Abdullah AYDIN
Göç Hikayemiz
Aşağıdaki dizeler şoven bir övgüyü amaçlamıyor. Yaşam zorluklarından kurtulup, daha insani bir hayatı arzulayan, kaderi göçlerle şekillenmiş bir bölge halkının çileli ve onurlu yaşam serüvenini yansıtmaya çalışıyor. MELET (Mesudiye) halkı için göç bir yaşam değeri
Düşüncelerin ve eylemlerin, sosyalleştikçe değer kazandığını yaşayarak öğreniyor. Öyle anlaşılıyor ki; bölgenin göç serüveni durmayacak, şekil değiştirerek devam edecek!...
ABDULLAH AYDIN
[email protected]
Esatir-i efsane mi,
rivayet mi, söylenti mi,
kim bilir?
Belki de dedikodu.
Havva ile Âdem"in
üç bin göbek sonrası,
dört yüz göbek önceden
sülâlemin babası;
atalarım yaşarmış
Asya"nın ortasında.
kısrağından süt sağarak
Kımız koymuş sofrasına.
Göl kenarı efil efil
ılık yeller esermiş,
ağları üzüm dolu
alkım batman çekermiş.
Kıskanmış düşmanları,
çevrilmiş her yanları.
Savaşmış kılıç kalkan,
her yanları kızıl kan.
Yenilmişler düşmana,
kalmış bir küçük oğlan.
ağlarken taş kovukta,
Kurt yanaşmış oğlana:
Demiş ki: hiç ağlama,
derdine dert bağlama,
beni sakın kurt sanma,
asıl namım Asena!
Sütüm iç kana kana,
eş de olurum sana!
Doğurmuş on çocuğu;
olmuşlar salkım saçak,
her yörede bin ocak.
Toy tutmuşlar mutluca,
yaşamışlar yıllarca.
Mesut günler gelip geçmiş,
çöl rüzgârı yaman esmiş.
Gökten kaybolmuş bulutlar,
yitip gitmiş has umutlar.
Susuz kalmış dereler,
çatlamış kara toprak.
Kızgın güneş tepeden
soldurmuş yaprak yaprak.
Dedemin dedesinin dedesi
şaşıp kalmış ortalıkta,
kalmamış hiç çaresi.
Düşünürken kara kara,
Bozkurt çıkmış ortaya.
vakit geçirmemişler,
haber salmışlar Otağa.
Kaan demiş:Nedir bu kurt?
Biz kurdu neyleyelim!
Bize gerek yeni bir yurt!
Kurt demiş ki uluyarak:
Bu ülkeyi bana sorun,
bilmez isem boynum vurun!
Uçan kuşla yarışırım,
sizi dağdan aşırırım.
Sevinmişler bu habere,
bakmamışlar başka yere.
Olsa bile kuduz, kızan,
aç kalmasın oba, hızan.
Kaan bile şaşmış işe,
karar vermişler gidişe.
Düşmüş kurt önlerine,
çıkmışlar Anayurttan.
Rehberlik etmiş, ama
iz kalmamış kurttan.
Dört yana dağılmışlar,
nara atıp bağırmışlar.
Yurt aramışlar umutla,
yarışmışlar bulutla.
Girmişler Anadolu"ya,
yepyeni bir sılaya.
Dicle, Fırat aşmışlar,
güzel yurda şaşmışlar.
Ova Çiçek ve Gül"müş,
uçan kuşlar Sülün"müş.
Atlarını dehlemişler,
gözle toprak behlemişler.
Köprü kurmuşlar Kelkit"e,
gelmişler kara Melet"e,
nenem de yüklü imiş
on ikinci velede.
Demişler vatan bulduk,
otağı burda kurduk.
Gardaş saymış
Ermeni"yi, Urum"u,
dost bırakmış
oğul, uşak, torunu.
Dokuz asır yaşamışlar,
bölük bölük çoğalmışlar.
DİNLEYİN EY DOSTLARIM!
YAZILAN DESTANIMIZ;
YAZILACAK OLANLARI
DİNLESİN AHFADIMIZ!
Umutlarla edinmiştik vatanı,
saygı ile anmış idik
yeraltında yatanı.
Yastık, yorgan bir de çul,
kimseye olmadık kul.
Hem okuduk hem yazdık,
meğelle bostan kazdık.
Sıkı sıkı sırımladık çarığı,
halay çekip yandan açtık karığı.
Yazıyı Tanrı yazmış,
kalem çelik, çıkmıyor;
yaratmış desek bile,
aç kalınca bakmıyor.
Doğanın insafı yok,
bir kere gülmez bize.
Umutla ekip diktik,
bitmedi kaldı güze.
Ektim hep yamaç dağı,
yaktı geçti kırağı.
Havalar bir tuhaf oldu,
Arpa ektim Yulaf oldu.
Dolu deldi başımı,
yıktı ocak taşımı.
Köygöçüren yürek deler,
avrat hâlâ höllük eler.
Tarla çakıl, saban kırık,
ne cerek var ne de sırık.
Zelve zeftirsiz olmaz,
aç öküzüm baş tutmaz.
Yedelüç derkayış nerde?
okla girdi başım derde.
Aşı yaptım tutmaz ahlat,
kulun attı bizim dor at.
Koyun kısır kuzu vermez,
ne yağım var ne de pekmez.
Dört tavukluk kümesin
Tilki yedi üçünü;
tüyleri kalmış bize,
kedi buldu pöçünü.
Fırın söndü, pişirmedi goliti,
kovamadım zağarlaşan boz iti.
Torun, tosun kırk hızana ulaştık,
döllemede epey sıkı çalıştık.
Yetmedi bu topraklar,
başladı ahlar vahlar.
Bir gün yokluk kapımıza dayandı,
al yanağım sarı renge boyandı.
Yıllar yılı yurt aramış soyumuz,
nüfusumda kayıt kalsın köyümüz.
Yol göründü, çıkacağız gurbete,
"hanım dedik"! çörek de koy sepete.
Son gecede sıkı sardık avradı,
ağlasa da ayrılığı kavradı.
atıp mitili omuza,
çıktık bitmez yolumuza.
Çoluk çocuk ağlayarak ayrıldık,
her birimiz dört bir yana savrulduk.
Dağ aştık, deniz aştık,
Yeditepe"ye ulaştık.
Hikâyeyi dinlemiştik,
tok yaşamak istemiştik.
Ölmeyen öküz sandık,
Altın Boynuza kaldık.
Dağı, taşı altın mış(!)
Söylenenler yalanmış.
Kaldırımlar yuvamız,
yaşamak tek davamız.
Gezinirken aç karına,
plân yaptım yarına.
Simit sattım gevrekten,
tanesi üççeyrekten.
Simit karın doyurmaz,
sandık yok, boya olmaz.
Ben de suyu satarım,
paraları kaparım.
Daldan dala atladık,
cepte kuruş sakladık.
Karımdan mektup geldi,
garip yüreğim deldi.
Ayşe kızı okutmuştuk hocaya,
nevri dönmüş, o da kaçmış kocaya.
Oğlumuz olmuş verem,
yıkıldı yanım yörem.
Çaresizlik içindeyken
olmaz bir iş dönderdim,
biraz harçlık gönderdim.
Devamlı iş aradım,
cadde, sokak taradım.
Girdim bir fabrikaya,
avrat yürekte yara.
Hasan, Ahmet buluştuk,
gece, gündüz çalıştık.
Karar verdik gizlice,
Gecekondu desinler,
rüşvet dahi yesinler.
Üç kondu yapacağız,
sonra keyif çatacağız.
Zabıta vermez aman,
çabuk geçiyor zaman.
Rüşveti vereceğiz,
hemen bitireceğiz.
Hepimiz ustaymışız,
sanki bir kurstaymışız!
Bitirdik biz bu işi,
İstanbul"da üç kişi.
Sonunda edemedik,
göçü alalım dedik.
Göç oldu kaderimiz,
yollardır mabedimiz.
Olduk Yeditepeli,
kulakları küpeli.
İstanbul vatanımız,
evimiz, ocağımız.
Olduk burda bir ekol,
dört bir yana saldık kol.
Emekçiyiz gene biz,
kimseye çökmeyiz diz.
Devrimler andımızdır,
selâm, saygı Ata"ya,
bilim rehberimizdir,
huu çekmeyiz havaya.
Onurumuz payidar,
esecek rüzgâr rüzgâr.
Doğruluk şiarımız,
sözümüz senetlidir.
İstanbul"lu olsak da,
aslımız Melet"lidir.
ABDULLAH AYDIN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.