MEMLEKET HASRETİ

Şair Ali Öztürk

MEMLEKET HASRETİ



Özledim ORDU"yu ben çoktan beri
Bir kısmet olsa da gitsem diyorum
Çocukluk çağıma dönüp de geri
Denizinde donla yüzsem diyorum.

Aybastı, Korgan"ı, Fatsa, Ünye"yi
Kabadüz"ü, Gölköy"ü, Gürgentepe"yi
Keyfalan Yaylası, Mesudiye"yi
Şöyle bir dolaşıp gezsem diyorum.

Yatıp yuvarlansam bahçede, kırda
Mor menekşeleri görsem çayırda
Ulubey,Vona"da Ebülhayır"da
Dostları arayıp bulsam diyorum

Pancar çorbasını içip anamın
Kabrini ziyaret etsem babamın
Konu komşularla hısım akrabanın
Hatırını tek tek sorsam diyorum.

İlimden ayrıldım oldu bayağı
Yıllar var çekmişim eli ayağı
Tabiye Başı"ndan yokuş aşağı
Fidangör"e doğru insem diyorum

Elmalık, Şarkiye, Düzmahalle"yi
Keçiköy,Taşbaşı, Selimiye"yi
Sokak sokak gezsem her mahalleyi
Maziden ne kalmış baksam diyorum

Özledim yazını hem de kışını
Öpsem toprağını ve de taşını
Bokluderesini, Köprübaşını
Şimdi ne durumda görsem diyorum

Öyle hasretim ki, sorma sılaya
Kuş nasıl isterse dönmek yuvaya
Hamsiyi kapaklı bakır tavaya
Mısır unu sürüp dizsem diyorum.

Nasipse gidip de Temmuz ayında
Her akşam tur atsam sahil boyunda
Melet Irmağında, Turnasuyunda
Saçma atıp balık tutsam diyorum

Takıl Pazarına gidip bir baksam
Bulursam sakarca, melucan alsam
Teyzem kavursa da tadına doysam
Tirmiti arayıp dursam diyorum

Elli dene koyun alsam kendime
Yaylaya çıkartsam katıp önüme
Dumanı, çisesi geçse eynime
Bu yaz Çambaşı"na varsam diyorum.

Kendime godalak bir mile yapsam
Bir çıtma gidip de payları kapsam
Hiç uslu durmasam pek feşel olsam
Bozaliğe cıdık kursam diyorum

Elimde girebim çorttan atlasam
Türkü söyleyerek fındık toplasam
Çuvallara depsem, ata denk yapsam
Götürüp harmana yıksam diyorum.

Razıyım gitsem de bir kez senede
Mutluluk duyarım inan yine de
Dıgı Memet halâ yapar belki de
Yumurtalı yağlı yesem diyorum

Varsın çiselesin hava durmadan
Boztepe"den eksik olmasın duman
Her sabah kahvaltı yaptığım zaman
Kavrulmuş turşudan tatsam diyorum.

Kurbağanın göden desem adına
Mısır ekmeğinin varsam tadına
Nenem de bir yağlaş yapsa yanına
Bandırıp ağzıma atsam diyorum

Eylülde bir gece yağarken rahmet
Lüksümü yaksam da kalkıp bir zahmet
Yanımda Saliyle, Bidilik Mehmet
Bıldırcın tutmaya çıksam diyorum.

Fındık kabuğunu sobada yaksam
Közünü eğişle mangala çeksem
Tirsi balığını ızgara yapsam
Soğanı yumrukla kırsam diyorum

Taptaze mezgitle istavrit görsem
Hamsiyi elimle tavadan yesem
Üstüne de tahin helvadan yesem
İçli tavasından bıksam diyorum

Gurbette bir olmuş hasret kahırla
Vuslatı beklerim her gün sabırla
Bir şimşek olsam da yağan yağmurla
Ordu"ya bir selam çaksam diyorum

Şair Ali sıla hasretin beter
Yaylası ceniği gözünde tüter
Şu andır gurbeti çektiğin yeter
Artık memlekete dönsen diyorum

 

HEY GİDİ GÜNLER

ORDU"yu seyrediyorum mazinin penceresinden
Bu zamanın, bu anın seneler öncesinden
Kendimi var sayıp bir hayal aleminde
Sahil boyu yürüyorum bir sonbahar gününde
Cıvıl cıvıl oynayan çocukları görüyorum
Karabatak taşlarken iskelenin önünde
Denizin ortasından patırdayıp gidiyor
Bordro renkli bir çapar
Yine bu günkü gibi uçuşuyor çığlık atıp martılar
Deniz sakin, sütliman hava da güzel gayet
Kumsalda ise ha gayret bereketli bir mayet
Çekiyor balıkçılar
Taşbaşından gülümsüyor beyaz badanalı şirin evler
Boztepenin gerdanına inci gibi dizilmişler
Taş duvarlı bahçelerinde mandalina ağaçları
Dallarında mandalinalar altın gibi sapsarı
Bu güzel bahçeler, bu şirin evler
Bilmezler ki bir gün gelecek
Yerlerine insafsızca dikilecek
Beton yığını sevimsiz devler
ORDU"yu seyrediyorum mazinin penceresinden
Bir rüya görür gibiyim seneler öncesinden
Görülen rüyadır artık yorsak da yormasak da hayıra
Bir hafta günü Takıl pazarı dönüşmüş panayıra
Köylerinden gelen kadınlar
Yağ, yoğurt,yumurta,sakarca, tirmit pazarlıyor
Nuri Çavuş öfkeli
Ortalığı kirleten birini azarlıyor
Pazardaki bir esnaf köylüden yağ almış
Hesaplarken parasını köylü diyor
“ Çok düşiyisin emice küleğin darasını”
Birden bir ses yükseliyor pazarın giriş tarafında
Kemençeci Kör Osman bu
Köylüler halka olmuş dinliyor etrafında
Türkü yakmış geçen ayda
Kömür pazarında vurulan delikanlıya
Lanetler yağdırıyor vuran eli kanlıya
İnliyor nağmeler kemençe tellerinde
Ağlıyor neneler mendili ellerinde
Bir yandan söylenirken bu ağıt
Radyolu hamal elinde bir tomar kağıt
Sıtma görmemiş o çatlak sesiyle
Abulhayırda kaynanasını girebisiyle
Keserken taş olan gelinin destanını satıyor
Bu asılsız olayı olmuş gibi anlatıyor
Deli Abdullah “ Olur mu böyle şey ?” deyip
Sinirlenmiş sövüyor
Harun Usta bir yandan dondurmayı dövüyor
Pazara gelenlerin mümkün mü yemeden durması
Baldan kaymak sanki Harun"un dondurması
Sucu Hasbi, başında ak külahı, sırtında süslü güğümü
Var gücüyle bağırıyor
Yüreği yananları su içmeye çağırıyor
“ Buz iç buz, dinlen dinlen de iç
Çobanbağırtan puarından iç”
Şehir suyu, bir kalıp buz atıp soğutmakla
Yayla suyu olur mu hiç ?
Keskin bit ilaçları, boynuz baş tarakları
DDT var diyor bir başka satıcı
Dolaşıyor ha bire bulmak için alıcı
Yazıyooor diyor yerel gazeteyi satan çocuk
Önemli bir haber varmış gibi adeta
Ne var ki, yazılanı değil de
Uydurduğu tekerlemeyi sıralıyor kerata
“ Akif"in kayığını, Deli Emine"nin yayığını
Keçiköylünün ayığını….
Ünye"li Memedin bıyığını yazıyor.”
Hey gidi günler, hey gidinin Takıl Pazarı
Şimdi olmuş o günlerin sanki anıt mezarı
ORDU"yu seyrediyorum mazini penceresinden
Bir telaş görüyorum seneler öncesinden
Ağustos aylarında bu fındığın telaşı
Kepelek Mustafa"yla Yılancı Osman
Bu yıl da iki rakip daybaşı
Kopmuş gelmiş Aybastı, Gölköy, Korgan
Ellerinde sepet, sırtlarında yorgan
Bütün ameleler Köprübaşında tutmuş mekan
Karısını, çocuklarını, yaşlı anasını dahi
Getirenler var yanında
Bahçe sahiplerini bekliyorlar Yürürlerin hanında
Gel gör ki, birazdan fındık bahçelerinde
Ne türküler yakılacak
Coşkuyla havaya kim bilir kaç mermi sıkılacak
Ağustosa erkek ayıdır derler
Fındık harmana bir gelsin hele
Artık para bulunur uyuz kedide bile
Ne var ki, fındığın parasını kestirenler
O kadar çok ki gözüne
Halkacılar çadırlarını kurmuşlar bile
Çoktaaan Millet Düzüne
ORDU"yu seyrediyorum mazinin penceresinden
Köylü çocuklarını görüyorum seneler öncesinden
Köyün fındık bahçeleri arasından geçen
Çamurlu dar yolunda
Bir çocuk, şehre doğru iniyor bohçası var kolunda
Yoğurt bakracını ise diğer eline almış
Yüzü şehre dönük ama aklı köyünde kalmış
Anlaşılan yolun çamurundan korkmuş
Pantolon paçalarını çoraplarının içine sokmuş
Orta Mektebe gidiyor besbelli
Başında sarı şeritli okul kasketi
Yazık daha şimdiden düşmüş yüreğine nenesinin hasreti
Bakracında yoğurdu, bohçasında
Yumurtası, dut pekmezi, mısır ekmeği biraz da çökeleği
Şehrin köhne bir odasında bir haftalık yemeği
Lakin yürüyor koşar gibi
Attığı bir adımla bin engel aşar gibi
ORDU"yu seyrediyorum mazinin penceresinden
Ne insanlar görüyorum seneler öncesinden
Sanki süzülür gibi damla damla tülbentten
Göç etmişler o aleme bu güzel, şirin kentten
Hayal olmuş cisimleri, tarih olmuş resimleri
Mezar taşlarında yazılı şimdi artık isimleri
Bir buruk tebessüm ve rahmetle anarken onları ben
Hep o şarkının nakaratı gelir geçer içimden,
“Dünyada ölümden başkası yalan”
Ve ardından şu mısra uçuverir dilimden,
“Bir hoş sedaymış bu kubbede baki kalan