Doç. Dr. Birol ERTAN
Ortadoğuda Yeni Demokrasi Modeli ILIMLI DEMOKRASİ
Ortadoğu’da Yeni Demokrasi Modeli ILIMLI DEMOKRASİ
Küresel güçlerin dünya hakimiyeti ve özellikle Orta Doğu planları üzerine çok şey yazıldı ve çizildi. Görünen o ki, bu konuda bazıları komplo teorileri de olmak üzere yeni değerlendirmeler yapılmaya devam edecek. Bu değerlendirmelerin birçoğunda doğruluk payı bulunmakla birlikte, genel bir eksiklik ve hafiflik bulunduğunu da görüyoruz. Bu yazının konusu, küresel güçlerin ve özellikle ABD’nin özellikle Orta Doğu’da planladığı yeni yol haritasını açıklamaya çalışmak olacak.
Öncelikle şunun altını çizerek işe başlamak istiyorum ki, dünyayı yöneten tek bir odak olduğunu düşünmek, yalnızca karşınızdaki düşmanı tanımanızı güçleştirip onların işine yarayacaktır. Örneğin, dünyayı sadece tek bir gücün yönettiğini savunan birçok düşünce, işin derinliğine ve dünyayı yönetenlerin gizli savaşlarına dikkat çekemediği için sadece “kumda oynamakla” yetiniyor. Bu demek değildir ki, dünya siyasetini yönlendiren çok güçlü bir odak ya da odaklar yoktur. Bu odakların başında, elbette ki ABD geliyor. ABD’nin ve küresel güçlerin, tek parçalı bir küresel politikası olmasa (dönem dönem değişmekle birlikte) bile özellikle ülkesinin ve dünya kapitalist sisteminin nihai çıkarları uğruna görece istikrarlı bir küresel stratejileri bulunduğu açıktır. Özellikle yüksek miktarda enerji kaynağı (petrol ve doğalgaz) içeren bölgelerde ve iletim hatlarının bulunduğu coğrafyalarda küresel güçlerin stratejilerini anlamak çok daha kolay oluyor. İşte bu nedenle, dünyada küresel güçlerin dünya hakimiyeti planlarını anlayabilmek için Orta Doğu coğrafyasındaki planlara göz atacağız.
ABD’nin dünya egemenliğini sürdürmek için Orta Doğu coğrafyasında yürüttüğü yeni projeye; bazıları Büyük Orta Doğu Projesi, bazıları Ilımlı İslam ve yandaş güçler de Demokrasi Projesi ismini vermiş olabilir. Ancak, bu stratejiye bir isim vermekle sorunu çözmüş olmuyoruz. Küresel güçler ve ABD’nin bölgede atmayı düşündüğü adımların hesaplanabilmesi için elbette teoriler üreteceğiz, ancak projenin detaylarından yola çıkarak bütünü görebildiğimizde çok daha gerçekçi sonuçlara ulaşabiliriz. Bu nedenle, ABD’nin Orta Doğu projesinde yürüttüğü yeni stratejinin önemli hedefinin “kırılgan” rejimlerdeki ani kopuşu önlemeye yöneldiği noktasında düşünceler üretmek gerekiyor. Bu konuyu biraz açalım.
Gerçeklikleri Kendimiz Yaratırız
ABD’de Bush yönetiminin önde gelen isimlerinden birine Orta Doğu’da yaşanan savaşların yaratacağı gerçeklikler hakkında ne düşündüğü sorulduğunda, “kendi gerçekliklerimizi kendimiz yaratırız” (Graham E. Fuller, İslamsız Dünya, Profil yayıncılık, İstanbul, 2010, sy. 12) yanıtı alınmıştır. İşte bu noktada, Ortadoğu’da yaratılan gerçekleri görmek gerekiyor.
Amerikan Ulusal İstihbarat Kurumu (CIA) adına Türkiye ve pek çok Ortadoğu ülkesinde görevler yapmış olan Graham E. Fuller’a göre, ABD’nin bölgedeki dış politikası çok uzun yıllar içinde başarısızlığa uğradı. ABD, Arap-İsrail sorununda dengeli bir rol oynamayı reddetti ve bunu başaramadı, diğer oyuncuların müzakere veya kolaylaştırıcı rol oynamasını da engelleyemedi (http://www.odatv.com/n.php?n=-graham-fuller-aci-konustu--0702111200 ). Fuller’ın açıklamasından da anlaşıldığı üzere, ortada yalın bir gerçek var. Ortadoğu’da küresel güçlerin uzun dönemli hakimiyetini tehdit eden bazı sorunlar bulunuyor ve bu sorunların aşılması için yeni planlar yapılıyor. Bu yazıda yapmaya çalışacağım ise bu planı ya da yaratılmaya çalışılan gerçekliği ortaya çıkarmak olacak.
Orta Doğu ve Demokrasi
Öncelikle Orta Doğu kavramından yola çıkalım. Orta Doğu kavramının Batı (Avrupa) merkezli bir kavram olduğu çok açıktır. Özellikle bu kavramın ortaya çıkışı ve kullanımında İngilizlerin etkisi büyüktür. Anlatılmaya çalışılan bölge, kime karşı Doğu’dur ve kime göre Doğu’nun ortasındadır. Elbette, Avrupa’ya ve özellikle Batı Avrupa’ya göre.
Bilinenin tersine, Orta Doğu kavramıyla herkes aynı bölge ve ülkeyi anlatmak istemiyor. Bu kavramı ilk kullananlardan birisinin Lord Curzon olduğu iddia ediliyor. Angus Hamilton 1909 yılında Londra'da yayınladığı “Problems of the Middle East” adındaki kitabı ile Orta Doğu kavramını bilim dünyasına taşıyarak Basra Körfezi bölgesinin İngiltere'nin uluslararası menfaatleri ve sömürgeci devletler arasındaki rekabet çerçevesindeki önemini anlatmaktaydı. Lord Curzon, 1911'de Hindistan'a yakın yerleri ifade etmek için resmi konuşma ve belgelerde "Ortadoğu" kavramını ilk kez kullanarak ona yarı resmi bir nitelik kazandırmış oluyordu (Davut Dursun, http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:jgRfEd_m_qoJ:www.turkcebilgi.com/ortado%C4%9Fu/ansiklopedi+orta+do%C4%9Fu+kavram%C4%B1+ilk+kullanan&cd=2&hl=tr&ct=clnk&gl=tr&source=www.google.com.tr ). Peki, bizim Orta Doğu ile anlatmak istediğimiz bölge neresidir ? Akdeniz'den Pakistan'a kadar uzanan ve Arap Yarımadası'nı kapsayan Orta Doğu; Suriye, Irak, Katar, Kıbrıs, Ürdün, İsrail, Lübnan, İran, Filistin, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Kuveyt, Bahreyn, Yemen ve Mısır’ı kapsayan coğrafyadır (bakınız, http://tr.wikipedia.org/wiki/Orta_Do%C4%9Fu ).
Küresel güçlerin Orta Doğu ülkelerine ilgisinin kaynağı nereden geliyor? Bu sorunun yanıtını, Orta Doğu’dan sorumlu olarak ABD istihbarat örgütünde (CIA) görev yapmış olan Graham Fuller’dan alalım : “Yeni emperyalizm, Müslüman dünyasında varlığını iki nedenle güçlü biçimde sürdürmektedir : Enerji kaynakları ve nakliye yolları nedeniyle Müslüman dünyasının büyük kısmı ciddi ölçüde jeo-stratejik öneme sahiptir” (Graham E. Fuller, İslamsız Dünya, Profil Yayıncılık, İstanbul, 2010, sy.272).
Ortadoğu’nun küresel güçler için önemi, enerji kaynakları ve özellikle petrol nedeniyledir. Ortadoğu coğrafyasında petrolün bulunması ile demokrasilerin yokluğu arasında ciddi bir ilişki bulunuyor. En azından bugüne kadar öyleydi. Bu konuda bir kitabımdan kısa bir bölüm aktarmak istiyorum.
“Acaba, Kuşku Çağı’nda mı yaşıyoruz ? Bilgisayar Çağı’na mı girdik? İletişim Çağı mı, yoksa Demokrasi Çağı’nda mıyız? İnsan Hakları Çağı mı başladı, Soğuk Savaş Çağı mı bitti? Küreselleşme Çağı hala sürüyor mu, Amerikalılaşma Çağını mı yaşıyoruz? Kim ne derse desin, 21. yüzyıl, Enerji Çağı olacağa benziyor. 21. yüzyılın çatışmalarını ve ittifaklarını, enerji kaynakları ve gelişmiş ülkelerin enerji ihtiyacı belirleyecek. Bu durum da enerji kaynakları ve demokratik yönetimler arasındaki ilişkiyi tersine çevirmeye yetecek ölçüde önemli bir sorunsal.
“Orta Doğu’daki yeniden yapılandırma çalışmalarının arkasında ne var dersiniz. Orta Doğu, dünya petrol rezervlerinin % 65’ine sahip. Petrol tüketiminde ise Orta Doğu ülkelerinin esamisi bile okunmuyor. Dünya petrol üretiminin dörtte birini Suudi Arabistan gerçekleştiriyor. İran, Kuveyt, Irak ve Suriye’yi de içine katarsanız, bu oran çok daha önemli hale geliyor. Peki, petrol üreten ve ihraç eden bu ülkelerde demokrasi, insan hakları ve siyasal istikrar neden yok dersiniz ?
“21. yüzyılda yeni çatışmalar, ittifaklar, antlaşmalar ve gelecek planları, enerji kaynakları üzerinde şekillenecektir. Gelişmekte olan ülkelerdeki zengin enerji kaynakları, onlara demokrasinin gelmesini ertelemek için yeterli bir neden olacağa benziyor” (Birol Ertan, Delta Planı, Şira Yayınları, İstanbul, 2009).
Gerçekten de Orta Doğu’da petrol, halklara özgürlük ve refah yerine, despotik yönetimleri, yozlaşmayı ve emperyalist sömürüyü getirmiştir.
Orta Doğu deyince, hemen aklımıza petrol ve emperyalizm kavramları geliyor. Emperyalizm kavramını kullanıyoruz, ancak dünya değişirken emperyalizm değişmiyor mu? Elbette değişiyor, en azından yöntemleri değişiyor.
Yeni Emperyalizm ve Orta Doğu
Dünya değişirken bazı kavramların aynı kalması söz konusu olamıyor. Ya kavramların içerikleri değişiyor ya da eski kavramlar gerçeklikleri ifade edemediği için yeni kavramlar ortaya çıkıyor. Bu konuda bir örnek de Yeni Emperyalizm kavramdır.
Gelin, yeni emperyalizm kavramını, o kavramın yaşam bulmasında görev almış bir CIA elemanının ağzından tanımlamaya çalışalım. Bu isim, bu yazımda birçok referans verdiğim Graham Fuller olacak. Fuller’a göre, “emperyalizm” terimi pek de yanlış sayılmaz aslında : Resmi Batı emperyalizmi tarihinin sona ermesinden sonra bile modern çağda yeni emperyalizm biçimleri doğmuştur. Özellikle Ortadoğu’da İngilizler, “bağımsızlığını” yeni elde etmiş devletlerin çoğunun yönetimini elinde tutmak için buralarda göreve itaatkar kişileri getiriyorlar... Bu süreçler İran, Irak ve Mısır ve Suriye ile birlikte Cezayir, Libya, Tunus, Ürdün ve Yemen’de yaşanmıştır (Graham E. Fuller, İslamsız Dünya, Profil yayıncılık, İstanbul, 2010, sy. 271).
Fuller, yeni emperyalizmin kullandığı yöntemleri açıklama konusunda çok cömert davranıyor. Graham Fuller’e göre,yeni emperyalizmin özellikle Ortadoğu coğrafyasında kullandığı yöntemler değişmektedir. Bunlar , ABD tarafından yapılan büyük yardımlar, ABD’nin kontrolündeki Dünya bankası’ndan kredi kullandırılması, askeri satışlar, diplomatik destek, askeri üslerin kurulması, düzenli siyasi müdahale, bölgesel politikaların manipüle edilmesi ve askeri tehditler (Graham E. Fuller, İslamsız Dünya, Profil yayıncılık, İstanbul, 2010, sy. 272).
Orta Doğu ve Ilımlı Demokrasi
Batı emperyalizminin Orta Doğu’yu yeniden planlamak ihtiyacı içine girdiğinden söz etmiştik. Burada başat rol, elbette ABD ve İngiltere’dedir.
Orta Doğu’yu yeniden planlama ihtiyacı, durduk yerde ortaya çıkan bir karar değildir. ABD ve küresel kapitalizmin Orta Doğu’da “kırılgan” rejimler nedeniyle petrol kaynaklarının denetimini kaybetmek tehlikesiyle baş başa bulunduğu gerçeği, bu bölgede yeni planlar yapılması ihtiyacının gerçek nedenidir.
Ortadoğu’yu despotik ya da yarı-despotik rejimler eliyle kontrol eden emperyalist güçler, gelinen noktada rejimlerin halk hareketleri ile her an değişebileceği tehlikesiyle karşı karşıyadır. Emperyalist çıkarları tehdit eden bu tehlikeyi atlatmanın yolu, halk ayaklanmalarına neden olmayacak yeni rejimler yaratmak olabilirdi. Ancak, yeni rejimlerin de emperyalist çıkarlara hizmet etmesinin sağlanması gerekliydi. Böyle olunca, Orta Doğu’da kırılgan rejimlerden başlamak üzere yeni bir demokrasi modeli inşa edilmesi zorunlu hale geldi. Bu rejimin ismi ise “Ilımlı Demokrasi”dir.
Ilımlı Demokrasi kavramını daha öne kullananlar elbette olmuştur. Ancak, Orta Doğu coğrafyasında küresel güçlerin denetimindeki despotik ya da yarı-despotik rejimlerin yerine ikame edilecek yeni bir demokrasi modeli olarak ilk kez kullanıldığını sanıyorum. Bunun çok da önemi yok. Daha önce kullananlar olmuşsa da ileri görüşlülükleri nedeniyle kutlamak gerekiyor.
Ilımlı Demokrasi modeli ile Arap coğrafyasında gelişen halk ayaklanmaları arasındaki yakın ilişkiyi daha iyi anlamaya başlıyoruz. 12 Mart darbesinde Türkiye’deki sosyalistlerin kafa karışıklığı ortamında ilk günlerde darbeyi destekleyip daha sonra darbenin kendilerini indiğini görünce şaşkınlığa düştüklerini unutmayalım. Bu nedenle, Tunus’ta başlayıp Mısır’a uzanan ve oradan da bütün Arap coğrafyasına yayılması olası olan halk hareketlenmelerinin arkasındaki güçlerin iyi anlaşılması gerekir. Ilımlı Demokrasi mimarları, onyıllardır bu ülkelerde sivil toplum ağları işgal etmek için çalışmalar yapmakta, devşirmeler ve işbirlikçiler yetiştirmekte, dolarlar ve Euro’lar dağıtmaktadır. Her türlü teknolojiyi kullanarak rejim değişikliğinin küresel güçler için risksiz gerçekleşmesinin zemini yaratılmaya çalışılmaktadır. Özellikle Tunus , Mısır ve Yemen’de son yıllarda yürütülen dış yardım destekli çalışmalara bakılırsa, ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
Yazdıklarımın daha iyi anlaşılabilmesi için size bir örnek vermek istiyorum:
Bir grup Suudi Arabistanlı’nın, ülkede siyasi, ekonomik ve sosyal reformlar yapılması ve özellikle anayasal monarşi talebiyle sosyal paylaşım sitesi Facebook'ta kampanya düzenledikleri bildirildi. "Halk, rejim reformu istiyor" adını taşıyan ve yaklaşık 2000 kişinin üye olduğu kampanyada, "anayasal monarşi" oluşturulması ve "genel seçimlerin" düzenlenmesi çağrısında bulunuluyor (http://www.acikgazete.com/guncel/2011/02/08/facebook-tan-devrim-yapacaklar.htm?aid=39918 )
Yukarıdakine benzer haberler, başta Tunus ve Mısır olmak üzere Yemen, Fas, Cezayir gibi ülkelerde çok sayıda görülebilir. Bütün bu çalışmalar, Ilımlı Demokrasi uğraşlarının parçaları olarak görülmelidir.
Sonuç olarak, Orta Doğu coğrafyasında köşeye sıkışan küresel güçler, rejim değişikliklerini kontrollü olarak gerçekleştirerek emperyalist çıkarlara hizmet edecek yeni bir demokrasi projesini başlatmışlardır. Bunun adı da Ilımlı Demokrasi’dir.