AŞK GELİYORUM DEMEZ
Üzerime kırımızı montumu giyinip, arabama bindim. Yolum uzundu biliyorum. Şimdi nasıl geçecekti bu uzun yol tek başına."Yanımda biri olsaydı belki sıkılmayacaktım".Diye düşündüm. Zaten hep düşünürüm ben herkes böyle bilir beni. Düşünmek kadar güzel bir şey yoktu aslında.
Caddeler ıslaktı, yağmur az önce yağmış ve son bulmuştu. Camdan dışarı bakarken, bir kaç insanın yan yana duruşunu izliyordum. Sonra yol kenarında garip giysili birini gördüm. Üzerinde kırmızı bir mont içinde mor bir kazak, altında pembe bir pantolon ve siyah ayakkabıları vardı, elindeki beyaz çantayı hiç anlamamıştım zaten. El edip durdu arabamı.
"Yolda kaldım. Arabanıza binebilir miyim? Siz nereye gidecekseniz orada dururum ben.
Hayret ettim içimden. Ben belki çok uzak bir yere gidecektim. Ne yani oraya kadar gelecek miydi benimle? Tuhaf geldi önce ama soru soramadım kendisine neden bilmiyorum. Önce dilimi, sonra gözümü bağladı sanki ve oturdu arabama. Rengârenk giysileri ile tekrar süzmeye başladım onu".Neden kırmızı mont giydin ",diye sordu.
Şaşırdım doğrusu… Kimse bana bu soruyu sormamıştı."hay Allah’ım sen bilirsin,"dedim içimden. tekrar sordu,"kırmızı...
"Seviyorum bu rengi", dedim. Sustu. Aslında böyle rengârenk giyinmesinin nedenini ben soracaktım ona ama sormadım. Galiba bir deli ile çıkmıştım yola...
Yolculuğumuz devam ederken soruları bitmedi tabii
"Hey! Adın ne senin" dedi,Nil dedim...Kırmızı yakışmış ,Nil gibi yaşa”, dedi..
Gülmeye başladım.”Neden gülüyorsun”, dedi.
Dayanamadım sordum;
"Üstünüzde kırmızı mont var,içinizde mor kazak,altınızda pembe pantolon,elinizde beyaz çanta.Zevkiniz ilginç geldi gerçekten"..
Bana baktı, beni süzdü önce. Sonra konuşmaya başladı.
"Bunların seçimi benim yaptığımı mı düşündün?
"Cevap vermek istemedim... Labali olmak istemedim adamla ve sustum. Ama o;
"Kırmızı benim rengim. Bu aşkın en büyük halidir. Bu rengi seçenlere kendimi teslim ederim. Mor, gizem rengidir bu rengi seçenlere gizem gibi gelir, gizemlice giderim. Pembe çocukça bir renktir bunu seçenlere de toz olurum, çok durmam. Gelelim beyaza... Bunu seçenlerin her zaman yakın olurum çünkü çok masumdur onu bu masumluğu ile yalnız bırakmam. Şimdi anladın mı içimdeki moru, üzerimdeki kırmızıyı, altımdaki pembeyi, elimdeki beyazı"...
Hiç bir şey anlamamıştım zaten yağmur tekrar bastırmıştı. Silecekleri çalıştırmama rağmen, yolu zor görüyordum."Sıcak oldu", dedi montunu çıkardı kucağıma koydu... “Şimdi ne görüyorsun üzerimde”...
"Mor bir kazak dedim".Neden içime mor giydiğimi anlamışsındır o zaman", dedi."Hayır",dedim. Çok gizem aşkı öldürür dedi. İşte bu yüzden mor kazağımı görmeni istedim” dedi.
Bu adam ya deliydi ya da gerçekten yazar olduğumu biliyordu da bu yüzden ilginç sorular soruyordu bana...
Şimdide “pantolonunu çıkartmaz inşallah”, diye geçirdim içimden.
"Korkma pantolonumu çıkartıp, onu da üzerine koymayacağım. Sen, o tozları atlatmışsın evlat" dedi, ve yağmur iyice bastırdı.
”Hey! Yol kenarında indir beni”,dedi.
Manyaktı bu adam, ya da deli işte..Hani gideceğim yere kadar gelecekti… Üstelik yağmur iyice artmıştı ve yol üstünde bir kaç ağaçtan başka hiç bir şey yoktu.
Dur dedi. Baktı yüzüme
durdum "Yağmur çok hızlı yağıyor ve burada gidebileceğiniz hiç bir yer yok. İnmek istediğinizden emin misiniz?
"Yağmurda benim gökyüzü de benim ey toprak sen ne sandın" ,
Ben sen gibi topraktan mı yaratıldım ıslandığımda çamura dönüşeyim."Dedi.
Harbi bu adam deliydi. İnmek üzereydi arabadan tekrar dönüp bana;
"Teşekkürler bana sahiplendiğin, kırımızı ve beyazı seçtiğin için”, dedi.
”Ne diyor bu adam” ,dedim içimden gene
Masum masum bakma çocuk, eyvallah yolun güneşli. Biliyorsun bunu sen" ve indi arabadan...
İlerledim yoluma. Sonra montunun üzerimde kaldığını ve beyaz çantasının arabamda unuttuğunu fark ettim. Geri döndüm.Onu bıraktığım yerde yoktu..
Tespit için, çantasını açtım. Ne kimlik vardı, ne para. Bomboş bir çantaydı. Sadece küçük bir kâğıt vardı. Merak edip, açtım ve şok oldum. Kâğıtta şu sözler yazılıydı;
"Ey toprak; yağmurlu bir havada beni arabana alıp, beni kabul ettiğin için teşekkür ederim. Beyaz çantam ve kırmızı montum sen de kalsın. Çünkü o renkleri seçen sensin. Ha! Üzerimde pembe pantolon ve mor kazak kaldı arabada giderken duydum bir kaç kişi sevdiklerini birbirlerine söylemek de gurur yapıyorlarmış. Onlara moru vermeye gidiyorum. Bir de bir adam sevmediği halde seviyormuş gibi yapıyormuş e,ona da tozu kaldı. Sana gelince evlat sana layık olan kırmızı ve beyazdı. Sana onları bıraktım.
Saatlerdir sohbet ediyoruz, bir gün belki tekrar karşılaşırız sana bu sefer yeşilli vermek istiyorum ama bu yeşil çok özeldir, nadir kişi kazanır işte şimdi sınanma vaktindesin
Benim kim olduğuma gelince;"Benim adım aşk."Saatlerdir aşkla konuşuyordun… Ben insanların tercihleri usulen çıkarım karşılarına ve kim bana gereği şeklinde uygunsa o rengi sunarım ona... E, artık bir dahaki karşılaşmamızda neden rengârenk giyindiğimi düşünüp deli olduğumu düşünmezsin değil mi?
NİL SEFA ÖNEŞ