BU DA BÖYLE BİR HİKAYE !

Şair Ali Öztürk

Dün tatile çıkacağım demiş bir müddet yazılarıma ara vereceğimi belirtmiştim.

      Ancak, birdenbire aklıma bir hikaye geldi. Belki çoğunuz bilirsiniz ama ben yine de hatırlatmak istedim.

      Bundan elli- altmış yıl öncesini bilenler hatırlayacaklardır, Karadeniz"in dağ köylerindeki evlerde, mısır ekmeği bilekisi, bazlaması , pancar çorbası  başta olmak  üzere bir çok yemek, mutfaktaki şömine şeklindeki  ocağa konan sacayağının üzerine yerleştirilen tencerelerde   odun ateşiyle pişirilmekteydi..

      Ocaktaki ateş için; katır, eşek veya atla ormana gidilerek  odun kesilir, daha sonra bu odunlar bu yük hayvanlarına yüklenerek eve dönülürdü.

      İşte  o günlerde evin reisi baba, ormana gitmesi gerektiğinde uyanıp yola çıkmak için çalar saatini gece yarısı bir vakte kurup, saat çaldığında yanına oğlunu ve katırını alarak  ormana doğru yola çıkarmış. İki saat gittikten  sonra ormana vardıklarında sabah olup ortalık da aydınlanırmış.

      Etraf aydınlanmasıyla baba oğul birlikte, yanlarında  getirdikleri baltalarıyla odunları keser katırlarına yükledikten sonra da tekrar köylerine dönerlermiş.

      Bu işi, oduna ihtiyaçları olduğu zamanlar mutat olarak yaparlarmış.

      Ama ne yazık ki, çalar saatleri bir gün bozulur. Ormana gitmeye yola çıkmaları için, gün aydınlamadan 2 saat önce nasıl uyanacaklardır ?

      Baba ne yapacağız ? Diye kara kara düşünürken karısı, “Hiç endişe etmeyin .Ben zaten her gece sizin yola çıktığınız o saatte su dökünmek için uyanıyorum” der.

      Baba ve oğlu annenin bu sözleri üzerine rahatça gözlerini yumup uykuya dalarlar.

           Ve  gecenin bir vakti kadın kocasını dürterek uyandırır,

      “ Kalk adam, ben su dökünmek için kalkıyorum, sen de oğlanı al, katırı hazırlayıp hiç durmayın yola çıkın artık !” der.

      Baba, gözlerini ovarak yataktan kalkar, oğlanı da uyandırıp katırla birlikte ormana doğru yola çıkarlar.

      İki saat sonra ormana vardıklarında ortalık hala zifiri karanlıktır. Halbuki daha önceleri,  iki saatlik yolun sonunda ormana geldiklerinde güneş doğup etraf  aydınlanmaktaydı.Bu işte bir tuhaflık vardır ama baba yine de” Belki bizim avrat su dökünmek için biraz erken kalkmıştır” der, kendi kendine.

      Ancak ne var ki, bir saat, iki saat geçer ortalık hala zifiri karanlıktır.

           Çocuksa gecenin ayazında iyice üşümüş, zangır zangır titremektedir. Artık dayanamaz,

“ Baba !” der

  • Nedir bu başımıza gelen sabahı daha çok bekler miyiz ?

    Baba, “ maalesef oğlum” der

  • Ananın örekesinden saat olursa biz daha çoook bekleriz  sabahı !

    Şimdi diyeceksiniz ki giderayak bu hikayeyi ne diye anlattın  ?

    Ne bileyim bu da böyle bir hikaye işte ! Belki de güncel bir darbımesel konusu