Ufak tefek pürüzler de olsa yalnızlığı severdim. Hem insan alışmalıydı buna…Yalnızlık nereye gidersek gidelim, bizi sobeleyecekti...Yakalanacaktık,kaçınılmazdı…
Belki gençliğimiz de,belki yaşlılığımızda…
Muhakkak bulacaktı bizi…
Şimdi adresi zifiri karanlıklara bölünmüş bir şehrin, yağmurları gibiyim... Gökyüzünden ayrılmanın hüznü var içim de.yağmurlar gökyüzünden ayrıldığı için ağlıyor,bense senden…
Aslında garipsenmemeliydi bu veda sahneleri…
O masum sevgiler sadece eski Türk filmlerinde kalmıştı,eski dostluklar ise eski anıların bulunduğu sandıklara kaldırılmıştı…
Çoğumuzun da yalnızlığı birbirine benziyordu…Çoğumuzun bir çok dostu olmasına rağmen hala yalnızdı…
Bu günlerde kimle konuşursam konuşayım hep aynı durumdan şikâyetçi; Yaşadıklarımız bu kadar çok birbirine benzerken biz neden çoğul olmayı değil de, tekil kalmayı seçmiştik…
Sevmişiz aslında yalnız kalmayı, şikâyet ederek… Yalnızlık Allah’a mahsustur elbet. ama insan yine de arar halini hatırını sorulmasını, bir küçük odada kahve içerken, ortamı olsun, şekerli mi?diye sorulmasını duymak ister insan.
Yine de tüm olumsuzluklara rağmen ara sırada olsa seviyorum yalnızlığı…
Çünkü insan en çok yalnız kaldığında kendini dinler,çünkü en çok yalnız kaldığında kendini anlayabilir.
Çünkü en yakın dostumuz kendimizizdir, Ama kahve içmek de istiyor canım; Nasıl olsun kahveniz ;Sademi, şekerlimi…