8 Mart Dünya Kadınlar Günü

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Atatürkçü Düşünce Derneği Ordu Şubesi ( 8 Mart 2011) günü içerisinde saat 09.00'dan itibaren Ordu Devlet Hastanesi, Boztepe Devlet hastanasi, Umut hastanesi, Park Medical hastanesi, Ordu Lisesi, Ticaret Lisesi, Kız Meslek Lisesi, Endüsri Meslek Lisesi, Ma

Atatürkçü Düşünce Derneği Ordu Şubesi ( 8 Mart 2011) günü içerisinde saat 09.00'dan itibaren Ordu Devlet Hastanesi, Boztepe Devlet hastanasi, Umut hastanesi, Park Medical hastanesi, Ordu Lisesi, Ticaret Lisesi, Kız Meslek Lisesi, Endüsri Meslek Lisesi, Mahmet Akif Ersoy ilköğretim Okulu, Hamdullah Suphi Tanrıöver İlköğretim Okulu ve Altınfındık İlköğretim Okulu vb. kurumlarda çalışan kadınlarımıza karanfil dağıtımı gerçekleştirecektir.

 
Ayrıca hava koşulları elverdiği oranda Tahıl Pazarında saat 18.00 de "Şiir ve Müzik" etkinliği gerçekleştircektir.
 
Atatürkçü Düşünce Derneği Ordu Şubesi
 

 

 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü Kutluyorum   


Belediye Başkanı Seyit Torun'un 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlama Mesajı;


 

            8 Mart Dünya Kadınlar günü, tüm dünyada kadınların eşitlik, kalkınma ve daha huzurlu yaşam özlemlerini ve isteklerini dile getirdikleri, birlik ve beraberlik günü olarak kutlanmaktadır. 
            Ülkemizin, çağdaş toplumlar düzeyine çıkabilmesinin önceliklerinden birisi, hiç kuşkusuz toplumsal, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda, kadın ve erkeğin aldıkları sorumlulukların ve kazandıkları kimliklerin eşitliğe dayanarak oluşmasıdır. Ancak böyle toplumlarda ailenin bütünlüğü, çocuklarının sağlıklı eğitilmeleri, toplumsal bağların sıkı olması, sorunların diyalogla çözülmesi, kadın ve erkeğin hayatı birlikte omuzlamaları mümkün olacaktır. 
          Günümüzde gelişmiş toplumlar kadınlarımıza gerekli önemi ve desteği göstermiş yaşamın her alanında söz sahibi olabilmesi için yasalar dahil tüm kuralları ona göre düzenlemeye başlamışlardır. 
           Ülkemizde ise yaşanan gelişmeler kadın hakları konusunda daha yapacak çok şeylerimizin olduğunu göstermektedir. Gerek iş hayatında, gerek politikada ve gerekse sosyal hayatımızda kadınlarımıza daha fazla ihtiyaç duyulduğu bir gerçektir. Bunun için ülkeyi yönetenlere ve bizlere de önemli sorumluluklar düşmektedir. 
           Cumhuriyetin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, “Dünyada hiçbir ulusun kadını, ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, ulusumu kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar gayret gösterdim diyemez'” diyerek,  Türk toplumuna kadına vermesi gereken önemi en güzel şekilde ifade etmiştir. 
           Türkiye Cumhuriyeti’nin odak noktasında yer alan kadınlarımız da  üstlendikleri misyonu yaşatma görevini, ülkenin yaşadığı problemlerin birinci derecede muhatap olmalarına rağmen, hiçbir fedakârlıktan çekinmeden yerine getirmiş; modern ve çağdaş Türkiye’nin oluşmasında söz sahibi olmuşlardır. 
           Ordu Belediyesi olarak, bizler de çağdaş toplumlar seviyesine ulaşabilmek için yapılacak tüm etkinliklerde, kadınlarımızın yanında ve onların talepleri doğrultusunda çalışmalar yapmaya özen gösteriyoruz.

 
            Bu duygu ve düşüncelerle , kadınlarımızın gönlümüzdeki yerinin, hayatımızın her safhası ve her alanında,  ,  annemiz, eşimiz, kardeşimiz olarak  daima baş köşe olduğunu belirterek,   8 Mart Dünya Kadınları gününü kutluyor, tüm kadınlarımıza saygılarımı sunuyorum.

 

Haluk TÜRKMEN ADD  Şube Başkanı

Derneğimizce ( 8 Mart 2011) günü içerisinde saat 09.00'dan itibaren Ordu Devlet Hastanesi, Boztepe Devlet hastanasi, Umut hastanesi, Park Medical hastanesi, Ordu Lisesi, Ticaret Lisesi, Kız Meslek Lisesi, Endüsri Meslek Lisesi, Mahmet Akif Ersoy ilköğretim Okulu, Hamdullah Suphi Tanrıöver İlköğretim Okulu ve Altınfındık İlköğretim Okulu vb. kurumlarda çalışan kadınlarımıza karanfil dağıtımı gerçekleştirecektir.
Ayrıca hava koşulları elverdiği oranda Tahıl Pazarında saat 18.00 de "Şiir ve Müzik" etkinliği gerçekleştircektir.
Atatürkçü Düşünce Derneği
Ordu Şubesi
 
Değerli dostlar, saygıdeğer basın mensupları, Bu gün, 1857 yılı 8 Mart’ında, eşit işe, eşit ücret ve 8 saatlik işgünü taleplerinin bedelini canları ile ödemiş olan Amerikalı dokuma işçilerinin ve 1908’de, onurlu bir yaşam hakkını; “ekmek ve gül” ile simgeleyen 15.000 kadının anısına adanmıştır.

     Peki aradan geçen yüzyılı yılı aşkın süreç sonunda kadınlar için ne değişti?

Dünya, haksız savaşların bittiği, barışın egemen olduğu bir ortama kavuşabildi mi? Kadınlarımız, özgür kullanılan oy hakkına, eşit işe, eşit ücrete, iyi çalışma koşullarına ulaşabildiler mi? Şiddet, toplumun ve kadınlarımızın üzerinden elini çekti mi?  Ya da kadınlarımızın aydınlanması sağlanabildi mi?

          Yanıt, kocaman bir hayır!

          Emperyalizm, açgözlülülük içinde, mazlum ulusların topraklarını, insanlarını, doğal kaynaklarını, soframızdaki ekmeğimizi; icat ettiği küresel sermaye adlı canavarıyla bugün hala yok etmeye devam ediyor.

           Taşörenleştirilen ve güvencesizleştirilen iş yaşamında, İnsanımız, kadınımız; işsizlik tehdidiyle, karın tokluğuna çalışmaya mecbur ediliyor. Yurdun her köşesinden, evine ekmek götüremeyen anne ve babaların feryatları yükselirken, aile kurmuş, evini ocağını ayırmış çocuklarımız, yeniden eve dönüyor. Siyasal iktidar, bu sosyal yarayı görmek ve çözüm üretmek yerine; erzak girmeyen evde aş üretmeye çalışan kadına 3 çocuk öğüdü veriyor.

          Ekonomide, sosyal hayatta ve poitikada, kadınlara hala yer yok. Seçme Seçilme Hakkına, Avrupa’dan önce önce kavuşmuş kadınlarımız, TBMM’nde,  %9.1, yerelde ise ancak %1.1 oranında temsil edilebiliyor. Sistem, onlara bir vitrin malzemesi gibi davranmaya, devam ediyor. Oysa kadınlar, yaşamın içinde parlak camların arkasında oturmuyorlar. Onlar, narin omuzlarıyla,  hayatın bütün yükünü taşımaya, ailenin ve toplumun ağır işçisi olmaya devam ediyorlar. 

        İşsizlik, yoksulluk kendi başına birer şiddet türüdür. Ancak, kadınlarımız, ayrıca erkek egemen toplumun, fiziki ve psikolojik şiddetiyle de karşı karşıyadır. Geride bıraktığımız yıl içinde, sokak ortasında öldürülen 271 kadın varolan şiddetin somut göstergesidir.

         Bu görünümü tersine döndürmenin tek yolu, Cumhuriyet’imizi Atatürkçü Düşünce sisteminin ışığına ve Atatürk İlke ve devrimlerinin; ilerici, atılımcı, çağdaş, devrimci bakış açısına ve uygulama alanına tekrar döndürmektir. Bu konuda en büyük görev de kadınımızındır.

          Kurtuşul Savaşı’nın kahraman kadınlarının kızları, etrafımızı saran, yoz ve yobaz   sinsi karanlıkta, kurulan, haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlikten  beslenen ve  içinde bulunduğuz kör karanlık ablukayı dağıtacaktır. Buna inancımız ve güvencimiz tamdır.

         Tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü  kutluyoruz! 

                     

                    8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN 

                     Gökşin ŞENOL MEMUR-SEN Ordu İl Başkan BEM-BİR-SEN Ordu Şube Başkanı 

                      8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün doğuşu ve uluslararası bir nitelik kazanması bundan 154 yıl önce verilen mücadelenin sonucudur. O dönemde kadın çalışanların çalışma saatlerini düşürmek ve çalışma koşullarını iyileştirmek amacı ile yaptıkları mücadele 8 Mart’ın temellerinin atılmasına sebep olmuştur.

                         BM 1977 yılında 8 Mart’ı Dünya Kadınlar Günü olarak ilan etmiş, ülkemiz ise 1975 yılından bu yana 8 Mart’ı kitlesel olarak kutlamaya başlamıştır.

                         Özellikle son yıllarda çeşitli emek örgütlerinin, sendikaların, siyasi parti ve dernekler ile pek çok kurum ve kuruluşun kendi önceliklerini gündeme getirerek kutlamış olduğu Dünya 8 Mart Kadınlar Günü’nde kadınların gerçek problemlerinden de zaman zaman sapmalar yaşanmaktadır.

                         Yapılan araştırmalar kadının toplumsal yaşamdan ve aile yaşamından kaynaklanan pek çok sorunu olduğunu ortaya koymaktadır.

                         Bunlar;

                    ü       Temel insan hak ve özgürlüklerinden mahrumiyet

                    ü       Eğitim ve çalışma hakkının engellenmesi,

                    ü       Statü ve temsil hakkının kısıtlanması,

                    ü       Aile içi fiziksel ve cinsel şiddet,

                    ü       Ekonomik sıkıntı, 

                    ü       Aile yaşamında problemler,

                    ü       İşyerlerinde sistematik ve psikolojik şiddet,

                    ü       Kadının medya eliyle meta olarak kullanılması,

                    • Kadına karşı işlenen suçların övülmesi ya da yoksayılması vb’dir.

                     

                    KADININ TOPLUMDA TEMSİL SORUNU

                         Kadının toplum içerisinde herhangi bir makamda, mevkii de temsil konusu yasalarla desteklenmiş olmasına rağmen,  geleneksel yapı ve kadının toplum içindeki görevlerinden kaynaklananengellemeler bulunmaktadır.

                         TBMM’de kadın milletvekili sayısının artırılması ve siyasi partilerin bu manada kadın adaylara dönük daha özenli tutum sergilemeleri bu konudaki problemleri azaltacaktır.

                    BAŞÖRTÜSÜ  PROBLEMİ DEVAM EDİYOR

                         Ülkemizde her türlü çabaya rağmen halen çözülmemiş bir başörtüsü problemi hem üniversitelerde hem de çalışma hayatında devam etmektedir. Başörtülü kadın vekil tartışmalarının yaşandığı şu günlerde başörtülü kadın çalışanların problemleri de göz ardı edilmemelidir.

                         Türkiye’de başörtüsünü dini gereklilik olarak taşıyan milyonlarca kadın bulunmakta ve bu kadınların eğitim, çalışma hak ve hürriyetlerindeki yasaklamalar ya da çalışan kadının kamu ya da özel sektörde başörtüsünden kaynaklanan problemleri bulunmaktadır.

                         Bu kesimin TBMM’de temsilci bulundurması, kadının temsil hakkının yanı sıra bir insan hak ve özgürlüğü bağlamında da düşünülmelidir.

                    KADINA KARŞI ŞİDDET SERT BİR  ŞEKİLDE CEZALANDIRILMALIDIR

                         Günümüzde pek çok kadın gerek aile içi, gerek töre, gerekse toplumsal cinnette maruz kalmaktadır. Özellikle bu olayların medyaya yansıyan yüzü, kadına karşı  şiddet eğiliminde olan pek çok kişiyiözendirmektedir.

                         Kadınların uğramış oldukları şiddetin kayıt altına alınması ve yargının bu kayıtlar üzerinden karar vermesi,  yapanların cezalandırılması ve şiddetin değil, cezanın haber olması, bu tür hareketler üzerinde caydırıcı etki yapacaktır.

                         Hal böyle iken şiddete maruz kalan kadınları koruyup kollamak üzere açılmış olan bazı sivil toplum örgütlerinin işleyiş  mekanizmaları da sıkı denetim altına alınmalı, mağdur kadınların mağduriyetinin kullanılması kesinlikle engellenmelidir. 
                     
                     

                    ÇALIŞAN KADINLARIN SORUNLARININ ÇÖZÜMÜ…

                         Toplum içerisinde çalışan kadın algısı artık ekonomik bağımsızlığını  elde etmiş, statü sahibi mutlu kadın rolünden daha çok,  acımasız bir toplumsal yapı içerisinde mutsuz, yorgun, üstlendiği rollerle başa çıkmaya çalışan kadın rolüne bürünmeye başlamıştır.

                         Kadının hem evde, hem işyerinde üstlenmiş olduğu pozisyonların rahatlatılması  iş verimini artıracak, sorunlarının çözümüne katkı sunacaktır.

                         Tüm kadın çalışanların olduğu gibi yerel yönetimlerde çalışan kadınların da başlıca sorunları arasında işyerinde psikolojik yıpranma, statü planlanmasındaki yeri, aile ile işyeri arasında sıkışıp kalma, çocuğu ile ilgili kreş vb sorunlar gelmektedir.

                         Çalışan kadınlar ev ve işyeri arasındaki yoğunlukta bunalmakta, sorunlarının devamı halinde iş verimlerin de azalma olmaktadır. Çalışan anneler, aşırı sorumluluk yüklenmekte, yorgunluk ve suçluluk duygusu gibi önemli sorunlarla başa çıkmaya çalışmaktadırlar.

                         Çocuklarına yeterince zaman ayıramayan anneler suçluluk duygusuyla hareket etmekte, bu da toplumun kadına biçtiği rolleri ve kadınların bu rolleri yerine getirmek için gösterdiği çabayı iki katınaçıkartmaktadır.

                    DİNİMİZ KADINI BAŞ TACI EDİYOR

                         Dinimiz kadını baş tacı etmekte, anaları cennetle müjdelemektedir. Hal böyle iken, günümüzde kadının bir meta olarak algılanması, medyanın hammaddesi olarak görülmesi, aile yaşantısının temeline konulan dinamitin fitili olarak kadının sunulması, toplumun bütün bağları ile birlikte çökmesine neden olmaktadır.

                         8 Mart, ırkı, rengi, kökeni, milleti, dini ne olursa olsun her yaştan, her meslekten tüm kadınların, özellikle de çalışan kadınların sorunlarının ve temel taleplerinin konu edildiği, dile getirildiği ve çözüm yolları için diyalogların başlandığı bir gündür.

                         Her 8 Mart, kadın haklarına saygılı bir dünya özlemi ile kutlanmaktadır. Toplumların ışığı olarak kabul edilen kadınlarımıza bu 8 Mart’ta da her türlü ayrımcılıktan uzak, bütün haklarını kazanabileceği, siyasette, sosyal hayatta etkin, evinde, işyerinde huzurlu, mutlu bir hayat diliyoruz.


                     

                    Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü...

                    Perihan ERSOY.jpg

                    Perihan Ersoy BBP Ordu İl Kadın Kolları Bşk.

                    Dünyanın neresinde olursa olsun; ister beyaz, ister zenci, isterse çekik gözlü; hangi dine mensup olursa olsun; ister Müslüman , ister Hıristiyan , isterse Hindu veya daha farklı dinden... Hangi millete mensup olursa olsun; ister Türk, ister Tatar, isterse Boşnak vs.

                    Ezilen, şiddete maruz kalan, tecavüze uğrayan, haksızlık yapılan, taciz edilen, itilip kakılan, horlanan, dışlanan, kapı önüne konulan, çocukları elinden alınan, mal gibi alınıp satılan, sömürülen, ağlatılan, aldatılan, üstüne kuma getirilen, erkek çocuk doğuramadığı için aşağılanan, küçük yaşta evlendirilen, töreye kurban edilen, okutulmayan, okuyana da engel olunan, sevmediği için öldürülen, kıskanıldığı için öldürülen, saçlarından sürüklenen, köyünde ırgat, şehirde temizlikçi, evinde köle gibi çalışan... Bütün kadınların "8 Mart Dünya Kadınlar " gününüzü kutlamayı çok isterdim...

                    Önce "İnsan" yerine konulmanız dileğiyle, bir başka 8 Mart'a kadar hepinizi sevgiyle kucaklıyorum.

                    8 YILDA KADIN CİNAYETLERİ 1400 KAT ARTTI

                    hikmet poyraz.JPG

                          Her özel günler geldiğinde özellikle yönetenler güzel sözler kullanırken sorunların giderilmesine yönelik küçük bir adım bile atmıyorlar. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü de bunlardan biri.

                          Sığınmaevi ve kreş açmakla yükümlü olanlar da; kadına yönelik şiddeti ortadan kaldıracak olup, kadınlara yönelik koruyucu önlemler alacak olanlar da açıklamalar yapacak ama kadınların sıkıntıları yine devam edecek.

                          AKP iktidarı döneminde kadın cinayetlerinde 1400 kat artış olmuş, kadına yönelik şiddet ve tecavüz ve girişimleri çoğalmış, hatta neredeyse tecavüzcüler ve şiddet uygulayanlar mağdur ilan edilecek duruma gelmiş. İşsizlik ve yoksulluğun yükü kadınların sırtına yıkılmış. Araştırmaya göre, ülkemiz nüfusunun yüzde 17'si yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Zenginlerle yoksullar arasındaki makas sürekli açılıyor.

                          Bu sıkıntı yaşam sürecinde kadınlar gidişi değiştirmek, eşit yaşam koşullarını elde etmek, sığınmaevi, kreş hakkı başta olmak üzere iş yaşamına katılmak ve üretmek için seslerini daha fazla yükseltecektir.

                          Emek Partisi olarak, emekçi kadınlarımızın mücadelelerinin bir sonucu olarak yazdıkları bir tarihi gün olan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutluyoruz. İşleri, ekmekleri ve özgürlükleri için örgütlü mücadeleye çağırıyoruz.

                        Hikmet Poyraz EMEP İl Başkanı 


                     

                    8 Mart Dünya Kadınlar Günü 

                        Kamusal Alan” Yalanı Son Bulmalı ve

                        Kadınlar Çalışma Hayatında Özgür Olmalıdır 

                        Kadınların sömürülmeye, baskıya, haksızlığa, zulme ve eşitsizliğe karşı seslerini yükseltmek için fırsat olarak gördükleri “8 Mart Kadınlar Günü” 1910 yılında Kopenhag’da Enternasyonal Kadınlar Konferansında benimsenmiş ve yıldan yıla yaygınlaşmıştır. 1857’de New York’ta köle gibi günde 15 saat çalıştırılmaya karşı çıkan kadınların direnişine devletin müdahalede kan bulaştırması, haklı talebin tekrarını engelleyememiştir. Kanlı müdahaleden 51 yıl sonra yine New York kentinde tekstil/dokuma işçisi kadınların çalışma saatlerinin azaltılması ile birlikte bazı ekonomik taleplerinin yerine getirilmesi için yeniden sesini yükseltmesi yöneticileri telaşlandırmıştır. Eylemin fabrikada diğer bölümlere yayılmasını önlemek için çalışan kadınların üzerine fabrika kilitlenmiş ve bunun peşinden sebebi anlaşılamayan yangında 129 kadın işçi yanarak can vermiştir. Kadınların canlarıyla ödedikleri adalet ve özlük mücadelesini unutturmamak amacıyla “8 Mart Kadınlar Günü”; 1910’da Enternasyonal Kadınlar Konferansında benimsenmekle kalmamış, her yıl dönümünde hayatın her alanına yönelik kadınların taleplerinin dillendirildiği gün olarak kutlanagelmiştir. 16 Aralık 1977’de Birleşmiş Milletler tarafından da tanınan “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” günümüze gelindiğinde ise neredeyse ilgi ve sevginin bir güne indirgendiği güne dönüşmüştür.

                        Kadınlara bakış açısı farkı ile doğu ve batı medeniyetleri birbirinden ayrılmaktadır. Kadının insan olup olmadığının tartışıldığı batı medeniyetinde kadınların köle olduğunu kabul eden düzenleme Roma’da mevcuttu. Vatandaşlık hakkından mahrum, ev eşyası gibi alınıp satılabilen bir meta idi. Budizm inancında ise kocası öldü ise kendisinin de yaşaması doğru değildi. İslam öncesi cahiliye toplumlarında kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi ise kadının köle olduğunu kabul eden bakış açısının başka bir boyutuydu. İslam ile şeref, onur, izzet bulan kadın için “Cennet annelerin ayakları altındadır” payesi baş tacı bir bakış açısını getirmiştir. Kadın ile erkeği eşit görüp kadını ailenin ve sosyal hayatın dizaynında öne çıkaran bizim medeniyetimizdir. Nesli temin ve nesli talim noktasında karşı cinsine oranla daha çok sorumluluk taşıyan kadınla erkeği birbirinin düşmanı olarak algılamak feminist bakış açısının yansımasıdır. Kadın ve erkek yaratılışlarında kodlanan fıtratları ile birbirinin mütemmimidir. Kadınların şefkat, nezaket, zarafet gibi baskın özellikleri ile erkeklerin kuvvet, metanet cesaret gibi özellikleri birbirini tamamlayıcı unsurlardır.

                        Erkek egemen toplumların kadını kullanmak için; bazen köle,  bazen ucuz işçi, bazen reklâm aracı bazen de ticari malzeme olarak görmesinin sonucu yeni sorunlar baş göstermiştir. Kadınlar arasına ayrımcılık sokularak, kadınlar kendi aralarında kategorize edilerek sorunlarının çözülmesi ötelenmekte ve sorunlardan hâkim güçler kendileri lehine yeni hareket alanları kazanmaktadır. Bu noktada kadınların sorunlarının çözümünde inisiyatifi kendi eline almasına ihtiyaç vardır. 8 Mart Kadınlar Günü’nü bir fenomen olmaktan çıkaracak iradeyi yine kadınların ortaya koyması, her türlü ayrımcılığa ve ayrıcalığa karşı çıkması gerekmektedir.

                        New York’ta gün aşırı çalıştırılan, ucuz işçi olarak istihdam edilip sömürülen dokuma işçilerinin isyanı ve kanlı bilânçosu ile bizim de gündemimize giren Kadınlar Günü; Türkiye’de ilk kez 1921 yılında kutlanmıştır. Bir yönetim şekli olan parlementer sistemin en önemli unsuru olan katılımcılığın tezahüründe; seçme ve seçilme hakkının ülkemizde kadınlara verildiği tarih ise 5 Aralık 1934’tür. Yazılı metinlerimizde seçme ve seçilme hakkı denilmesine rağmen, seçme hakkının eşit uygulandığı fakat seçilme hakkının eşit uygulanmadığı ne acıdır ki, yakın geçmişimizde de tescil edilmiştir. Kadınları kendi aralarında kategorize eden, kılık kıyafetleri ile aralarını kalın bir çizgiyle ayıran özürlü yaklaşım; bazen üniversite kapılarında, bazen orduevi ve kışlanın girişinde, bazen kamu kurum ve kuruluşlarında özgürlükleri turnikelere sıkıştırmıştır. Bunda en önemli pay, her on yılda darbe ile kesintiye uğrayan defolu demokrasimizin ayakta duramamasına neden olan dirayetsiz siyasilerindir. Eşitlik, adalet ve özgürlük kavramlarını anlamsızlaştıran dayatmacı ve baskıcı uygulamalar ise toplumu manipüle etmek için kullanılan tetikçi, karargah medyası ile kamuoyu nazarında meşrulaştırılmaya çalışılmıştır.

                        Başı  örtülü bayan vekile meclisteki yemin töreninde bir siyasi parti eski başkanının “Bu kadına haddini bildirin!” çıkışı ve devamında cereyan edenler ile TBMM’nin üniversite girişlerinde yaşanan dramı sonlandırmak için yasa çıkarmasını “411 El Kaosa Kalktı” diye sunan yaklaşım aynı bakış açısının ürünüdür.

                        Kadınları  birikim ve üretimleri ile değerlendirmek yerine görünüşleri ile değerlendiren özürlü bakış açısı kendi görüşünü tüm toplumun görüşü gibi sunmakta ve herkesi kendi saplantılarına sadakat yarışına sokmaktadır. Din ve vicdan hürriyetini kendi kafalarındaki dar koridorlara sıkıştıran bu yaklaşım; inançları gereği başını örten kadınları eğitim ve çalışma hayatında mengeneye almış ve ürettikleri “kamusal alan” yalanıyla tecrit etmiştir.

                        2004 yılında Anayasa’nın 10. maddesinde “kanun önünde eşitlik”  ibaresinin; “kadın erkek eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin hayata geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür” şeklinde değiştirilmesinin devamı gelmeli, “Kamusal Alan” yalanı son bulmalı ve kadınlar çalışma hayatının tüm alanlarında kategorize edilmeden, engellenmeden, özgürce yerini alabilmelidirler

                        12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumda halkın %58’inin “evet” oyuyla kabul edilen Anayasa değişikliğinde; kadınlara pozitif ayrımcılık getiren Anayasal düzenleme; kadınları sınıflandırarak uygulanmamalı ve kadınların tamamına olan “pozitif ayrımcılık”, kadınları kategorize ederek herkes eşittir fakat bazıları daha eşittir mantığıyla “pozitif ayrıcalığa” dönüşmemelidir.

                        Yine TBMM İç Tüzüğünde yer alan tayyör dayatması kaldırılmalı, seçme ve seçilme hakkına sahip bütün kadınlar, kılık kıyafetlerine göre tasnife tabi tutulmadan seçilme hakkını kullanmalıdırlar.

                        Kız  çocuklarının okullaşması için “Haydi Kızlar Okula!”  ve benzeri sembolik kampanyalarla işgüzar görünen devlet, üniversite kapılarındaki başörtülü kızları turnikelere sıkıştıran trajediden vazgeçmeli, bağnazlığından kurtulmalıdır. Eğitim üniformal bir faaliyet olmaktan çıkmalı, eğitim ve çalışma hayatını engelleyen tüm dayatmalar son bulmalıdır.

                        Yargı, bazı insanları inanç ve fikirlerinden dolayı yargılayan tutumundan vazgeçmeli adalet ve özgürlük talepleri son ALES kararında olduğu gibi herkesi şaşırtan komik gerekçelerle bazı yargıçların önyargılarına kurban edilmemelidir.

                        Bazı  siyasi partilerin seçim öncesi oy kaygısıyla çarşaflı kadınlara rozet takıp, daha sonra meydanlarda tahammül sınırlarını zorlayarak çarşaf yırtmaları, ikiyüzlü ve ikircikli tavırları son bulmalı, kadınlar da bu ucuz siyasete pirim vermemeli, tepki göstermekten de çekinmemelidir.

                        Televizyonlarda yayınlanan “Evlilik Programları” aracılığı ile ahlak, edep, saygınlık dibe vurdurulmakta ve dejenerasyon son sürat sürdürülmektedir. RTÜK ve Başbakanlık Kadının Statüsü ve Genel Müdürlüğü görevini yapmalıdır. Başta kadınlar bu seviyesiz programların malzemesi olmaktan kurtulmalı, kadın örgütleri bu tahriş eden programların yayınlanmaması için inisiyatif geliştirmelidir.

                        Kadın sömürüsünün hat safhaya ulaşmış olması endişe vericidir. Reklâmı yapılacak her türlü ürün için cinsellik ön plana çıkarılmakta ve kadın malzeme olarak kullanılmaktadır. Araba lastiğinden traş bıçağına, otomotiv sektöründen kozmetiğe varana kadar alakalı alakasız her konuda kadınlar reklâm objesi olarak seçilmekte, cinselliği öne çeken bir yaklaşımla bazı fotomodel kadınlar eliyle toplumun ahlak yapısı dejenere edilip, yozlaşmaya prim verilmektedir. Yozlaşan toplumda en korumasız insanların çocuklar ve kadınlar olduğu herkesin ortak kabulüdür. Kadınlarımız toplumun çöküşünü kendi elleriyle hızlandırmaktan sakınmalı, kadınlar açısından harakiri olarak değerlendirilmesi gereken bu oyunun parçası olmamalıdırlar. Daha fazla kazanma hırsının her şeyi mubah gören yaklaşımı; kadını teşhir ederken erkekler kadını izliyor, kadınlar da ne yazık ki kendilerini izleyenleri izlemeye devam ediyor.

                        Medya aracılığı ile ideal kadın tipi dayatılıyor, erkekler “o kadın”a sahip olmak için uğraşırken kadın da “o kadın” olmak için sonsuz bir gayretin içerisine giriyor. Model olarak dayatılan kadın olmak için “o ürünü alırsam ben de öyle olabilirim” duygusu kadında hâkim olmaya başladığı anda kadın, çekilmek istendiği tuzağa ilk adımı atmış oluyor. Yaşamın gerçek anlamı ıskalanmakla kalmıyor, yıpranmış, yetersiz kalmış, bunalıma girmiş kadın sayısı ne yazık ki artarak devam ediyor.

                        Tüketim ve teşhir duygusu frenlenemediği için çağımızın yeni tapınak merkezleri haline gelen “outlet center”, “mega alış veriş  merkezi” gibi yerler kadını evden sokağa çekerken evlerin dışında huzur arama, yeni yeni huzursuzlukların ve problemlerin de başlangıcını oluşturuyor. Kuran-ı Kerim de “Allah evlerinizi sizin için bir huzur ve sükun yeri yaptı.” Ayeti (Nahl Suresi-80) yaşamakta olduğumuz kadın merkezli sorunların bazılarının sanki nereden kaynaklandığına işaret ediyor.

                        Kadınlar günümüzde fiziksel ve cinsel taciz, töre cinayeti, ucuz işçilik, kadınlar arasında ayrımcılık, eğitim hakkından mahrum kalma, sömürülme gibi sorunlar yaşamaktadır. Ülkemizde ve dünyada kadınların birçok sorunu vardır ve bu sorunlar ülkelerin genel ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel problemlerinden bağımsız değildir. Sorunların azaltılması ya da ortadan kaldırılması için sivil toplumdan siyasete varana kadar kadın, her alanda sorumluluğunu kuşanarak yer almalıdır. Kadınlar, sorunların çözümünün başkasına havale edilerek yakalanamayacağını bilmeli ve lütfedilmiş hakların değil, kazanılmış hakların peşine düşmelidir.

                        Eğitim Bir Sen olarak; hakkı ihlal edilenin ve hakkı ihlal edenin kim olduğuna bakmadan her hak ihlaline karşı çıkmaya ve adalet tesis edilinceye karşı mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz. Bu vesileyle başta eğitim çalışanları olmak üzere tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü, kadınların sorunlarının çözümüne vesile olması temennisiyle kutluyoruz.

                        Eğitim Bir Sen Ordu Şubesi

                    Özlem - Murat HAZİNEDAR

                    Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren kendisine tanınan hakları en iyi şekilde değerlendirerek kültürel,siyasi ve sosyal gelişimini gerçekleştiren Türk Kadını,analık görevi dolayısıyla da gelecek kuşakların ve Türk Toplum yapısının şekillenmesinde büyük bir rol oynamaktadır.İnsanlık tarihini,medeniyetleri,devletleri erkeklerle beraber inşa eden kadınlar,günümüzde de bu katkısını devam ettirerek gerek siyasi,sosyal gerek aile yaşantısında üstlendiği görevleri başarı ile yerine getirmektedir.Ailenin huzuru,gelecek nesillerin emniyet içinde yaşaması,toplumun refah ve mutluluğu,kadınların üstlendiği yükün hafifletilmesine,paylaşılmasına ve cinsiyet ayrımı yapmaksızın kadın haklarına saygı duyulmasına bağlıdır.Hayatın her alanında fedakarlığı,üretkenliği ve duyarlılığı temsil eden kadınlar;toplumların geleceğinin şekillenmesinde değerli katkılarda bulunmakta ve yeni nesilleri karşılıksız sevgi ve hoşgörü ile yetiştirerek geleceğe hazırlamaktadırlar.Toplumumuzda geleneklerimiz arasında ailenin temel taşı olarak görülen kadınlarımıza büyük önem ve saygı duyulmakla birlikte,uygulamada hak ettiği yeri ve saygıyı bulmakta sıkıntı yaşamaktadır.Hayatın mimarları olarak tüm kadınlarımız en büyük saygıyı ve övgüyü haketmektedirler. 
                    Kadının Elinin Değmediği Yerde Sevgi Yeterince Büyüyemez.Kalkınma Kadınlarımızın Emeği İle Mümkündür.
                    Tüm Kadınlarımızın Kadınlar Günü Kutlu Olsun.
                    Saygılarımla

                    HABERE YORUM KAT
                    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
                    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.