ADNAN YILDIZ:Bir Zamanlar Çambaşı
Çambaşı yaylası alan olarak ülkemizin büyük yaylalarındandır. Karadeniz yaylalarının her birinde olduğu gibi eşiz doğal güzelliklere sahiptir. Ancak bunların yanında Çambaşı yaylası tarihinden kaynaklanan özellikleri bakımından diğer yaylalardan farklıdır
Bir Zamanlar Çambaşı
Türklerin hayatında yaylaların ayrı bir yeri vardır. Bu yüzden yurt kavramı yaylak-kışlak olarak hep iki alanlı olarak algılanmıştır. Böyle bir hayat tarzının oluşmasında temel etken hayvancılık ve sağlık nedenleri olarak öne çıksa da asıl neden farklıdır. Çünkü bağımsızlık duygusunun her şeyden önemli görüldüğü bir düşünceye sahip Türkler için yaylalar her zaman bu duyguyu tatmin edecek bir alan olarak düşünülmüştür. Bu yüzden hayvancılık ağırlıklı bir geçim biçimi bahane kılınarak yaylalar vazgeçilmez alanlar haline dönüştürülmüştür. Çambaşı yaylası da bunlardan bir tanesidir.
Çambaşı yaylası alan olarak ülkemizin büyük yaylalarındandır. Karadeniz yaylalarının her birinde olduğu gibi eşiz doğal güzelliklere sahiptir. Ancak bunların yanında Çambaşı yaylası tarihinden kaynaklanan özellikleri bakımından diğer yaylalardan farklıdır. Çünkü bir yayladan ziyade uzun yıllar Ordu ilinin ikinci merkezi konumunda bulunmuştur. Yani hükümetin taşındığı yayladır. Bu özelliklere sahip başka bir yaylaya bizler henüz rastlamış değiliz.
Osmanlı döneminde bugünkü şehir merkezinin bulunduğu yerde birçok tarlada pirinç ekildiğinden dolayı sivrisinek ve rutubetli havadan kaynaklanan salgın hastalıklar ortaya çıkmaktaydı. Zaten geçimini hayvancılıkla sağlayan halkın çoğunluğunun yazları çıktığı yaylaya birde sahilin havasından kaçanlar eklenince şimdiki il merkezinde yaz aylarında neredeyse kimse kalmamakta, resmi kurumlar hapishane dahil yaylaya taşınmaktaydı. Eylül başlarında ise dönülmekteydi. Bu durumla ilgili gerek arşiv belgelerinde gerek anılarda birçok bilgi bulunmaktadır.
Bunlardan 1949 yılında yayınlanan İktisadi Uyanış Dergisinde, Niyazi Baba ile Mülakat ,Altmış Yıl Evvelki Ordu adıyla yayınlanan röportajda 1880"li yıllardaki Çambaşı yaylası şu şekilde anlatılmaktadır.
-Çambaşı !. Nasıl anlatayım? O zamanın Çambaşısını anlatmak meseledir. Hele yazın, denizden kum sayılır Çambaşında adam sayılmazdı. Oteli lokantası, bakkalı, berberi hamamı, pazarı ile 1800 hanelik koskoca bir kasaba.
-1800 hanelik mi?
-Belki daha fazla. O vakitler Çambaşı buradan daha mamurdu. Daha Mayıs içinde yaylaya akın başlardı. Şehir baştan başa boşalırdı. Hatta Hükümet bile Çambaşına naklederdi.
-Tuhaf mı buldunuz. Evet . Yazın Mayıs sonlarında , devairi resmiye, başlarında Kaymakam olmak üzere Çambaşına gider. Bütün Daireler, Adliye, Tapu, Jandarma, Nüfus, Tahrirat orada kurulur, işler orada görülürdü. Burada yalnızca bir kaymakam vekili kalırdı. Daha garibini söyleyeyim. Yazın hapishaneyi de boşaltırlar, mahkumları, maznunları, nezaret altında yaylaya götürürlerdi.
-Peki Hükümet ne zaman dönerdi yayladan?
-Halkın dönme sıralarında..Eylülün ilk haftasında.
-Hakikaten garip. Demek yazın şehir, hükümet de dahil tamamıyla boşalıp yaylaya göç ediyordu. Ne zamana kadar bu hükümetin nakil işi devam etti?
1300 senesine kadar. O seneden itibaren hükümet kasabada kaldı ve bir daha yaylaya çıkmadı
Osmanlı Arşivinde bulunan ve dönemin Trabzon Valisi Kadri Bey tarafından Padişahın yaveri Derviş Paşa'ya gönderilen 5 Z. 1311 (09.6.1894) tarihli bir belgede ise pirinç ekiminin yasaklanıp yerine fındık dikilmesi gerektiğinin gerekçeleri anlatılmaktadır. Bu gerekçeler arasında hükümet görevlilerinin ve halkın hastalıklardan ve pis kokulardan dolayı on iki saatlik mesafedeki Çambaşı yaylasına çıktığı belirtilmektedir.
Yine Osmanlı Arşivinde bulunan belgelerden öğrendiğimize göre 1880"li yıllarda, okul, cami, kilise, birçok han ve dükkan, hatta salgın hastalıkları önlemek amacıyla kurulmuş bir tahaffuzhane(karantina merkezi) dahi bulunan Çambaşı yaylasına Ordu"dan başka civar yerlerden de birçok insan hayvanlarıyla gelmekte böylece yaz aylarındaki nüfusu 40 bin civarına kadar çıkmaktaydı. Yayla bu haliyle aynı zamanda bölgenin önemli ticaret merkezlerinden biri durumundaydı.
Çambaşı yaylasının bu özelliklerinin anlatıldığı 7.C.1322 (19.8.1904) tarihli bir belge Padişaha sunulmuş ve bizzat padişahın iradesiyle yaylada, Temmuz ve Ağustos aylarında iki ay süreyle panayır açılması kararlaştırılmıştır.
Bu yıllarda yaylada bazı orman yangınları çıkması sonucu hasarlar oluşmaktaydı. Ancak 13.05. 1919 tarihinde Rumlar tarafından bir kahvehaneden başlatılan yangın yayla merkezinde 200"den fazla ev ve işyerinin yanmasına sebep olmuştur. Yapılan tahkikat sonucunda yangının kasıtlı çıkartıldığı anlaşılmıştır.
Çambaşı yaylasına 1950"li yıllara kadar ulaşım yaya olarak ve at sırtında yapılmıştır. 1953 yılında Kabadüz"e kadar motorlu araçla ilk defa gidilmiş bu yıllardan hemen sonrada yayla merkezine kadar araçlarla ulaşım sağlanmıştır.
Son yıllara kadar geleneksel amaçlarla çıkılan yaylaya artık günü birlik ve çeşitli etkinlikler vasıtasıyla çıkılmaktadır. Geleneksel çıkışlar ise yok denecek kadar azalmıştır.
Eşsiz güzelliklere sahip 70"den fazla obasıyla, ladin(doruk) ağaçlarıyla ve sakızıyla, sularıyla, çimeniyle, çiçeğiyle Çambaşı yaylası bugüne kadar başta biz Ordululara ve birçok insana kaçış alanı olmuştur. Ruhlarımız orada dinlenmiş, bağımsızlık duygumuz orada tatmin olmuştur ve halen olmaktadır.
Hepimizin Çambaşı yaylasına ödenecek bir vefa borcumuz vardır. Lakin oraları betonlaştırarak, mezarlığını kaldırmaya çalışarak, yanımızda götürdüğümüz çöpleri oralarda bırakarak, bırakınız borcumuzu ödemeyi Rumların 1919"da verdiği zarardan daha fazlasını vermekteyiz.
Bizler için Çambaşı yayladan ötede bir anlama sahiptir.
Türklerin hayatında yaylaların ayrı bir yeri vardır. Bu yüzden yurt kavramı yaylak-kışlak olarak hep iki alanlı olarak algılanmıştır. Böyle bir hayat tarzının oluşmasında temel etken hayvancılık ve sağlık nedenleri olarak öne çıksa da asıl neden farklıdır. Çünkü bağımsızlık duygusunun her şeyden önemli görüldüğü bir düşünceye sahip Türkler için yaylalar her zaman bu duyguyu tatmin edecek bir alan olarak düşünülmüştür. Bu yüzden hayvancılık ağırlıklı bir geçim biçimi bahane kılınarak yaylalar vazgeçilmez alanlar haline dönüştürülmüştür. Çambaşı yaylası da bunlardan bir tanesidir.
Çambaşı yaylası alan olarak ülkemizin büyük yaylalarındandır. Karadeniz yaylalarının her birinde olduğu gibi eşiz doğal güzelliklere sahiptir. Ancak bunların yanında Çambaşı yaylası tarihinden kaynaklanan özellikleri bakımından diğer yaylalardan farklıdır. Çünkü bir yayladan ziyade uzun yıllar Ordu ilinin ikinci merkezi konumunda bulunmuştur. Yani hükümetin taşındığı yayladır. Bu özelliklere sahip başka bir yaylaya bizler henüz rastlamış değiliz.
Osmanlı döneminde bugünkü şehir merkezinin bulunduğu yerde birçok tarlada pirinç ekildiğinden dolayı sivrisinek ve rutubetli havadan kaynaklanan salgın hastalıklar ortaya çıkmaktaydı. Zaten geçimini hayvancılıkla sağlayan halkın çoğunluğunun yazları çıktığı yaylaya birde sahilin havasından kaçanlar eklenince şimdiki il merkezinde yaz aylarında neredeyse kimse kalmamakta, resmi kurumlar hapishane dahil yaylaya taşınmaktaydı. Eylül başlarında ise dönülmekteydi. Bu durumla ilgili gerek arşiv belgelerinde gerek anılarda birçok bilgi bulunmaktadır.
Bunlardan 1949 yılında yayınlanan İktisadi Uyanış Dergisinde, Niyazi Baba ile Mülakat ,Altmış Yıl Evvelki Ordu adıyla yayınlanan röportajda 1880"li yıllardaki Çambaşı yaylası şu şekilde anlatılmaktadır.
-Çambaşı !. Nasıl anlatayım? O zamanın Çambaşısını anlatmak meseledir. Hele yazın, denizden kum sayılır Çambaşında adam sayılmazdı. Oteli lokantası, bakkalı, berberi hamamı, pazarı ile 1800 hanelik koskoca bir kasaba.
-1800 hanelik mi?
-Belki daha fazla. O vakitler Çambaşı buradan daha mamurdu. Daha Mayıs içinde yaylaya akın başlardı. Şehir baştan başa boşalırdı. Hatta Hükümet bile Çambaşına naklederdi.
-Tuhaf mı buldunuz. Evet . Yazın Mayıs sonlarında , devairi resmiye, başlarında Kaymakam olmak üzere Çambaşına gider. Bütün Daireler, Adliye, Tapu, Jandarma, Nüfus, Tahrirat orada kurulur, işler orada görülürdü. Burada yalnızca bir kaymakam vekili kalırdı. Daha garibini söyleyeyim. Yazın hapishaneyi de boşaltırlar, mahkumları, maznunları, nezaret altında yaylaya götürürlerdi.
-Peki Hükümet ne zaman dönerdi yayladan?
-Halkın dönme sıralarında..Eylülün ilk haftasında.
-Hakikaten garip. Demek yazın şehir, hükümet de dahil tamamıyla boşalıp yaylaya göç ediyordu. Ne zamana kadar bu hükümetin nakil işi devam etti?
1300 senesine kadar. O seneden itibaren hükümet kasabada kaldı ve bir daha yaylaya çıkmadı
Osmanlı Arşivinde bulunan ve dönemin Trabzon Valisi Kadri Bey tarafından Padişahın yaveri Derviş Paşa'ya gönderilen 5 Z. 1311 (09.6.1894) tarihli bir belgede ise pirinç ekiminin yasaklanıp yerine fındık dikilmesi gerektiğinin gerekçeleri anlatılmaktadır. Bu gerekçeler arasında hükümet görevlilerinin ve halkın hastalıklardan ve pis kokulardan dolayı on iki saatlik mesafedeki Çambaşı yaylasına çıktığı belirtilmektedir.
Yine Osmanlı Arşivinde bulunan belgelerden öğrendiğimize göre 1880"li yıllarda, okul, cami, kilise, birçok han ve dükkan, hatta salgın hastalıkları önlemek amacıyla kurulmuş bir tahaffuzhane(karantina merkezi) dahi bulunan Çambaşı yaylasına Ordu"dan başka civar yerlerden de birçok insan hayvanlarıyla gelmekte böylece yaz aylarındaki nüfusu 40 bin civarına kadar çıkmaktaydı. Yayla bu haliyle aynı zamanda bölgenin önemli ticaret merkezlerinden biri durumundaydı.
Çambaşı yaylasının bu özelliklerinin anlatıldığı 7.C.1322 (19.8.1904) tarihli bir belge Padişaha sunulmuş ve bizzat padişahın iradesiyle yaylada, Temmuz ve Ağustos aylarında iki ay süreyle panayır açılması kararlaştırılmıştır.
Bu yıllarda yaylada bazı orman yangınları çıkması sonucu hasarlar oluşmaktaydı. Ancak 13.05. 1919 tarihinde Rumlar tarafından bir kahvehaneden başlatılan yangın yayla merkezinde 200"den fazla ev ve işyerinin yanmasına sebep olmuştur. Yapılan tahkikat sonucunda yangının kasıtlı çıkartıldığı anlaşılmıştır.
Çambaşı yaylasına 1950"li yıllara kadar ulaşım yaya olarak ve at sırtında yapılmıştır. 1953 yılında Kabadüz"e kadar motorlu araçla ilk defa gidilmiş bu yıllardan hemen sonrada yayla merkezine kadar araçlarla ulaşım sağlanmıştır.
Son yıllara kadar geleneksel amaçlarla çıkılan yaylaya artık günü birlik ve çeşitli etkinlikler vasıtasıyla çıkılmaktadır. Geleneksel çıkışlar ise yok denecek kadar azalmıştır.
Eşsiz güzelliklere sahip 70"den fazla obasıyla, ladin(doruk) ağaçlarıyla ve sakızıyla, sularıyla, çimeniyle, çiçeğiyle Çambaşı yaylası bugüne kadar başta biz Ordululara ve birçok insana kaçış alanı olmuştur. Ruhlarımız orada dinlenmiş, bağımsızlık duygumuz orada tatmin olmuştur ve halen olmaktadır.
Hepimizin Çambaşı yaylasına ödenecek bir vefa borcumuz vardır. Lakin oraları betonlaştırarak, mezarlığını kaldırmaya çalışarak, yanımızda götürdüğümüz çöpleri oralarda bırakarak, bırakınız borcumuzu ödemeyi Rumların 1919"da verdiği zarardan daha fazlasını vermekteyiz.
Bizler için Çambaşı yayladan ötede bir anlama sahiptir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.