GünayDın
ZAM SAĞANAĞININ UZUN VADEDE GETİRİLERİ
ZAM SAĞANAĞININ UZUN VADEDE GETİRİLERİ
Şemsiyelerinizi açın, sağanak yağmur geldi, her tarafa zam yağıyor..
Çarşıyı pazarı gezin, anlarsınız,enflasyon fırladı, gözümüz aydın..
Tanırız biz o eski yârimi, istesek de istememekte tekrar o kriz gelişinden belliydi,
Sağanak, ilk önce, tarımsal üretimin bel kemiği olan mazota, gübreye ve bitkisel mücadele ilaçlarına anormal zamlarla başladı
Çünkü KİT diye küçümseyerek ve zarar ettirerek, özelleşme adı altında çerez fiyatına sattıkları bütün stratejik fabrikalar, kurumlar ve bankalar, yabancı sermayenin eline teslim edilmişti.
Hükümet ekonomiye hâkim olamıyordu, Uluslararası tekellerinde isteği zaten bu yönde idi. İMF"nin istediği şekilde, Elektrik, Tüp gaz gibi tüm cari harcamaların fiyatları da otomatiğe bağlandı.
İktidarın Ordu İl başkanı, gübrenin fiyat artışını önlemek için çareyi, İran"da yarı hissesi satın alınacak bir gübre fabrikasının üreteceği gübreye bağladı, ama tarım ve ekonomi iyice SOS veriyordu.
Köylüde, buğday, pirinç bulgur, üretecek hal ve mecal kalmamıştı, fındığın serbest piyasada fiyatı da TMO sayesinde hızla gerileyerek 2 dolara doğru indiriliyordu, millet her yönden keten pereye alınmıştı. İşte bu sıkıntı ve kaosun acı vermemesi için bu millete iyi bir narkoz gerekli idi,
İşte o narkoz, Türban meselesi olarak sahneye kondu ve bizler Türban"la uğraşırken ekonomideki acı veren ve verecek gelişmeleri uyuşmuş bir vaziyette sakince operasyonu seyrediyorduk.
Küresel ısınma bahanesi imdatlarına yetişti, ama nafile,her şeyin fiyatı zincirden boşanan deli danalar gibi giderek günlük artıyordu, global ekonomi gereği dünya tarım borsalarından olumsuz etkilendik, demeye başladılar,ama bütün dünya tarım ürünlerini üreten çiftçisini sözde değil özde desteklerken bizim gibi İMF"den günlük akıl ve talimat almıyordu.
1.5 YTL"lik pirinç,4-5 YTL"ye,500 kuruşluk makarna 1,2 YTL"ye, 5 kiloluk ay çiçek yağı 10 YTL"den 20 YTL"ye, fakirin fukaranın karın doyurma ürünü olan ekmeğin fiyatını ise artırmamak için gramını sürekli azaltarak sandviç haline getirdiler.
Ayrıca ülkenin lokomotif sektörü olan inşaatın başta demir olmak üzere tüm malzemeleri öyle bir hızla artıyor ki, yakında tüm inşaat sektörü stop dediğinde milyonlarca genç insan işsizler ordusuna katılacak.
Yıllar önce okullarda Coğrafya dersi kitaplarında Dünyada gıda olarak kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyiz diye okuturlardı, tarımsal üretimimiz bize yeten bir ülke idi, bol bol doğal gıdalar, üretirdik..Bu ürettiğimiz ürünlerden ve dış ülkelere bağımlı olmadığımızdan dolayı öğünürdük.Ama şimdi her şeyi dışarıdan ithal ediyor olduk, pirinçten una iğneden ipliğe kadar dışa bağımlı yaptılar.
Köylerden şehre göç etmeyi, endüstriyel topluma geçişi desteklediler, bavulunu alan büyük şehre göç etmeye başladı, büyük şehirlerin etraflarını köysel kültürler sardı, lahmacunu ile kebabı ile gelenekleri türküleri sardı büyük şehirleri dalga dalga, kökten şehirli kesimler,burunları havada fil dişi kulelerinde kendi içlerine kapandılar, çevrede olana bitene duyarsız kaldılar,etrafta gelenlere kapıcı amele gözüyle baktılar, bunlar, cahil ucuz iş gücü diye ellerini ovuşturdular,ama birileri bu boşluğu iyi yakaladı, ama köyden gelen bu kitleler, önce göç ettirildiler ,sonra muhtaç duruma düşürülüp,yeşil kart ile sağlık desteği verilmesine alıştırıldılar, peşinden her türlü yardımları kabul edecek onursuzluğu öğrettiler.
Büyük şehir banliyölerinde başlayan bu yayılımlar, çaresizlik ve yoksulluktan kıvranırken, bunların genç kuşakları sığınacakları sıcak ortamları aşırı uçlarda buldu.
Müslüman kardeşler modeli olan ve toplum içinde toplun yaratmak taktiğini uygulayan, bu dinsel cemaatler,tarikatlar ve siyasiler, kendi basınlarını, okullarını, dershanelerini, marketlerini, hastanelerini oluşturdular, çevreden büyüyerek gelen bu yoksul ve işsiz insanların örgütlenmesini ve baskısını merkezdeki liberal ve laik kitleler anlamamakta ısrar ettiler, nereden kömür un ve bakliyat ve her türlü karşılıksız yardımı yapanlara kütle olarak minnet duydular
Sonuçta bu köylü ve ezik kesimler oy potansiyeli olarak kullanılmaya müsait hale getirilirken, diğer şehirli nüfus ise, kaos ve krizlerin sonucunda büyük oranda, mutsuz ve umutsuz kitleler haline geldiler. Lanet olsun,böyle kalkınmaya da refaha da,düzene de sisteme de
Şemsiyelerinizi açın, sağanak yağmur geldi, her tarafa zam yağıyor..
Çarşıyı pazarı gezin, anlarsınız,enflasyon fırladı, gözümüz aydın..
Tanırız biz o eski yârimi, istesek de istememekte tekrar o kriz gelişinden belliydi,
Sağanak, ilk önce, tarımsal üretimin bel kemiği olan mazota, gübreye ve bitkisel mücadele ilaçlarına anormal zamlarla başladı
Çünkü KİT diye küçümseyerek ve zarar ettirerek, özelleşme adı altında çerez fiyatına sattıkları bütün stratejik fabrikalar, kurumlar ve bankalar, yabancı sermayenin eline teslim edilmişti.
Hükümet ekonomiye hâkim olamıyordu, Uluslararası tekellerinde isteği zaten bu yönde idi. İMF"nin istediği şekilde, Elektrik, Tüp gaz gibi tüm cari harcamaların fiyatları da otomatiğe bağlandı.
İktidarın Ordu İl başkanı, gübrenin fiyat artışını önlemek için çareyi, İran"da yarı hissesi satın alınacak bir gübre fabrikasının üreteceği gübreye bağladı, ama tarım ve ekonomi iyice SOS veriyordu.
Köylüde, buğday, pirinç bulgur, üretecek hal ve mecal kalmamıştı, fındığın serbest piyasada fiyatı da TMO sayesinde hızla gerileyerek 2 dolara doğru indiriliyordu, millet her yönden keten pereye alınmıştı. İşte bu sıkıntı ve kaosun acı vermemesi için bu millete iyi bir narkoz gerekli idi,
İşte o narkoz, Türban meselesi olarak sahneye kondu ve bizler Türban"la uğraşırken ekonomideki acı veren ve verecek gelişmeleri uyuşmuş bir vaziyette sakince operasyonu seyrediyorduk.
Küresel ısınma bahanesi imdatlarına yetişti, ama nafile,her şeyin fiyatı zincirden boşanan deli danalar gibi giderek günlük artıyordu, global ekonomi gereği dünya tarım borsalarından olumsuz etkilendik, demeye başladılar,ama bütün dünya tarım ürünlerini üreten çiftçisini sözde değil özde desteklerken bizim gibi İMF"den günlük akıl ve talimat almıyordu.
1.5 YTL"lik pirinç,4-5 YTL"ye,500 kuruşluk makarna 1,2 YTL"ye, 5 kiloluk ay çiçek yağı 10 YTL"den 20 YTL"ye, fakirin fukaranın karın doyurma ürünü olan ekmeğin fiyatını ise artırmamak için gramını sürekli azaltarak sandviç haline getirdiler.
Ayrıca ülkenin lokomotif sektörü olan inşaatın başta demir olmak üzere tüm malzemeleri öyle bir hızla artıyor ki, yakında tüm inşaat sektörü stop dediğinde milyonlarca genç insan işsizler ordusuna katılacak.
Yıllar önce okullarda Coğrafya dersi kitaplarında Dünyada gıda olarak kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyiz diye okuturlardı, tarımsal üretimimiz bize yeten bir ülke idi, bol bol doğal gıdalar, üretirdik..Bu ürettiğimiz ürünlerden ve dış ülkelere bağımlı olmadığımızdan dolayı öğünürdük.Ama şimdi her şeyi dışarıdan ithal ediyor olduk, pirinçten una iğneden ipliğe kadar dışa bağımlı yaptılar.
Köylerden şehre göç etmeyi, endüstriyel topluma geçişi desteklediler, bavulunu alan büyük şehre göç etmeye başladı, büyük şehirlerin etraflarını köysel kültürler sardı, lahmacunu ile kebabı ile gelenekleri türküleri sardı büyük şehirleri dalga dalga, kökten şehirli kesimler,burunları havada fil dişi kulelerinde kendi içlerine kapandılar, çevrede olana bitene duyarsız kaldılar,etrafta gelenlere kapıcı amele gözüyle baktılar, bunlar, cahil ucuz iş gücü diye ellerini ovuşturdular,ama birileri bu boşluğu iyi yakaladı, ama köyden gelen bu kitleler, önce göç ettirildiler ,sonra muhtaç duruma düşürülüp,yeşil kart ile sağlık desteği verilmesine alıştırıldılar, peşinden her türlü yardımları kabul edecek onursuzluğu öğrettiler.
Büyük şehir banliyölerinde başlayan bu yayılımlar, çaresizlik ve yoksulluktan kıvranırken, bunların genç kuşakları sığınacakları sıcak ortamları aşırı uçlarda buldu.
Müslüman kardeşler modeli olan ve toplum içinde toplun yaratmak taktiğini uygulayan, bu dinsel cemaatler,tarikatlar ve siyasiler, kendi basınlarını, okullarını, dershanelerini, marketlerini, hastanelerini oluşturdular, çevreden büyüyerek gelen bu yoksul ve işsiz insanların örgütlenmesini ve baskısını merkezdeki liberal ve laik kitleler anlamamakta ısrar ettiler, nereden kömür un ve bakliyat ve her türlü karşılıksız yardımı yapanlara kütle olarak minnet duydular
Sonuçta bu köylü ve ezik kesimler oy potansiyeli olarak kullanılmaya müsait hale getirilirken, diğer şehirli nüfus ise, kaos ve krizlerin sonucunda büyük oranda, mutsuz ve umutsuz kitleler haline geldiler. Lanet olsun,böyle kalkınmaya da refaha da,düzene de sisteme de