Abdullah AYDIN
GÜCÜN DEMOKRASİSİ
GÜCÜN DEMOKRASİSİ
ABDULLAH AYDIN
[email protected]
Geçtiğimiz yüzyıl insanlığın tartıştığı birinci konu Demokrasi oldu. Öyle anlaşılıyor ki, yaşadığımız yüzyılda da Demokrasi tartışma konularımızın başında olacak
Dünya"nın kimi ülkelerinde uygulandığı, kimi ülkelerinde de uygulanmaya çalışıldığı söylenen Demokrasi, henüz tüm insanlığın kabul edebileceği gerçek kalıbını, gerçek yönetim biçimini bulabilmiş, olması zorunlu kabul edilen temel ilkelere oturmuş görünmüyor
Gerçek Demokrasi diye örneklenen ülkelerde bile her türlü ayrımcılığın, siyasi şiddetin, yasaklamaların, adaletsizliğin, yoksulluğun, haksız güç edinmenin en kaba örneklerine tanık olabiliyoruz Bu görüntü, Demokrasinin söylendiği gibi gerçek olup olmadığı tartışmasını da beraberinde getiriyor. Bunu "gelişmiş Demokrasi" olarak gösterilen iki ülkeden örnekleyelim: Özgürlükler ülkesi olarak adlandırılan ve Dünya"ya öyle sunulan ABD" de sistem, acımasız ve zalim bir savaş ekonomisine, silâh ticaretine, uluslar arası sömürüye, tehdit ve şantaja dayanırken, kendi içinde de ırk ayrımcılığının en zalimini, gelir adaletsizliğinin en acımasızını yaşıyor. Dünya ABD Demokrasisini ancak Hollywood filmlerinin yansıtmaları çerçevesinde tanıyabiliyor
Avrupa örneği İsviçre Demokrasisi ise, ( İnsan kaçakçılığından, Gümrük kaçakçılığından, Uyuşturucu kaçakçılığından, Vergi kaçakçılığından, Silâh kaçakçılığından, Fuhuş sektöründen, yöneticilerin ülkelerini soymalarından) elde ettikleri ve İsviçre Bankalarına aktardıkları uluslar arası kara para ekonomisine dayanıyor
Bu görüntüler Demokrasinin kâğıda dökülmüş ve dillere pelesenk olan temel kuralları ile kökten çelişirken, maddi ve diğer güçler kanalıyla, insanlık üzerinde oluşturulan baskılarla ayıpları ve suçlarının üstü örtülüyor ve aklanmaya çalışılıyor.
Türkiye Demokrasinin neresinde? Acaba uygulanan biçimsel seçme ve seçilmeler Demokrasi için yeterli mi?
İşin aslında bizde yapılan seçimleri Demokrasi ile bağdaştırmak olası değil. Birileri tarafından halkın karşısına dizilen "kurşun askerlerin" seçim adı altında halka onaylattırılmasından ibaret
Şekilsel bir seçimle kendilerine koza ören siyasi güç sahiplerine bu da yetmiyor olmalı ki; il ve ilçe kurullarını bile doğrudan kendilerinin ataması için yol ve yöntem arıyorlar. Bu yöntemle siyasetin demokratikleşmesinin mümkün olmadığını elbette biliyorlar, ama güç sahibi olmanın avantajlarını kullanmak istiyorlar
Bu şekilde oluşturulan siyasal yapı ve gelişmemiş sivil toplum kuruluşlarının bulunduğu bir ortamda, gerçek Demokrasi olur mu? Olmaz! Nitekim olmuyor da
Güçle oluşturulan sözde Demokrasi temsilcileri ülkeyi yönetemiyor.
Ülkenin yarım yamalak Anayasası ile, yasaları ile kavga ediyor..
Ülkenin Partileri ile kavga ediyor..
Ülkenin Sendikaları, sivil toplum kuruluşları ile kavga ediyor..
Ülkenin mahkemeleri ile kavga ediyor..
Ülkenin Memuru, işçisi, halkı ile kavga ediyor..
Ülkenin köylüsü ile kavga ediyor..
Ülkenin Üniversiteleri ile kavga ediyor..
Ülkenin bürokrasisi, kurumları ile kavga ediyor
Ülkenin basını ile kavga ediyor
Aslında Demokrasiler kavganın olmayacağı, sorunların karşılıklı tartışma ve anlayış içinde, hukuksal çerçevede çözümlenmesi gereken rejimlerdir. Bizim, Demokrasi yakıştırması yaptığımız sistemimiz ise, Hukuktan, özgürlüklerden, eşitlikten ve insan haklarından uzak, kavgayı, sürtüşmeyi ve her türlü karşıtlığı reddetme üzerine oturmuş bir ucube
Kıyısından, köşesinden Demokrasiye benzetmeye çalıştığımız sistemimiz, son yıllarda büyük bir dış etkileşim altındaki saldırıyla karşı karşıya. Hükümet edenlerin, neredeyse tüm işlem ve eylemleri hukuksuzluk içeriyor. Kişisel güçlerle oluşturulan Parlamento çözüm üretemiyor, siteme Demokratik yön veremiyor. İktidar partisinin Meclis hâkimiyeti ve bu hâkimiyetin bir kişinin eline verilmiş olması, Demokrasinin önündeki tüm kanalları kişisel ihtiraslarla tıkıyor Günümüz insanının ve halkımızın arzusu "Gücün Demokrasisi" değil, Demokrasinin gücünü görmek ve onu yaşamak istiyor
AKP güçlü görünmesine karşın Demokrat olamıyor, Demokrasiyi işletemiyor. Siyasal kültürümüzde var olan kavga anlayışını daha da sertleştiriyor, kavga cephesini daha da genişletiyor. Bu tür siyasi anlayış ve yönetim biçimiyle, AKP ve Başbakan Erdoğan Demokrasiyi geliştirip işletmek şöyle dursun, Demokrasinin yollarına taş, diken döküyorlar. Bu yöntem ve anlayışla devam ederlerse, gelecekte Türk Demokrasisinin yollarını bozan siyasi "Ebû Leheb" olarak anılabilirler!
ABDULLAH AYDIN
[email protected]
Geçtiğimiz yüzyıl insanlığın tartıştığı birinci konu Demokrasi oldu. Öyle anlaşılıyor ki, yaşadığımız yüzyılda da Demokrasi tartışma konularımızın başında olacak
Dünya"nın kimi ülkelerinde uygulandığı, kimi ülkelerinde de uygulanmaya çalışıldığı söylenen Demokrasi, henüz tüm insanlığın kabul edebileceği gerçek kalıbını, gerçek yönetim biçimini bulabilmiş, olması zorunlu kabul edilen temel ilkelere oturmuş görünmüyor
Gerçek Demokrasi diye örneklenen ülkelerde bile her türlü ayrımcılığın, siyasi şiddetin, yasaklamaların, adaletsizliğin, yoksulluğun, haksız güç edinmenin en kaba örneklerine tanık olabiliyoruz Bu görüntü, Demokrasinin söylendiği gibi gerçek olup olmadığı tartışmasını da beraberinde getiriyor. Bunu "gelişmiş Demokrasi" olarak gösterilen iki ülkeden örnekleyelim: Özgürlükler ülkesi olarak adlandırılan ve Dünya"ya öyle sunulan ABD" de sistem, acımasız ve zalim bir savaş ekonomisine, silâh ticaretine, uluslar arası sömürüye, tehdit ve şantaja dayanırken, kendi içinde de ırk ayrımcılığının en zalimini, gelir adaletsizliğinin en acımasızını yaşıyor. Dünya ABD Demokrasisini ancak Hollywood filmlerinin yansıtmaları çerçevesinde tanıyabiliyor
Avrupa örneği İsviçre Demokrasisi ise, ( İnsan kaçakçılığından, Gümrük kaçakçılığından, Uyuşturucu kaçakçılığından, Vergi kaçakçılığından, Silâh kaçakçılığından, Fuhuş sektöründen, yöneticilerin ülkelerini soymalarından) elde ettikleri ve İsviçre Bankalarına aktardıkları uluslar arası kara para ekonomisine dayanıyor
Bu görüntüler Demokrasinin kâğıda dökülmüş ve dillere pelesenk olan temel kuralları ile kökten çelişirken, maddi ve diğer güçler kanalıyla, insanlık üzerinde oluşturulan baskılarla ayıpları ve suçlarının üstü örtülüyor ve aklanmaya çalışılıyor.
Türkiye Demokrasinin neresinde? Acaba uygulanan biçimsel seçme ve seçilmeler Demokrasi için yeterli mi?
İşin aslında bizde yapılan seçimleri Demokrasi ile bağdaştırmak olası değil. Birileri tarafından halkın karşısına dizilen "kurşun askerlerin" seçim adı altında halka onaylattırılmasından ibaret
Şekilsel bir seçimle kendilerine koza ören siyasi güç sahiplerine bu da yetmiyor olmalı ki; il ve ilçe kurullarını bile doğrudan kendilerinin ataması için yol ve yöntem arıyorlar. Bu yöntemle siyasetin demokratikleşmesinin mümkün olmadığını elbette biliyorlar, ama güç sahibi olmanın avantajlarını kullanmak istiyorlar
Bu şekilde oluşturulan siyasal yapı ve gelişmemiş sivil toplum kuruluşlarının bulunduğu bir ortamda, gerçek Demokrasi olur mu? Olmaz! Nitekim olmuyor da
Güçle oluşturulan sözde Demokrasi temsilcileri ülkeyi yönetemiyor.
Ülkenin yarım yamalak Anayasası ile, yasaları ile kavga ediyor..
Ülkenin Partileri ile kavga ediyor..
Ülkenin Sendikaları, sivil toplum kuruluşları ile kavga ediyor..
Ülkenin mahkemeleri ile kavga ediyor..
Ülkenin Memuru, işçisi, halkı ile kavga ediyor..
Ülkenin köylüsü ile kavga ediyor..
Ülkenin Üniversiteleri ile kavga ediyor..
Ülkenin bürokrasisi, kurumları ile kavga ediyor
Ülkenin basını ile kavga ediyor
Aslında Demokrasiler kavganın olmayacağı, sorunların karşılıklı tartışma ve anlayış içinde, hukuksal çerçevede çözümlenmesi gereken rejimlerdir. Bizim, Demokrasi yakıştırması yaptığımız sistemimiz ise, Hukuktan, özgürlüklerden, eşitlikten ve insan haklarından uzak, kavgayı, sürtüşmeyi ve her türlü karşıtlığı reddetme üzerine oturmuş bir ucube
Kıyısından, köşesinden Demokrasiye benzetmeye çalıştığımız sistemimiz, son yıllarda büyük bir dış etkileşim altındaki saldırıyla karşı karşıya. Hükümet edenlerin, neredeyse tüm işlem ve eylemleri hukuksuzluk içeriyor. Kişisel güçlerle oluşturulan Parlamento çözüm üretemiyor, siteme Demokratik yön veremiyor. İktidar partisinin Meclis hâkimiyeti ve bu hâkimiyetin bir kişinin eline verilmiş olması, Demokrasinin önündeki tüm kanalları kişisel ihtiraslarla tıkıyor Günümüz insanının ve halkımızın arzusu "Gücün Demokrasisi" değil, Demokrasinin gücünü görmek ve onu yaşamak istiyor
AKP güçlü görünmesine karşın Demokrat olamıyor, Demokrasiyi işletemiyor. Siyasal kültürümüzde var olan kavga anlayışını daha da sertleştiriyor, kavga cephesini daha da genişletiyor. Bu tür siyasi anlayış ve yönetim biçimiyle, AKP ve Başbakan Erdoğan Demokrasiyi geliştirip işletmek şöyle dursun, Demokrasinin yollarına taş, diken döküyorlar. Bu yöntem ve anlayışla devam ederlerse, gelecekte Türk Demokrasisinin yollarını bozan siyasi "Ebû Leheb" olarak anılabilirler!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.