ABDULLAH AYDIN:İSTENİRSE OLUYORMUŞ
Bu kadar korkunun sebebi nedir? diye kendimizi sorguladığımızda; korkuların pek o kadar sebepsiz ve boş yere olduğu düşünülemez. Bir kısmının nedeni tarihin derinliğinde gizli olsa bile, çoğu korkumuz yönetsel hatalardan kaynaklanıyor. Yönetim gücünü el
İSTENİRSE OLUYORMUŞ
ABDULLAH AYDIN
Toplumların korkularını yenmeleri kişilere göre daha zor oluyor. Bu korkular, özellikle yöneticiler kanalıyla yaratılmışsa, kurtuluş daha da zor oluyor…
Türkiye, toplumsal korkuları oldukça yoğun yaşayan bir ülke. Etnik köken farklılıklarımızdan, inanç farklılıklarımızdan, sınıfsal farklılıklarımızdan, bölgesel farklılıklarımızdan, dil ve şive farklılıklarımızdan, kılık kıyafet farklılıklarımızdan korkar olduk…
‘Bu kadar korkunun sebebi nedir?’ diye kendimizi sorguladığımızda; korkuların pek o kadar sebepsiz ve boş yere olduğu düşünülemez. Bir kısmının nedeni tarihin derinliğinde gizli olsa bile, çoğu korkumuz yönetsel hatalardan kaynaklanıyor. Yönetim gücünü eline bulunduranlar, toplumsal korkuların üzerine gidip, kitleleri bu prangadan kurtarmak yerine, korkuları bir yönetim modeli olarak topluma dayatmışlar ve bu korku modelinden yıllarca yararlanmışlardır, halen de yararlanmaktadırlar…
Bu ülke l Mayıs l977 felâketini yaşadı. 36 güzel insanımız katledildi. Ülkeyi yönetenler bu katliamın faillerini bulup cezalandırmak yerine, Emekçilerin Enternasyonal coşku günü ‘l Mayıs Emek Bayramı’ nı suçlu ilân ettiler ve l Mayıs’ı toplumsal korku günlerinden birine dönüştürdüler. Ne var ki toplumun Demokratik gücü bu korkuyu aştı ve 20l0 yılı l Mayıs Emek Bayramı coşkuyla kutlandı. Böylece, dayatılan bir korku paragrafını emekçilerin cesaret ve elbirliği kapamış olduk…
20l0 l Mayıs buluşmalarının bütün yurttaki görüntülerinin, topluma ve özellikle yönetenlere vermiş olduğu çok açık bir mesaj var. Emekçiler dedi ki; ‘Bizim birbirimizle kavga edecek kinlerimiz, paylaşacak servetlerimiz, birbirimize hükmedecek bir isteğimiz yok. Şayet birileri, birilerini kışkırtıp üzerimize sürmezse, emeğinden ve sevgiden başka serveti olmayan bizlerin, değil kavga, birbirimize yan gözle bile bakmayız. Yeter ki siz, zihninizdeki fitneleri silin, kafanızdaki korkulardan kurtulun’…
Anayasa değişim çalışmaları ve tartışmaları, Demokratik bir Parlamentonun asla kabullenemeyeceği görüntülere sahne oluyor. Anayasa’nın ne olduğu ve nasıl olması konusunda, halkımızın bilinç ve istek düzeyinde yeterince ortaklaştığını ileri sürmek karanlıkta iğne aramaya benzer. ‘Toplumsal Ortaklık Antlaşması’ olana Anayasa, bütün toplumsal katmanların talep ve görüntülerini yansıtmalıdır. Anayasa yapımında, gizli hilelerin halka sunulması, toplumun geleceğinin gömüleceği bataklıklar gibidir ve gelecekte toplumu boğabilecek tehlikeleri, hile yoluyla halka onaylattırma anlamı taşır…
***
Bu ülkede 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını istemeyen çok az insan vardır. Ancak, defalarca darbe Anayasasına biat edip defalarca yeminle sadakat belirtenler, onun sağladığı nimetlerle toplum üstü hayat kurup hükümran olanlar, bu gün 12 Eylül Anayasasını düzeltiyoruz pozları takınanlar ‘sahte demokratlık’ oyununu beceri ile oynuyorlar. Bu dolmayı halka yutturmaları, pek şaşılacak bir durum olmasa gerek bu ülkede…
Anayasayı topluma danışmadan istedikleri gibi değiştirecek siyaset kahramanlarına(!) cevaplaması gereken hayati bir soru sorabiliriz. 12Eylül darbecilerini yargılayıp mahkûm ettirdiğinizi düşünelim. Darbe nedeniyle canlarını kaybedenlerin, fiziki ve ruhi yapılarında kapanmaz yaralar açılanların, sakat bırakılanların, işkence görenlerin, haksız yere hapishanelerde çürütülenlerin, yurttaşlık haklarını kaybedenlerin, işlerini kaybedenlerin, sosyal ve ekonomik yıkıma uğrayanların kayıpları nasıl karşılayacakları konusunda Zat-ı Şahaneleri Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan ve partisi AKP ne düşünüyor acaba? Bu kayıpları da karşılayacaklar mı? Yoksa olan olmuş, olanları unutalım, mağdur edilenler ‘Demokratik Anayasa değişikliği(!)’ uğruna, ‘yapılanları sineye çekin’ mi diyecekler.
Mevcut Anayasa Demokratik değil ve günümüz insanını istenen demokratik ortamı yansıtmıyor. Mutlaka düzeltilmesi ve yönünü halka döndürmesi gerekiyor. Hiç kimse kendini Anayasa ile özdeş görmemeli ve ben yaptım oldu dememelidir. Yapılacak değişiklikler bir görüşü, iktidarın taleplerini değil, ulusun taleplerini yansıtmalıdır. Dolayısıyla toplumsal antlaşma sağlanmadan kalıcı Demokratik bir Anayasanın yapılamayacağı, kendini tek kuvvet sananlarca kabul edilmelidir. Aksi durumda mevcut çatışma noktalarımıza yenilerinin katılması kaçınılmazdır…
Taleplerimizi yüksek sesle dillendirmekten ve ilgililere ulaştırmaktan geri durmayalım. Bu değişiklik Meclisin ve halkımızın onayından geçerse, yeni uygulamalar Başbakan Tayyip Erdoğan ve AKP’nin samimiyetini test etmek için yeni bir araç olacaktır!
Bekleyelim, görelim!
[email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.