Abdullah AYDIN
DEĞİŞİM HİSTERİSİ
Histeri, ülkemizde bilim çevrelerinin dışındaki büyük bir kitlede, sadece kadınlara has bir sapma olarak algılanır ve yanlış değerlendirmelere neden olur. Aslında her iki cinste görüldüğü gibi, toplumum tüm katmanlarında ve hayatın her alanındaki eylem ve söylemlerde karşılaşmamız mümkündür…
Özel bir otomobilin arkasında gördüğüm bir yazı beni oldukça etkiledi. İçinde bulunduğumuz ortama tepki veren yurttaş, M. Kemal Atatürk’e ithafta bulunarak, şöyle ifade etmiş isyanını: “İnandığın doğrular değişmedi,
İnandığın insanlar değişti”. Aynı endişeleri bu ülkede milyonlarca insan taşıyor ve endişeleniyor…
Özellikle AKP iktidarının, Başbakan Erdoğan’ın ve kimi yandaşların ağzından hiç eksik olmuyor bu ‘Değişim’ sakızı. Her yerde, her konuda karşımıza çıkıyor ve anlamak için epey çabalamak zorunda kalıyoruz; çabalıyoruz da, somut bir sonuca varamıyoruz. Değişim teraneleri almış başını gidiyor.
Nasıl değişiyormuşuz bir bakalım:
Anayasalar, Partilerin antlaşmasıyla aksayan yönleri dikkatle irdelenerek, değiştirilebilir, yenilenebilirler. Ancak, Anayasaların temel yapıları ve felsefelerinin değişim veya yenilenmeleri, ülke halkının bütününü doğrudan ilgilendirdiği için, tüme yakın bir antlaşma zorunludur.
AKP %50 oy oranıyla tüme vardığını zannediyor, değişim sevdasıyla Anayasayı tümden değiştirmeye, dolayısıyla Devlet yapısını değiştirmeye çalışıyor…
Değişim sevdası Adalet ve yargı sisteminde de kendini gösteriyor; benim Savcım, benim Hâkimim, benim Mahkemem yapılanmasına gidiliyor. Olağanüstü mahkemeleri ve yargılama usulünü beğenmeyenler, tamamen iktidara bağlanmış gibi hareket eden özel yetkili mahkemeleri ön plâna çıkarıyorlar. Yargı sistemi de, iktidarın istekleri ve değişim uğruna şekillendirilmek isteniyor…
Uluslar arası ilişkiler allak bullak olmuş, komşuluk ilişlileri sıfırlanmış, çevresel anti-Türkiye çemberi yaratılmış, Türkiye’nin bölgesel ve Uluslararası etkinliği tartışılır hale getirilmiştir…
Sağlık ve Eğitim sistemi tahmini zor bir meçhule doğru yönlendirilmekte, Devlet varlığının temel görevi olan bu iki hizmet dalı, ekonomik göstergelerin kâr zarar mantığı içinde değerlendirilerek, Devletin sırtında bir yük kabul edilerek, yükten kurtulma eğilimi ağır basmaktadır…
Tarım ve Hayvancılık çökertilmiş, tarım ülkesi olan Türkiye sarımsak-Soğana, ağız tadıyla yenilebilecek bir dilim ete muhtaç duruma getirilmiştir. Gıda üretimi ve yeterliliği, bir ülkenin varlığını sürdürmesinin temel koşulu görmezden gelinmektedir…
Savunma sistemimizdeki gelişen kadrosal olaylar, Polis teşkilâtı ve Bürokrasideki yapılanma ise evlere şenlik. Benim Askerim, benim Polisim, benim Memurum zihniyeti toplumdaki kamplaşmaya, ayrışmaya, zıtlaşmayı körükleyen verimli bir vasat yaramakta, toplumdaki her türlü güvensizliği olduğundan daha sert bir ortama çekmektedir…
Siyasal sistem, bazı kişilerin siyasi ikbali doğrultusunda şekillendirilmek için tam bir oyun alanına çevrilmiş, toplumsal amaçlar ve toplumun siyasetten beklentileri göz ardı edilmiş gibidir. Tarih, siyasi ihtiraslarını gemleyemeyen kişi ve grupların hüsranları ile dolu olduğu unutulmuş gibidir…
Daha da öte; inanç yapımız bile değiştirilmek istenmekte, tekli bir inancı egemen kılmak için büyük gayretler gösterilmektedir. Tekli bir inancın da bir nevi diktatörlük işlevine dönüşebileceği bilinmezden gelinmektedir…
‘Değişim’ kelimesi kulağa hoş geliyor. Toplumda değişim elbette gereklidir. Ancak Değişim, içinde güzellikler taşıdığı gibi, melânetler de taşıyabilir. Nereye doğru bir değişim? İleriye mi? Geriye mi? Günümüz Türkiye’sinin yaşadığı açmaz ve paradoks burada gizli…
Değişim her zaman iyi sonuçlar vermeyebilir. Özellikle, egemen Siyaset kadroları niyet ve amaç karmaşası yaşıyor, toplumsal hakları yeterince kavrayamıyorsa… Demokrasiyi, birey ve toplum özgürlüklerinin ne olduğuna pek dikkat etmiyorsa… Demokrasiyi sadece seçilmek ve çoğunluğu elde etmekten ibaret sayıyorsa… İlkçağa, Ortaçağa ait bazı kültleri günümüzde egemen kılmak istiyorsa; “Değişim” topluma yarar değil zarar verecektir. Çünkü İnsan, zaman zaman tökezlese de, hep öne bakar ve ileri yürür…
Kimi siyasi kadroların Histeriye dönüşmüş Değişim istekleri, toplumun zihnini ve önünü aydınlatıp açabileceği gibi, çağa ve bilime ters değişim uygulamaları, bireyleri de, toplumu da bozabilir. Geriye dönük değişim bireysel ve toplumsal Atrofiye, Anomaliye dönüşebilir, toplumsal hafıza kaybına neden olabilir. Toplumsal zekânın, belleğin, bilincin, algının ve hareketlerin bozulmasına neden olabilir…
Yaşadıklarımızdan ve kimi uygulamalarından görüyoruz ki; AKP iktidarının değişim talebi ileriye değil, geriye dönük bir taleptir. Bu uygulamalar, toplumda değişim yerine ‘Başkalaşıma’ amacı taşımaktadır. Bu gidişle siyasi ve sosyal geleceğimiz ‘Zombi’ye’ dönüşebilir…
Değişim İlerici, Devrimci ve halkın aydınlık geleceğini sigortalıyorsa; Evet!
Geriye dönük bir değişim, yurttaşın isyanının haklılığını belgeler…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.