derin bir sessizlik içine gömülüyor. Tehcir, Savaş, Boğazlaşma, Soykırım Yasası, Ermenistan-Türkiye sınırı kapalı, Ermenistan Azeri Türklere saldırıyor… Çaylar yarım kalmış. Dünya başlarına yıkılmış sanki. Derin bir sessizliğin içinde, şadırvandan akan su çağlayan olmuş insanların kafalarının üzerine üzerine akıyor.

Manifaturacı Şahinoğlu Artin Efendi ayağa kalkıyor ve kollarını iki yana açıp kalabalığı işaret ediyor; “Bir bak buraya, bu insanlar mı boğazlayacak birbirlerini?” Belli ki iyice sinirlenmiş duyduklarına. “Salih Efendi konuşsana, bunlar neler anlatıyor? Ermeniler ayaklanmış, Türkleri öldürmüş, Türkler Ermenileri sürgün etmiş, yollarda insanlar ölmüş! Bu palavraları mı dinleyeceğiz burada?”

Dehşet içinde, yumrukları sıkılı, bedeni titriyor. Ağladı ağlayacak, saldırdı saldıracak, öldü ölecek.


Gözükanlızade Salih Efendi ve Hattatzade Mehmet Efendi de bu sözleri destekliyor ve ayağa kalkıyorlar. Mehmet Efendi ;“ Çocuklar bu söyledikleriniz koca bir yalan, varın nereden gelmiş iseniz oraya gidin.” dedikten sonra kalabalığa dönerek “Arkadaşlar, bu gün Çarşamba, köylüler ihtiyaçlarını almak için kasabaya akın etmekteler. Herkes dükkanının başına dönsün, işine baksın. Bu anlatılanlara kafanızı takmayın, deli saçması bunlar.”diyor.

Kalabalık derin bir şoktan çıkmış olmanın ferahlığıyla çocuklaşmış gibi, şakalaşarak, gülerek Ordu çarşısının sokakları içinde kayboluyor.

Çarşı kalabalık ama sakin. Arada bir at nallarının tıkırtısı, el arabasının gıcırtısı.

Odabaşıoğlu Yusuf Ağa, Hanadıryan Efendi"nin dükkânının önünden geçerek Uzunisa istikametine sürüyor atını. Ardında toz bulutu