FATURALI YAŞAM

[email protected]

Günümüz insanı hayatının büyük bir bölümünü fatura hesaplamak ve ödemekle geçiriyor.
Sadece bireyler tek tek değil, halklar, uluslar ve Devletler de fatura derdinden başlarını kurtaramıyorlar. Kurtulmaları şöyle dursun, sanki zaruri yükümlülüklerle karşı karşıyalar.
Dünya ulusları tarih boyu fatura öderken, sömürgeciliğin ortaya çıkıp gelişme döneminden başlamak üzere, giderek azalan sayıda ülke, hatta azalan sayıda kişi fatura ödemek yerine, fatura kesmek ve tahsil etmek peşindeler. Günümüzdeki sermaye tekelleşmesi, ekonomideki ve siyasal yönetim örgütlenmelerindeki oligarşik yapılanma, faturayı ödeyenlere karşı, fatura kesip tahsil edenler tarafından oluşturulmaktadır.
Sömürgeciliği insanlığa dayatan oligarşi ve Devletlerin keyiflerine hizmet etmek zorunda bırakılan çoğu ülke, kesilen bu faturaları ödemekle mükellefler.
Dünya"da fatura mükellefiyetine zorlanan ülkelerden biri de Türkiye. Belki de, Dünya"da en fazla ve ağır fatura ödeyen ülkelerin başında gelmektedir. İngiltere Dışişleri Bakanı Lort Curzon"un Lozan antlaşmalarının imzasından sonra, İsmet İnönü"ye söylediği “Şimdi istediklerinizi aldınız. Ülkeniz kalkınmaya ve siz paraya muhtaçsınız. Para istemeye geldiğinizde bu faturalar bir bir önünüze konulacaktır.” sözü, süreç içinde gerçekten önümüze konulmuştur. Bu uygulamada en büyük sorumlular ise, özellikle çok Partili dönem siyasetçilerimizdir. Basiretsiz yönetim anlayışları Türkiye"yi emperyal güçlere fatura ödemeye mecbur bırakmıştır. En büyük tehlike de, bu fatura ödemelerin süreklilik kazanmasıdır. Yeni bir Devlet olmasına rağmen, Osmanlı"nın sefahat ve bitmeyen savaş faturaları bile Türkiye Cumhuriyeti tarafından ödenmiştir.
Sömürgeci güçlerin fatura ödetme çabaları, Türkiye"nin aydınlanma döneminde devam etmiş, gerici hareketler ve etnik farklılıklar sürekli kışkırtılarak, Türkiye"nin önü kesilmeye çalışılmıştır.
Olmadık fitneler ve yalan bir iftira kampanyasıyla, Köy Enstitüleri kapattırılmış, halkımızın aydınlanması önüne bedeli ödenemeyecek faturalar çıkartılmıştır.
Türkiye"nin imzaladığı Uluslar arası Askeri antlaşmalar, Siyasi antlaşmalar, Ticari ve Kültürel antlaşmaların çoğunluğu ülkenin gerçekleri ve ihtiyaçları çakışmıyor, Türkiye"ye hep fatura ödettiriyor.
Bırakınız "Devletçiliği", "Karma Ekonomik yapıyı" bile hazmedemeyen sözde halk temsilcileri, sözde Demokratlar. Demokrasiyi asla kabullenememişlerdir. Ulusal Ekonomi yerine, yabancı şirketlerin temsilciliğini çıkarlarına daha uygun bulan Gerici-Faşist kırması sözde liberallerin, Emperyaller adına kestikleri faturalar bu ülkenin geleceğini ipotek altında tutan utanç belgeleridir.
Bazılarının yere göğe sığdıramadığı Osmanlının, miras bıraktığı yıkılmış, yoksul, cahil ve borç batağında bir ülkeyi ve halkı, Dünya Milletleri arasında onurlu bir yere taşıyan o beğenilmeyen tek Parti döneminin yoktan var ettiği Ulusal değerler, "Şeker, Dokuma, Çimento, Cam, Demir Çelik fabrikaları, Tekel, süt endüstrisi, Et Balık kurumu gibi doğrudan üreticiyle ilgili kurumlar, Ulusun kıt kaynakları ile oluşturulan Limanlar, Devlet Demir Yolları; Türk Hava Yolları, Rafineriler, Petro Kimya tesisleri ve daha binlerce sanayi tesisi" son otuz yılın basiretsiz, beceriksiz siyasi ve üst bürokrasisi tarafından Uluslararası sömürüye peşkeş çekildi ve faturası Türk halkına ödettiriliyor ve daha da ödettirilecek.
Savuma yapımızı, Soğuk Savaş döneminin "Komünizm tehlikesi" ürküntüsüyle ABD ve NATO"ya bağlayarak, bize ödettirilen faturanın boyutunu hesap bile edemeyiz.
Avrupa Birliğine gireceğiz diye, Türkiye"nin Ekonomisini, hatta siyasetini Avrupa Birliğinin emrine tahsis edenler, bu toplum insanlarını doğumdan ölüme kadar Fatura ödemek zorunda bırakmışlardır.
Toplumumuzu bu ağır faturaları ödemek zorunda bırakanları yakından tanımakta yarar var. Çok partili döneme geçtiğimizden beri, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Sağ bir partinin genel başkanlığı gibi siyasi görevlere ve bürokratik üst kademelere gelenlerin, Sayın Bülent Ecevit dışında ABD"de tezgâhtan geçmeyen, icazet almayan var mı? Sömürge ağalarına biat etmeyen var mı?
Önümüze her çıkan açıkgöz siyasetçi, soyut Demokrasi söylemleri ile bizle afsunlayıp uyutuyor. Bizlerde ise hiç tepki yok. Demokrasiler nasihat, vaaz dinleme sistemleri değil, yanlışlara karşı haykırma, karşı koyma rejimleridir. Suskun ve itaatkâr toplumlar gerçek Demokrasiyi asla ve asla kuramazlar. Hele hele ödediği faturaların hesabını bile tutamayan bizi gibi toplumlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.