Tüm dünya üzerinde herkesin anladığı tek dildir aşk. Belki bu dili anlamak için yıllarca beklersiniz, belki bir anda öğretir dilini size… Hem de hiçbir kitaba öğretmene gerek duymadan!
Aşk herkesin ortak dilidir. Sevgili ise bu dilin tek alfabesi…
Seni çok seviyorum sevgili;
Ruhumun, bir ucundan diğer ucuna kadar kuşattım kendimi seninle. Biraz sen, biraz ben olduk ruh şerbetinde. İçmek boyumca günah, günah kadar yasak, yasak olan hep tatlı…
Şimdi seni yazıyorum. Yanımda olmayan seni… İçimde biraz bahar türküsü, biraz sonbahar… Kalemimde seni anlatan cümlelerimin baharı var. İçimde solan çiçeklerim kalemimde açtı. Her açan çiçekte sen saklısın.
Seni yazıyorum şimdi… Sana bakıyorum bütün dillerle… Hangi dil seni anlatmaya yetebilirki… Dünyadaki tüm şair ve yazarların gözüyle, diliyle sana bakıyorum. Her aşığın acısını görüyorum. Mecnun’un Leyla’sını, Kerem’in Aslı’sını Hangi çöllerden geçeyim, hangi dağları deleyim. Aşkın, çarmağına gerildim çoktan. Ne dağları, ne çölleri aştım sevgili… Sarılıp kaleme, lal kaldı dilim Sürgünüm… Sürgünün edenin adresi yoktur derler. İşte tüm adresler silindi haritamdan. Unuttum doğduğum şehri, unuttum memleketimi. Sana sürgün kalenin içindeyim. Dışarıda hayat yok bana. Seni hatim ettim. Beş vakit namaz gibi hiç aksatmadan seni düşünüyorum. Ben hep seninleyim, ben hep sendeyim. Dün, bu gün, yarın…
Mütemadiyen Seni yazıyorum yine hiç ölmeyecekmişim gibi, sen yanımdaymışsın gibi. Dilimde acem kızı türküsü ve sonra hasret mısraları düşüyor kalemime ve tekrar ediyorum yokluğunu. O an akşam oluyor. Gökyüzü ne kadar sisli, tepeden tırnağa siyah giyinmiş. Karanlıkla yoldaşız yol ayrımına hiç varamadığım ve uğurlanmayan en karanlık gecede tekrar seni anlatıyorum. İyice büyüyor gökyüzü ve sonsuz bir karanlığa yaklaşacak gibi. Sen yoksun. Kasırga başlıyor. Üşüyor muyum? Evet, hem de çok. Yokluk üşütüyor beni. Fakir kaldım sana. Kalem, senin yokluğunla kuşatılmış sessiz ve birazdan yağmur yağacak, Islanacak mıyım? Senin hasret yağmurlarınla yeterince sırılsıklamım zaten. Yokluğun bu kadar var olmalı mı?
Şimdi seninle olup, ince belli bardaktan çay içmek vardı. Üşüyen ellerimi avuç içerinde gezdirmek ve usulca sana yaklaşmak… Bu gün 14 Şubat deyip kahkaha atmak vardı seninle. Şimdi geçtiğim, yürüdüğüm tüm yollar sensiz ve sessiz. Kahkahalar duyulmuyor. Çay çoktan demini almış ama içilesi hiçbir tarafı yok! Susuyor saatler, zaman yaşamsal belirtisini yitirmiş. Kayıp gitmiyor günler. Mevsim; Zindan mevsimi, aylardan zaruri yokluğun, günlerden, çile… Sen varsan hayat var. Sen varsan; Mevsimlerden bahar, sen varsan her şey anlamlı…
Seni yazıyorum gözlerim kapalı, etrafımda loş ışıklar. Sensiz biten bir günün daha perdesini çekiyor gece. Gece misvak kokulu, ağır ve sessiz... Gecenin kuytu karanlığı örtüyor yalnızlığımı. Sarılsam bile üşüyorum. Ganimeti sensizlik olan aşk bahçesinde serseri gibi geziniyorum şimdi. Yakınsın bana, ama hiç olmadığın kadar uzak. Sensizlik nedir, sen bilmezsin… Bak yine senin bilmediğin bir şeyi biliyorum… Ve yine senin bilmediğin tüm dillerde en önemlisi de yürek dili ile seni sevdiğimi söylüyorum. Hiç çekinmenden ve hiç usanmadan…
Aslında bilmediğim bir şey var benim… Gitmeler gibi, kavgalar ve ayrılıklar gibi… Ben bunların hiç birini bilmem
Şimdi sana sesleniyorum ruhumun sahibi;
Senin bilmediğin bir gecede, senin bildiğin ben, hiç söylenmemiş cümlelerimi en çok söylenen şiirlerin, sözlerin arasına serpiştiriyorum. O şiirler, sözler bu gün senin için yazılıyor, Bütün alfabelere emrediyorum;
Sonsuza kadar seni anlatacaklar ve önünde saygıyla duracak bütün kelimeler…
İşte HERKESİN ANLADIĞI aşk dili bu!
Tüm dünya üzerinde herkesin anladığı tek dildir aşk. Belki bu dili anlamak için yıllarca beklersiniz, belki bir anda öğretir dilini size… Hem de hiçbir kitaba öğretmene gerek duymadan!
Aşk herkesin ortak dilidir. Sevgili ise bu dilin tek alfabesi…
Sevgililer gününüz kutlu olsun
NİL SEFA ÖNEŞ