SADECE BİR GARİP SIZI VAR...

Sultan ÖZTÜRK

 

- Epeydir göremiyorum onu...

- Çok özledin değil mi?

- Kime sorabilirim ki?

- "YÜREĞİNE!."

......?                     

- Sadece bir garip sızı var....

Yoktu, hayallerini dahi savurup atmıştı bakınıp durduğu camlardan… Hayat; avunup ağlamadan, sızlanmadan geçirmesi gerektiği bir zaman diliminden ibaretti. Dışarı çıkmak nasılsa yalnızca garipsediği örselendiği dialoglara açılan bir sebepti.

Ne kadar saklansa da hayattan, içindeydi işte hayatın...

Kendinden dahi gizlediği bir yaşam tohumu vardı en derinlerinde kalbinin, kendine bile itiraf edemediği... 

 

- Nasıl da anlıyor beni :) gücendiğimi, hislendiğimi... Düştüğümde acaba hissetti mi avuçlarımda atan kalbimi?

- İyi misin? dedi, tek kelime ile ama bakışlarında pek çok anlam gizliydi...

" Çok güzelsin!.." dedi bakışlarıyla...

" İnanırsam sana canım daha çok acır ve yaralarım kapanmaz asla!.." dedi, yüzüne düşen hüzünle.

" İnadına güldü  :))"  ve daha çok sevdi kız.

Sonra her gün bekledi onu, her gün ya avluda ya da camda.Attığı her adım her gün daha da düştü.Her gün düşürdü onu, derken artık avluya da çıkamaz oldu. Gözleri hep cama takılıyordu.

- Geçti mi acaba uff şu saat oldu.

Birgün kapıları çaldı, beklendik birileri yine kesin karşı komşuydu hisleriyle öylece oturuyordu.

Kulağında yankılanan sesi hayal sandı önce... Karşı komşuydu doğru, doğru ama hep yüreğinde sakladığı yaşam sebebiydi belki işte...

 

- Gidiyorum! Allah'a ısmarladık. Hakkınızı helal edin. dedi öylece.

" Gidiyor mu nereye? yoksa? o kadar büyüdük mü ki?" içseslerine gömüldü kız.

" Gidiyorum, dönmeyi umuyorum, belki seni yine görürüm, yine beklersin beni camda, yada çok zor olsa da avluda... Ne çok isterdim kaygılarımızı, yargıları aşmayı." dedi erkek.

 

Gitti... Kabul olmuş birçok duayı ardına hatta sırtına yüklenerek. Gitti....

Zordu dağlarda üşümek hele kalbinin üşümesine denk düşecek ne vardı ki yardan başka?

 

- Gün saymaya başladım deli miyim ne :) ? 

- Acaba iyi mi ? bekliyor mudur beni :(  benimki de laf nereye gidecek ki :)

- Ne çok bekleyeni vardır bana mı kalacak hem, benim ki de laf :(

- Keşke döndüğümde bir mucize olsa Ey kurban olduğum... ya da her önyargı ölse ?

- Beni alacak değil ya bu halimle ?

- Bir canım var anasını satayım ha burda vatan uğruna verdim, ha candan sevdiğime sundum. Dönersem sağ sağlim ahdim olsun. Alıp kaçacağım onu...

- " Acil intikal, operasyon düzeni alın!" sesleri tekrarlandı telsizlerde.

 

  Ve… Olan olmuştu…

 Son dakika! Haberlerine rakamsal 1,3,5… 86 diye geçen ama her,” ben!” diyerek şu satırları okuyan can gibi, bir tatlı can içinde türlü düşlerle toprağa yaralı düşmüştü bedeninden geçmek üzere, belki de canı yere düşmeden çıkmıştı bedeninden işte…

Tükenişleri sessiz satırlara dökmeyi denemek ne zormuş…

Gözlerine inanamadı kız, okuduğu isim o olamazdı,

 

-  “Hadi canım, benzerlik isim benzerliği olmalı?” diye geçirdi aklından…

-   E soyadı da aynı yoksa? Bu gözler!..

Elleri titredi, hani bir zamanlar düştüğü andaki yüzüne değen gözleri geldi aklına ve dünyayı umursamaz gülümsemesi, titreyen ellerinden tutmaya çalıştığı çay bardağı artık yokmuşcasına tüm uzuvları, hissiz dökülüverdi kucağına… ağlamamalı mıydı? bir yabancıya ağlayabileceği kadar mı olmalıydı gözyaşları yoksa, kalbinin derinliklerinde sakladığı yaşam tohumuna mı yanmalıydı, akmalıydı gözyaşları…? Dilini tutmalıydı, sözlerini yutmalıydı…

"Çünkü aşk, engellenmişse bedenler yüreklere de engel vurularak yaşanmalıydı!"

 

Sultan Öztürk         22.12.2011