Bir gün Atilla Yıldırım geldi, hocam İstanbula gidiyorum, kontrolüm var dedi.İçimden eyvah evladımıza ne oluyor dedik, bir sabah devlet hastahanesine yattı dediler, gittim baktım çocuk yemyeşil olmuştu, yüreğimden kopan parçaların acısı o kadar büyük oldu ki, biz Mahmut’la kendimize acılı dünya kurduk, güya acısını unutmaya çalıştık…
Mahmut Aksu. Adamdı, evlattı. Eşimle onu oğlum Kemalden ayrı görmezdik. Evimize girer, yer içer, arabayı alır, gider..Benim için ölüm olsa koşandı, canımızdı. İstabul’a amaliyata gideceğim, yanımda o vardı. Hastahanede, sonrada ablasının Göztepedeki evinde. Çocuk gibi beni baktı. Hakkını helal et evlat.
Ama sonra o çocuk, ablası ile Rusyada güzel işler yapmaya çalıştı. Kazandı, Yedi, biriktirdi. Eşi Emine ve iki güzel çocuğu ile bir dünya iyisi adamdı Mahmut. Birgün Zafer Öztürk aradı ve Mahmut’u kaybettik dedi. O an dondum, kitlendim.
Beni aradı bir gün önce, çaldırmış kaç kere, duymadım. İki kez aradım cevap vermedi. İşi vardır dedim. Keşke on kere arasa idim. Belki benimle giderdi köye, belkide başka derdi vardı. Öyle herhangi biri değildi. Evladımız, sevdiğimiz kardeşimizdi, o Mahmut Aksu idi.
Önce Atilla, şimdi Mahmut.İkisi ilede evlat baba yada hoca evlattık. Onlar gitti. Benimse canımdan can gitti. Sebebsiz, acele ile, niye be deli oğlan niye gittinde, bizi yaktın. Şimdi acını daha çok duyuyorum.
Ya geride kalanlar. Onlar sensiz ne yapacak Mahmut, ne yapacak?
Bu kadar hayalin, yapmayı düşlediğin işler yada olmasını istediğin onca güzellikleri bıraktın, hayret. Sana bunlar tersti, sen delişmen, atik, yerinde duramayan bir adamdın evlat. Ben şimdi ne yapacağımda Mahmut’u bulacağım.
Allah mekanını cennet eylesin güzel evlat. Canımı çok acıttın çok. Ölüm olurda böyle olmaz be evlat böyle olmaz.