Abdullah AYDIN
SİYASETİN BÖYLESİ -2-
Geçen yazımızda Siyaset-Toplum ilişkilerini Tavuk-Yumurta ilişkilerine benzetmiş ve bu ikililerin birbirleri için hayat ve var olma nedeni olduğundan, bu paralelde yaşadığımız Sosyo-Siyasal olayları değerlendirmiştik. Bu gün de aynı tür değerlendirmelere başka olaylarla devam edelim…
Hukuk devletlerinde yasalar herkesi kapsar. Hukukun nimeti ve külfetiyle herkes eşit olarak ilişkilenir. Hukuk devletinde ayrıcalıklı ve dokunulmaz kişiler ve görevler olmaz. Yasa dışı uygulama yapan herkes suçlu addedilir ve cezalandırılır…
Bizde durum öyle mi acaba? Birkaç konuyu irdeleyerek bakalım:
Ülkenin bir yöresinde insanlık dışı bir suç işleniyor, adeta katliam yapılıyor. Kurumlar suçu birbirinin üzerine atarken, bu konuda asli görevlilerden biri olan MİT Başbakan tarafından korumaya alınıyor. Suçluların yargılanmalarını zorlaştırıcı bir yasa çıkarılıyor ve Devletin önemli bir kurumu şahsileştiriliyor. Böyle bir ayrıcalık Hukuk devletinde olabilir mi? Olmaz! Asla olmaz!
Adıyaman’da kimi yurttaşların evleri işaretleniyor. Olaya yabancı değiliz. Maraş’ta yaşadığımız olayların öncesinin bire bir benzeri. İşaretler bazı tehlikelerin yaklaştığının işaretini veriyor. Yetkililer, ipe sapa gelmez beyanlarla olayları küçümsüyorlar, umursamıyorlar, geçiştirmeye çalışıyorlar. Adıyaman’ın bu mahallesinde herhangi bir yurttaşın burnunun kanaması bile, bu gün işleri savsaklamaya bırakan siyasilerin suçu ve günahı olacaktır. Hukuk devletinde böyle bir aymazlık olabilir mi? Olmaz! Asla olmaz!
Ülkemiz, tarihin ve insanlığın affetmeyeceği bir ayıbı yaşıyor. 35 insanımızın yakılarak öldürüldüğü Sivas Madımak oteli davası, yirmi yılda suçluların tümü bulunamadığı için noksan kararla sonuçlandı ve mahkeme zaman aşımı dolayısıyla davayı düşürdü. Başbakan da, sonucu “hayırlı olsun” diyerek kutladı. Başbakanın söylemini yadırgamıyorum, ama zaman yerine ülkemin hukukunun ve insanlığının aşındığını düşünerek utanıyorum, sıkılıyorum… Hukuk devletinde böyle bir ayıp olmaz!
Tutuklu gazetecilerden dördünün tutukluluğu kaldırıldı. Tutukluluğun kaldırılmasına gerekçe olarak ‘suç vasfının değişmesi’ gösteriliyor. Bu duruma göre, gazeteciler haksız yere bir yıldan fazla cezalandırılmış olmuyorlar mı? Gazetecilerin mağduriyetleri tazmin edilecek mi? Suç vasfı değiştiğine göre, yeni bir iddianame ve başka bir ceza maddesinden yeni bir dava açılacak mı? Bu uygulamalarla, siyasetin hukuka bir şeyler yaptığını düşünürsek, hata mı ederiz? Hukuk siyasi araca dönüştürülmüyor mu? Savcıların iddialarının temelden yoksun olduğu, yurttaşların haklarının korunmasında kayıtsız kaldıkları ve sadece itham merciine dönüştürüldüğü göz ardı edilebilir mi? Hukuk devletinde, iktidarların isteğine göre yasa olmaz, olamaz!
Meclisler; hangi ve ne tür olursa olsun; akil insanların, yönetme yetisine sahip kişilerin bir araya geldiği, aklın, mantığın, adaletin, hoşgörünün egemen olması gereken kurumlar, kurullar. Ama nerde o? Ara ki bulasın! TBMM verdiği görüntü ile sıradan insan kalabalığının doldurduğu, Demokrasinin, hukukun, nezaketin hiç uğramadığı bir yer olarak görünüyor. Dayak, kötek, ümük sıkma, sinkaf, hakaret gırla gidiyor. Demokrasinin tikesinin bile uğramadığı, baskının ve despotizmin kol gezdiği, çoğunluk tahakkümünün egemen olduğu dış korunaklı bir şatoya benziyor. Ulusal irade hangi köşede kalmış belli değil. İktidar partisinin dışında kalan Milletvekillerinin, seçilmelerinin anlamsızlığı ve orada halkı temsil etme gibi bir yetkilerinin olmadığı veya ellerinden alındığı kanaati oluşuyor! Demokrasi bunun neresinde? Meğer siyasetin böylesi de varmış! Böyle olmaz! Olmaz!
Bilim yuvası Üniversite ve başında bilim adamı Rektör. Manisa Celal Bayar Üniversitesine bölgenin bir siyasetçisi geliyor, ama öğrenciler bu siyasetçinin Üniversitelerinde ahkâm kesmesini istemiyorlar ve protestoya hazırlanıyorlar. Öğrencilerin bilimsel öğrenim ve gelişimini sağlamak, her türlü can ve mal emniyetini gözetmekle yükümlü olan sözde bilim adamı(!) Rektörün ilk yaptığı iş, siyasetçi yalakalığına soyunarak, öğrencileri Üniversiteden uzaklaştırmakla tehdit etmek oluyor, öğrencileriyle tartışmaya giriyor ve öğrencileri disipline yolluyor. Sonunda bir öğrenci Üniversitesinden kovuluyor… Siyasetçiler, özellikle iktidardakiler ne yapıyor? Hiç şüpheniz olması; memnun oluyorlar ve kıs kıs gülüyorlardır… Olmaz! Böyle olmaz!
Sadece bunlar mı? Daha onlarca, yüzlerce sayabiliriz. O zaman sormamız gerekiyor: bu nasıl siyaset, bu siyasetin adı ne? Kimler bu siyasetin devamından yararlanıyor, kimler zarar görüyor?
Siyaset adına, ülke yönetmek adına bir oyun oynanıyor bu ülkede, gözlerimizin önünde ve hiç utanmadan, korkmadan. Nedir bu oyunun adı? Gelin bu oyunu birlikte adlandıralım: Karagöz-Hacivat mı, Tulûat mı, Orta oyunu mu, sallama mı, kıvırtma mı, Oryantal mı, bul karayı al parayı mı, hokus pokus mu? Nedir? Nedir bu oyunun adı?
Siyasetin böylesinden memnun muyuz? Eğer memnunuz diyorsak, verelim helal oylarımızı sandık dolusu, torba dolusu! Ya memnun değilsek ne yapalım? İşte şimdi onu konuşmanın tam zamanı!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.