Abdullah AYDIN
AKLIMI ARIYORUM
Tanrı’nın en adil dağıttığı şeyin akıl olduğu söylenir. Davranış, ifade ve yetinmelerimizi dikkate alırsak, fazla itiraz hakkımız görünmüyor! Yetmiş yıllık ömrümde kendim dâhil, hiç kimsenin aklından şikâyetçi olduğunu duymadım. İnsanoğlunun tek tek rızalaşmasına rağmen, bütüncül davrandığı tek konu bu olsa gerek…
Akıl sağlığımız yerinde olduğu ve hiç birimizin aklımızdan şüphe duymadığımız bu ülkede, nasıl oluyor da akıl ve mantık dışı işler oluyor ve biz aklıselimler bu durumu gayet olağanmış gibi karşılayıp kabulleniyoruz!?
Örneğin:
Atanmayı bekleyen genç Öğretmen Şafak Bay Kanser hastası, ama hastalığına rağmen amaçlarında diri ve dirençli. Sadece kendisi için değil, kendisi gibi atanmayanların da hakları için çadır kurup sokaklarda yatıyor. Atanmak istemesindeki direncini sadece maaşa bağlanmak olarak değerlendirenler olabilir. Amacı sadece atanmak değildi Şafak Bay’ın; O’nun direncinin temelinde yatan ana neden, Sosyal Hukuk Devletinde olması gereken yurttaşlık haklarının verilmesi idi. Ne yazık ki hedefine ulaşamadan hayatı son buldu.
Asıl dram Şafak Bay’ın ölümünden sonra yaşandı. Ölümünden altı ay sonra, 2004 yılında katıldığı bir öğrenci yürüyüşü ve basın açıklaması dolayısıyla, 3 yıl hapis cezasına çarptırıldığı ailesine bildirildi. Burada yetkililere zor bir görev düşüyor. Kararın Şafak Bay’a nasıl tebliğ edileceği. Ya bir Azrail bulup onunla veya Mezar taşına yazarak bu tebliği gerçekleştirecekler! İşte, Demokratik Sosyal Hukuk Devletimizin yurttaşına bakış açısı ve hukuk sistemimizin durumu!
Darbeci Kenan Evren 95 yaşında yargılanacakmış! Kenan Evrenin yaptığı yasalarla her türlü olanağa kavuşacaksınız, otuz yıldır onun nimetlerini yiyeceksiniz, ihtiyacınız kalmadığında dönüp ‘ben seni yargılayacağım’ diyeceksiniz. Bu davranışın samimi olduğunu düşünmek aptallığın daniskasıdır. Acaba, 12 Eylül mağduru olan yüz binlerce yurttaşımızın sosyal, ekonomik ve onursal haklarını da iade edilecek mi? O konuda hiçbir öneri ve çaba yok. Bulabileceğiniz binlerce kişinin sorgulanıp ifadesine başvurulacak yargılama sonunda, mahkeme ilâmını yıllar sonra, belki Kenan Evren’in mezar taşına yazabilirsiniz!
Silivri Cumhuriyet Savcısı, CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun Silivri Ceza Evi ve yargılama biçimine yaptığı eleştiri ve tanımlamalar dolayısıyla, dava açmak için dokunulmazlığının kaldırılması için Adalet Bakanlığına başvurmuş. Silivri Ceza Evi ‘İrem Bahçesidir’ deseydi hoşunuza gider miydi? Kendi halinde bir yurttaş olarak, Silivri Savcısından veya Adalet Bakanlığından bir isteğim var. Şu Silivri Ceza ve Tutukevi ile burada yapılan yargılama türünün hukuktaki adının ne olduğunu açıklasınlar da biz de öğrenelim! Böylece, Dünya Hukuk sistemine de katkı yapmış olurlar!
Tam paradoksal bir durum; hukuk yapmakla görevli bir kişinin silâhı, hukuksuzluğu ve terörü savunması normal aklın ürünü olamaz. Milletvekili olduğu söylenen Leyla Hanım ‘Silâh bizim sigortamız’ diyor. Kime karşı? Sana, bana, ona ve bütün topluma ve onun yasal örgütlerine karşı. Ve bu kişi, silâh gösterdiği insanların ödediği vergilerle maaşını alıyor ve yarın o çok adil ‘Kıyak Emekli’ maaşını da alarak elinde ve belinde silâhıyla beraber keyif çatacak!
Uludere olayında Devlet kurumları arasında polemik yaşanıyor. MİT suçu Askeri istihbaratın ve Genelkurmay Başkanlığının üzerine tarken, askeri kanat MİT’in kendilerine doğru bilgi vermediğinden dert yanıyor. Bu çelişki Türkiye’nin geleceği açısından bazı tehlike işaretleri taşıyor. En basit tanımıyla, kurumlardan oluşan devlet bütünlüğünde bazı çatlamaların olduğu izlenimini veriyor. İlgililer olayın üzerinde titizlikle durmalı ve çelişkiler mutlaka giderilmelidir; hem de acilen…
Eski Genelkurmay Başkanı ‘Çete Örgütü’ kurmak ve Hükümeti devirmeye çalışmakla suçlanarak tutuklandı. Şayet anılan kişi görevliyken çete örgütü kurmuşsa, bu ülke Ordularının tüm mensupları da çete üyesi olarak tanımlanıp suçlanabilir. Genelkurmay Başkanı’nı darbeye teşebbüsle suçlayabilirsiniz, ama çete örgütü kurmakla suçlama oldukça tehlikeli bir oyundur ve Türk Ordusunun geleceğini tehlikeye atmaktır. Gelecek bütün Genelkurmay Başkanları ve Ordu aynı tanımlamanın baskısı altında kalarak pasifize olabilirler, iktidarların hegemonyasına boyun eğip, tek yönlü taleplerin baskısı altında kalabilirler…
Bakan Erdoğan Bayraktar açık bir itirafta bulundu. Fenerbahçe’ye karşı oynanan oyunların perde arkası olduğunu ‘ince ince’ söyledi. Şayet Türkiye Hukuk ülkesi ise, mahkemelerinde hukuk dağıtılıyorsa, Sayın Cumhuriyet Savcıları bu açık belgelemeyi gözden ırak tutmamalılar ve zanlının lehine kullanmalıdırlar…
Türkiye Emperyalist bir oyunun pençesinde sıkıştırılıyor. Hem içerden hem dışarıdan saldırılara maruz kalıyor. Ulusal bütünlük, düşünce ve yapısının parçalanmasına çalışılıyor. Tehlikelere karşı Atatürk’ün 80-90 yıl öncesinde söylediklerini bir kez daha gözden geçirmekte fayda var…
Bütün bunları yaşarken, ‘yoksa ben aklımı mı kaçırıyorum?’ diye düşündüğüm anlar oluyor. Şayet bunlar olmuyor da halüsinasyon görüyorsam, yitirdiğim aklımı arıyorum. Gören haber versin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.