Emel SUNGUR
YANIT BEKLİYORUM YOL GÖSTERİN
YANIT BEKLİYORUM YOL GÖSTERİN
Yeni bir yıl geliyor. Kavga, gürültü, yanan yürekler, dinmeyen acılar, yeşeren düşmanlıklar, açlık, salgın, doğal afetler yıl geçti ve son günlerine dayandı.
Yıla ait tahlil yapıldığında muhtemel bir mutsuzluk tablosu asılacak duvara.
Gelen yıllar sadece yaşadığımız bunca olayı bizim üzerimize yapıştırmıyor birde yaşayacağımız düşünmek zorunda olduğumuz yıllar, aylar ve saatleri de hatırlatıp gidiyor.
Geçen yıllara ait insanın alacakları olunca bu akıp giden yıllar daha da fazla insanın mutsuzluğunu getiriyor.
İlerleyen günlerde seslendiğimde sesime yanıt bulamayacağım kaygısı da var ne yazık ki.
En kötüsü de ne yazık ki bu kaygı.
Farklı düşünsen dahi konuşup tartışacağın belki söylediklerinde etkili olup dinleneceğin veya senin karşındakini dinleyip değişeceğin, geleceğimiz için gerekli değişimin kolaylaştırıcısı olan her şey adeta bu toprakları terk etti.
Hala televizyon haberleri aile içi şiddet ve taciz, tecavüze uğramış kadın ve çocukların olduğu, seçilmiş belediye başkanlarının kelepçe ile ifade almaya götürüldüğü, karşılıklı inat ve restleşmenin sonucu bu güne değin komşu olarak, zaman içinde akraba olarak yaşadığımız toprakların üzerinde yaşayan bizlerin bundan sonra böyle birlikteliğe tahammül edip devam edemeyeceği görüntüleri yansıyor televizyon ekranlarına. O ona küfür ediyor bir diğeri ötekine. Bizlerin dahi konuştuğumuz dil artık eskiden özenle uzak durduğumuz argo dil veya Osmanlı diline dönüştü. Elbette bu kadar kirliliğin oluşturduğu yok olmuş yok edilmiş çevre ve bilimden doğru, güzel şeyleri çekip çıkarmak pek mümkün gözükmüyor. Geçmişin yeni gelen yıla bıraktığı bütün bu tortuların yanı sıra gelecek günlerin ilavelerinin az olmayacağı bu günden belli.
Geleceği ve geçmişi tartışmayacağım ama bu yıl biterken gelecek için önemsediğim sadece kendi içsel duygularımdan paylaşmak istediğim değerlendirmelerimi size yazacağım. Bunlar benim açımdan asla değişmez şeyler değil belki de yanıtlarınızla benim kafamın içinin açılmasına neden olacaksınız.
20 yıllık bir örgütlenme süreci geçiren Demokratik Alevi Örgütlenmesi o günden bu güne değin hiç değişmeyen biçimde inandığım gibi yaşamak istiyorum, benim Aleviliğimin şeklini, biçimini siz şekillendiremezsiniz, ben Aleviliğimi nasıl istiyorsam öyle yaşayacağım diyen kişilerin birlikteliğinden oluştu. Bu ayrıca bir kararlılık göstergesiydi. Bu duruş çok önemliydi. Ama anlayamadığım birinci konuda tam işte burada üstte söylediğim biçimde binlerce bildiriye imza atan örgüt üyesi hadi ondan vazgeçtim örgüt yöneticisi arkadaşlar bunları söylerken her nedense en yakınları hakka yürüdüğünde tamamen Sünni mezhebinin uygulamalarıyla canı yolculuyorlar. Alevi inancında ne cennet hayali nede cehennem ateşimde yanma düşüncesi olmadığı için son yolculukta bile inandığı gibi defin işlemleri (sırlama) yapılmıyor. Bu Hakk"a yürüyüşte Helallik Meydanı ve Hak meydanında usul ve erkan yerine getirmeden tamamen dayatılan bir uygulama yöntemiyle canı don değiştirme yolculuğuna gönderiyoruz. Mezarın başında canı yolculuğa yollama görevini yapan devletin memuru söylemek istemesem de bana hep yaşanan yüzlerce olayın içindeki suratları hatırlatıyor. Bu nasıl iş işte bunu anlamıyorum. Elbette mahalle baskısı, toplumsal baskılar insanların üzerindeki korkular bu biçimde Hakk"a Yürüme biçimini şekillendire bilir ancak bizler böylesi örgütlerde yöneticilik görevi yapanlar bu işin önünü açmalıdır, örnek teşkil etmelidir. Yaşamını inandığı biçimde yaşayamayanların hiç olmazsa Hakk"a yürüyüşünde inandığı biçimiyle yolculamak bizlerin görevi olmalıdır. Çünkü attığımız imzaya sahip çıkma bir yolda önderlik etme, söylediklerimize sahip çıkma bizlerin görevidir. Toplum bizi bir göreve getirdiyse, görevlendirildiysek onların güvenine laik olma gibi bir görevimiz unutulmamalıdır. İşte daha önce söylediğim gibi böylesi bir sonda ben ne biçimde yolculanmak isteğimi en yakınlarıma ifade ettim. Belki bu diğer arkadaşlara ışık tutar. Yazımın başında ifade ettiğim gibi Ankara"da Alevi inancına göre Hakk"a Yürüme Erkanı yerine getirecek bir yerin olmaması çok büyük eksiklik ancak hadi bu eksikliği birlikte el atıp ortadan kaldıralım denildiğinde ne yazık ki kimseyi de bulamıyorsun. Buda ayrıca kafamda soru işareti oluşturma nedeni oluyor benim için. Defin işlemi bittikten sonra gidilip kapalı bir mekanda yarı Sünni yarı Alevi geleneğine göre karma bir dua okunarak görev yerine getirilmiş oluyor. Neden kapalı mekanda dahi söylememiz gerekenleri söyleyemiyoruz. İnandığımız hangisi? Yoksa bu güne değin devletin yaptığı asimile görevini artık devlet bizzat Aleviler eliylemi yürütmeye başladı. O kapalı mekan dahi içimizi dökebilme yeri olmuyor, orada da ne yazık ki söylenen sözler kullanılan dil yine anlayamadığım bir dile dönüşüyor. Ama ben biliyorum ki bu görevi yerine getiren inanmış başka defin işlemlerinde anlamadığım hiçbir kelime bulunmayan HAKK"A YÜRÜME ERKANI gördüm ve dinledim. Aleviler bu güne değin Tanrının yeri insanın ve kendini bilenin gönlüdür. Bu nedenle gönül mihraplarının en ulusudur ki kuru duvara değil; fikren, aklen olgunlaşmış insana saygıda bulun, hürmet et, kendisi ile niyazlaş diyen Hünkar Hacı Bektaş"ın sözlerini rehber etmişlerdir. Korkum ve kaygım açılım söylemiyle açılımın yolunun Sünniliğe yönelmesi korkusudur.
Bir diğer konu aslında ayrı bir başlık altında ifade edilmesi gerekiyor ama bu son günlerin aklıma yazılanları olması nedeniyle onu da paylaşmak istiyorum. Geçen hafta 31. Yılında Maraş"ta kaybettiğimiz canları anma toplantısında söyleşi bitiminde katkıda bulunmak isteyenlere söz verildi. Bu nokta da söz alan yakın tanıdığım bir arkadaşım kalkıp kendi düşüncelerini ifade etti. Aslında elbette herkes kendine göre Maraş Katliamı sürecini değerlendirebilir. Bunu sınıfsal temele oturtarak değerlendiren arkadaşımız ( bu nokta da farklı düşündüğümü söylemek isterim. Bu katliamları salt sınıfsal temele oturtmanın bir şeyi kasıtlı olarak görmemezlikten gelmekten kaynaklandığını düşünüyorum) sözlerinin devamında Alevilerinde sorunu var diyerek hatta biraz da bunu küçümseyerek sözlerini bitirdi. Takıldığım nokta işte Alevilerin sorunları var, Alevilerin yaşamsal sorunları var, Alevilerin derin sorunları var yerine kullanılan ifadeydi. Yaşadığım 21 yıllık süreçte çok içinde olmam anlamaya çalışmam, yaptığım işe inanarak yapmam gerektiğine olan inancımla titizlikle gözlemledim ve yaşadım bu sorunlar diğerleri yanında küçümsenecek, geçiştirilecek sorunlar değil bu sorunlar yaşamsal bu sorunları yok sayan görmemezlikten gelen hiç kimsenin bu toplumla ilgili tespitleri doğru olarak yapabileceğine inanmıyorum. Sınıf mücadelesi benim için çok önemli bir mücadeledir. Ona inancımı asla kaybetmedim ama tercih olarak böylesi bir örgütlenme yerine Demokratik Alevi Örgütlenmesi içindeyim o işin asıl sahipleri olan işçi sınıfının bu işe önderlik etmesinin doğruluğuna inanıyorum.
Yaşam bana şunu öğretti gidilecek bu yolculukta yandaşlarının özgünlüklerini anlamaya çalışmanın, değerlerine sahip çıkmanın, o değerlere özen göstermenin gerektiği. Böyle olunursa gidilen yolda sonuç almanın mümkün olacağına i inandım aksi takdirde sadece benim gibi düşüneceksin, benim dilimi konuşacaksın, benim gibi inanacaksın ve benim cinsimden olacaksına dönüşen bu mücadele hep sonuçsuz kalacaktır.
Bütün bu sorularımı sizlerle paylaşırken bir yandan kendimi tekrar tekrar değerlendiriyorum. Hiç değişmezim yok tek doğru asla olmadım, sizlerin söyledikleri önemli dikkatle okuyup değerlendirip kendi süzgecimden geçiririm. Çünkü doğru olan dayatma değil sorgulamadır.
Kendimi bu konularda sorgulamak için sizlerden yardım bekliyorum.
Yeni yıla bilinmez bir karmaşa ve sıkıntılar yumağıyla giriyoruz. Hiç sözü edilmeyen açlık korkunç boyutlarda siz siz olun bu yıl yiyeceğinizden fazla yemek yapmayın, düşünün sofradan dökülen yemeklerle kaç boş midenin doyacağını, bir kişiye büyük hediye almayın hiç hediye alamamış birkaç çocuğa ufak hediyeler verin. Ve 1 dakika da olsa bu gecede evine ekmek götüremeyen, evladına bakmak için bedenini pazarlayan, bir küçücük oyuncak için gözlerinden damla damla yaşlar süzülen çocukların sizin çocuklarınız olduğunu.
Yeni yıl açlığın son bulduğu, farklılıkların eşit yurttaş olduğu, sağlık ve sevginin olduğu barış dolu günler getirsin.